MB’nin yeni kararlarından biri TÜFE’ye endeksli kıymetlerin iskonto oranının yüzde 30’dan yüzde 50’ye yükseltilmesi. Kararın anlamı nedir ve nelere yol açar?
Bankaların değişik tipte tahvil sahiplikleri var. Bunlar ya sabit faizli ya değişken faizli ya da enflasyona endeksli.
Türkiye’deki bankaların çoğu, özellikle de özel bankalar anlaşılır sebeplerle portföylerinde enflasyona endeksli tahvil tutuyor. Zaten son bir senedeki dörde katlanan kârları da buradan kaynaklandı.
Şimdi MB diyor ki, “Bundan altı ay önce 100 liralık enflasyona endeksli tahvili bana getirdiğinizde 98 lira borç verirken şimdi artık 50 lira verebileceğim.” Artık enflasyona endeksli tahvilleri getirdiğinizde bir iskontoya tâbi tutacağım diyor.
“MB, bankalara ‘Bu parayı size vermemek için kapı arkası yöntemlerle elimden geleni yapıyorum’ diyor”
Bu kararın özellikle özel bankalar için çok önemli bir etkisi var. Bu kararla MB, ucuz hatta bedava diyebileceğimiz yüzde 14’lük kaynakları sınırlamış oluyor.
MB, “Benim orada yüzde 14 faizim var. Ben bunu Cumhurbaşkanı istediği için mecburen tutuyorum ama buradan para vermek istemiyorum. Buradan verdiğim paranın enflasyon yarattığını, buradan verdiğim paranın dövize kaydığını biliyorum. Bu yüzden de bu parayı size vermemek için kapı arkası yöntemlerle elimden geleni yapıyorum” diyor açıkçası.
Bu kararla bankalar diğer tahvillere mi yönlendirilmek isteniyor?
O da var. MB, “Bana gelecekseniz normal sabit faizli tahvillerle gelin” diyor. Onların faizleri yüzde 20 ile 25 arasında.
Devlet enflasyonu kontrol edemediğinden, bankalar enflasyona endeksli tahviller sayesinde yüzde 14 ile para alıp yüzde 75-80’lik bir varlık yaratıyor.
Enflasyonla gerçekten mücadele etmek gibi bir niyet olsa aslında bu çok önemli değil. Neticede 3-4 ay sonra enflasyon düşer ve her şey dengeye gelir. Böyle bir durumun olmadığı da bilindiği için “Siz sabit faizli tahvilleri alın” deniyor.
Geçtiğimiz hafta bunları zorla almaları için de bir düzenleme yapıldı. Artık bankalar yabancı para varlıklarına karşı bu tahvilleri tutmak zorunda kaldılar.
MB, 29 Haziran’da aldığı kararla “Bankalar, yabancı para mevduatları karşılığında bana artık sabit faizle tahvil getirip tutmak zorundalar ve ben bunun karşılığında bir para vermeyeceğim” dedi.
Bugünkü karar onunla da birleşik. “Sabit faizli tahvil al, enflasyona endeksli tahvil getireceksen onu da ıskontoya tâbi tutuyorum” diyor.
Bunun da iki sebebi var. Birincisi Hazine’nin borçlanmasını kolaylaştırmak.
Daha önemli sebebi, kredi faizlerini yükseltmek. Çünkü MB’den kaynak sağlayamayacak bankaların gidip hazine tahvili almak yerine yapabileceği daha kolay bir şey var: Kredi faizlerini yükseltip, kredilerinin bakiyesini düşürmek.
Sizce MB böylece bankaları kredi faizlerini yükseltmeye mi davet ediyor?
Tabii. “Ya sabit faizli tahvillerle gel ya da kredi ve mevduat faizlerini yükselt” diyor.
Açıkçafaiz yükseltemediği için hem vereceği paranın miktarını azaltıyor hem de bir mesaj veriyor.
“MB açık piyasa işlemlerinde TÜFE’yi, swapta dövizi kabul etmez hale gelmiş durumda”
MB’nin diğer kararı da swap işlemleri için uygulanan teminat blokajının en az yarısının Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) sepetinden oluşması. Bu kararın anlamı nedir?
Swap işlemlerinde tek bir yönlü işlem var aslında. Bankalar dolar veriyor, MB TL veriyor. Bundan bir sene öncesine kadar bankalar MB’ye dolar teminatını veriyor, MB de onlara TL veriyordu. Gayet basit bir işlem.
MB yine yüzde 14’le çok ucuz verdiği parayı azaltabilmek ve bankaların faizlerini biraz daha yükseltebilmek için “Hem dolarınızı vereceksiniz hem de en az yarısını da Devlet İç Borçlanma Senedi olarak vereceksiniz” diyor.
Burada da şunu ortaya koyuyor: “Ben size TL verirken sizin bana sadece dolar vermenizin bir değeri yok, yanında hazine tahvili de vermelisiniz.”
Burada da hedeflenenlerden biri yine Hazine’nin borçlanmasını kolaylaştırmak.
Öte yandan bankalar iki kaynakla MB’den döviz alıyor. Birincisi açık piyasa işlemleri diğeri de swap işlemleri.
Açık piyasa işlemlerinde neredeyse artık TÜFE’yi kabul etmez hale gelmiş. Swapta da dövizi kabul etmez hale gelmiş durumda. Ama bankaların da başka yapabileceği bir şey yok. Buna uyum sağlayacaklar.
Sizce MB bu kararları hükümetin yönlendirmesiyle mi alıyor, yoksa MB bürokratlarının gerekli gördüğü bir ara formül mü bu?
Bence hükümetin yönlendirmesi. Bunun habersiz yapılması ya da MB’nin arkadan iş çevirmesi mümkün değil.
Herkes birbirinin yalan söylediğini, bütün kartların sahte olduğunu biliyor ama danışıklı dövüş. Sorarsanız Nureddin Nebati’ye “faiz yüzde 14” der. Ama kredi faizinin yüzde 70’e çıkması için elbirliğiyle bir örtük faiz artırımı yapılıyor.
Ama şu da bir gerçektir. Bir işi açık ve şeffaf yaptığınızda yaratacağı etkiyle örtük ve gizli yaptığınızda yaratacağı etki arasında çok önemli bir fark vardır.
Açık iletişim yaptığınızda karşı taraf buna göre pozisyonunu alır. Ama piyasalar anlamında konuşuyorum, bir şeyi gizli kapaklı yaptığınızda çok daha az etkiye sahip olur. O yüzden piyasaların bunu anlaması, özümsemesi çok zorlaşacak.
Bir hafta sonra bir ticari kredi müşterisi bankadan yüzde 70’le kredi alabileceğini görecek. Şu anda da zaten 45-50 civarı faizler teklif ediliyor şirketlere. 70’i görünce “Cumhurbaşkanı faiz düşürmüştü, bankalar faiz yükseltiyor” denecek. Günah keçisi bankalar olacak.
Nebati’yle Cumhurbaşkanı da çıkıp siyaseten “biz o kadar düşürdük, bankalar fırsatçılık yapıyor” diyecek. Bu şarkı bitmez yani, bu şekilde devam edecek.
“Erdoğan’ın faizleri yükseltme konusunda atacağı geri adımın siyasi bedelinin KKM için ödenecek 200 milyar liradan daha büyük olduğunu düşünüyorlar”
Hükümet politika faizini arttırmak yerine niye böyle arka kapı yöntemleriyle faiz artışı yaptırtıyor?
Orada çok büyük bir siyasi taahhüt oldu bence. Geçtiğimiz Eylül ayından bu yana Türkiye modeli, Çin modeli, Güney Kore modeli, Nas başlıklarıyla anlatılan tüm politikalarla kamuya ve ekonomiye bu kadar ağır zararlar verilmesinin tek sebebi bu işe siyaseten bu kadar bağlanılmış, taahhüt edilmiş olması.
Kur Korumalı Mevduat denilen şey akıllara zarar bir ürün. Aslında siyaseten anlatılması çok zor bir ürün. 84 milyonun vergileriyle birkaç yüz bin kişiye bir kaynak aktarıyorsunuz.
Bunun nedenini sorguladığınızda da arkasında aynı neden var. Çünkü faizleri açıkça yükseltmek istemiyorlar.
Tayyip Erdoğan’ın faizleri yükseltme konusunda atacağı geri adımın siyasi bedelinin KKM için ödenecek 200 milyar liradan çok daha büyük olduğunu düşünüyorlar.
Hükümetin toplum önünde sıklıkla söz verilen “naslara ve değerlerimize uygun bir ekonomi politikası” vaadinden dönmemek adına mı bu şekilde hareket ettiğini düşünüyorsunuz?
Bence aynen öyle. Çok güzel ifade ettiniz. Dönülmediğini göstermek ya da en azından dönülmediğini ispatlamak. Ama arka tarafta konuştuğumuz gibi işler çok farklı yürüyor.
“Kararlar modelden keskin bir dönüş ama kâğıt üstünde bakarsak bir dönüş değil”
Merkez Bankası’nın bu kararlarını Yeni Ekonomi Modeli’nden bir dönüş işareti olarak görebilir miyiz?
Çok keskin bir dönüş aslında ama kâğıt üstünde bakarsak bir dönüş değil. Bu iş dünyasında, finans dünyasında piyasa uzmanlarının hatta tüketicinin bile anlayabileceği bir dönüş.
Bugün bir tüketici kredisi için alınacak en düşük faiz 45-50 seviyesinde. Öyle bakınca aslında çok keskin bir dönüş ama meydanlara çıkıp “ben dönmedim, modelin arkasındayım, ne yaptığımızı çok iyi biliyoruz” denmesine de engel değil.
Çünkü kâğıt üstünde baktığınızda bir faiz artışı yapılmadı.
Uygulamada bir dönüş olduğunu ama bunun siyaseten bir dönüşe yol açmayacağını mı düşünüyorsunuz?
Evet çünkü faizler fiili olarak arttığı için finansal piyasalarda belirli bir dengelenme oluşur. O zaman da biraz daha vakit kazanmışlar demektir. Seçime kadar da bir ay, bir ay böyle vakit kazanmaya çalışıyorlar.