RTÜK, Tele 1’e “Dil, din, ırk ayrımı gözeterek yayın yaptığı” iddiasıyla üç gün ekran karartma cezası verdi. Tele 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, 2023’ün Şubat ayına kadar bir kere daha aynı maddeden ceza verilmesi durumunda Tele 1’in lisansının iptal edilebileceğini, iktidarın hedefinin de bu olduğunu söyledi. Merdan Yanardağ ile Tele 1’e verilen cezayı ve sürecin devamındaki planları üzerine konuştuk.
Televizyonunuzda bir programa konuk olan TİP Milletvekili Sera Kadıgil’in “Diyanet bu haliyle siyasal İslamcı gereçtir” sözleri nedeniyle Tele 1’e “Dil, din, ırk ayrımı gözeterek yayın yaptığı” gerekçesiyle üç gün ekran karartma cezası verildi. Cezanın uygulanması için RTÜK’ün gerekçeli kararını açıklaması ve TELE 1’e tebligat yapılması gerekiyor. Siz de kararı İdare Mahkemesi’ne götüreceğinizi açıkladınız. RTÜK üyesi İlhan Taşcı da daha önce RTÜK’ün aynı maddeden verdiği bir cezanın Danıştay 13. Ceza Dairesi tarafından iptal edildiğini söylemişti. Öncelikle yargıdan bir sonuç bekliyor musunuz?
Önsel olarak bununla ilgili bir şey söylemek zor. Biz haklı olduğumuza inanıyoruz ve lehimize sonuçlanması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü son derece haksız ve anayasal özgürlükleri çiğneyen bir karar bu. RTÜK, kendisini mahkeme yerine koyarak bir cezalandırma ve bir hak gaspına yöneliyor.
Biz bu davayı kazanacağımızı düşünüyoruz ama Türkiye’deki yargının bağımsız olmadığına inanıyorum. Yine de bu sistemin içinde adil davranan, hukukun ilkelerine göre hareket eden yargıçların olduğunu da biliyoruz.
Biz RTÜK’le olan ihtilaflarımızda önemli bazı davaları kazandık. Bir tanesi de İlhan Taşcı’nın sözünü ettiği davadır. İki yıl önce yayımlanan Karanlıktan Aydınlığa isimli programdı. Yine Diyanet’i bir ilahiyatçı eleştirmişti. RTÜK ceza kesti, biz itiraz ettik. Yerel mahkemede kazandık. RTÜK itiraz etti. Konu Danıştay’a gitti ve Danıştay’da biz yine kazandık.
Ama şimdi tablo ne olur bilmiyoruz. Son iki yıldır yargının yapısıyla ciddi bir şekilde oynadılar. Birçok yüksek yargı kurumunun bileşenini değiştirdiler, siyasi atamalar yaptılar.
Biz hukuki bütün haklarımızı kullanacağız. Eğer Türkiye’de sonuç alamazsak, uluslararası ölçekte demokratik dayanışma ağını geliştirmeye ve demokratik hak ve özgürlüklere yönelik bu saldırıya karşı bir savunma hattını kurmaya çalışacağız.
“Demokratikleşme talebini savunan bütün kesimlerle birlikte hareket etmek gerekecek”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bir seçenek öyleyse?
Elbette, elbette. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dahil, ki bir yargı zeminidir, bütün demokratik platformlarda mücadele edeceğiz.
Çünkü bu, Türkiye’nin dinci faşizan bir totaliter rejime sürüklenmesi girişimidir. Bütün demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması, halkın haber alma hakkının gasp edilmesi anlamına geliyor.
Biz hem entelektüel sorumluluk gereği hem de gazeteci olarak, basın meslek ilkelerini savunma temelinde bu girişime karşı koyacağız.
Dolayısıyla toplumda demokratikleşme talebini savunan bütün diğer güçler ve kesimlerle de birlikte hareket etmek gerekecek.
Çünkü bu Tele 1’i çok aşan bir ceza. Çok aşan bir ceza derken kastettiğim; Tele 1 burada sadece bir hedef olarak seçilmiş durumda. Belki de bağımsız medya alanında siperin en önündeki hat diye değerlendirilebilir.
Bizi daha sert bir muhalefet yapmakla nitelendiriyor olabilirler ve bu hattın kırılmasıyla bütün medya alanını kontrol altına almayı hedefleyecekler.
“Muhalefet yapıyoruz ama kendimizi AKP’ye muhalefetle tanımlayan bir medya kuruluşu değiliz”
RTÜK’ün Şubat ayına kadar aynı maddeden bir ceza daha vermesi durumunda TELE 1’in lisansının iptal edilebileceğini ve esas hedefin de bu olduğunu açıkladınız. TELE 1’in iktidara muhalif medya kuruluşları arasında ilk hedef seçildiğini söylüyorsunuz? Halk TV, KRT gibi yine iktidara muhalif yayın yapan haber kanalları da var. Neden öncelik Tele 1’e verilmiş olabilir?
Diğerlerini değerlendirmek istemem. Doğru da olmaz. Kendimizden söz etmek daha doğru olacaktır. Kuşkusuz onların da kendine göre bir hesabı olmalı.
Tele 1’e gelirsek; Tele 1 bugüne kadar iktidarın, RTÜK’ün baskıları karşısında hiç geri adım atmadı, otosansür uygulamadı. Yayın ilkelerinden taviz vermedi.
Biz kendimizi muhalif gazete ya da televizyon yayıncılığı yapan bir medya kuruluşu olarak da tanımlamıyoruz. Biz bağımsız bir medya kuruluşuyuz.
Tele 1 kendini “AK Parti muhalifi” diye tanımlayan bir kurum değil diyorsunuz?
Elbette değil fakat şunu söyleyebilirim. Biz AKP iktidarına karşı muhalefet yapıyoruz. Bu doğru. Ama kendimizi salt AKP iktidarına muhalefet yapmakla tanımlayan bir medya kuruluşu değiliz. Bağımsız bir medya kuruluşuyuz.
Bağımsızlığımızın temelinde de şu yatar. Gazetecilerin kurduğu; gazetecilerin yönettiği; bir sermaye grubu ya da siyasi partiyle organik ya da inorganik, doğrudan ya da dolaylı herhangi bir bağı olmayan; mali yapısı son derece şeffaf; kendi kaynaklarını yaratarak, izleyicilerinin desteğiyle yoluna devam eden bir medya kuruluşuyuz. Tele 1’in önemi ve özelliği burada.
Şimdi bu Türk medyasında çok uzun süredir gözlemlenmeyen bir yapı. Çünkü gazete sahibi gazeteciler dönemi kapandı.
Bizim dışımızda yok mu? Elbette var. Tek Tele 1’dir diye bir iddiam yok ama bunların sayısı son derece az.
Ama gazeteciler tarafından kurulan ve yönetilen medya kuruluşları arasında en yaygın izleyiciye ya da en yaygın toplum kesimlerine ulaşan Tele 1 oldu. Tele 1’in etkisi ve gücü buradan geliyor.
Tele 1, çok yaygın izlenen bir televizyon kanalı. Reyting ölçümlerinden de görmek mümkün. Tele 1 ilk üçte ya da en kötü ihtimalle ilk beştedir. Üstelik reyting ölçümleri RTÜK tarafından imtiyaz verilmiş bir kuruluş tarafından yapılıyor.
RTÜK ölçümlerine bile baktığınızda Tele 1’in kendi butik örgütlenmesiyle ters orantılı bir şekilde yaygın izlenen bir kanal olduğu görülüyor. Bunun nedeni de şu; Tele 1 profesyonel ve tecrübeli bir kadro tarafından yönetiliyor. Ben, otuz-yedi yıldır bu sektördeyim. 1985’te başladım gazeteciliğe. Benimle birlikte gazeteciliğe başlayan birçok arkadaşımız var burada.
Bunun ötesinde demokratik ilkelere son derece bağlı, demokratik hak ve özgürlükleri savunan, adaleti ve eşitliği savunan yayın perspektifine sahibiz.
Gazetecilik dünyanın her yerinde siyasal bir meslektir. Bizim de kuşkusuz siyasal ve felsefi tercihlerimiz var. Yorumlarımız, programlarımız bu çerçevede oluşuyor.
Bu tercihlerle beraber; haberin eğilmeden, bükülmeden, karartılmadan ulaşmasını sağlıyorsanız gazeteciliğin etik ilkelerine uygun bir şekilde görevinizi yapıyorsunuz demektir. Biz bunu yaptık. Bunun rahatsız ettiğini düşünüyorum.
“Karartılmak istenen Tele 1’in ekranı değil Türkiye. O karanlıkta halkın iradesini çalmaya çalışacaklar”
Türkiye’nin seçimlere gittiği bir dönemde olduğumuzu düşününce, iktidar esas olarak halkın iradesini çalmak istiyor. Bağımsız medya kuruluşları bu anlamda bir denetim kuracak.
Geçen yerel seçimler hatırlanırsa, devlet ajansı ve yandaş medya aracılığıyla kurulmaya çalışılan kumpas bizler tarafından bozuldu.
Bizler seçim sonuçlarını alternatif bir biçimde kendimiz yayımlamaya başladık. Aradaki fark görüldü ve hilenin yapılamayacağı bir ortamın da oluşmasını sağladık. Seçimlere giderken Tele 1’in susturulmak istenmesinin sebeplerinden biri de bu.
Dediğimiz gibi bu maddeden bir kez daha ceza verilirse Tele 1’in lisansının iptal edilmesine yönelecekler.
Abdülhamit sansürünün kaldırılması 24 Temmuz 1908’dir. Bu hâlâ Türkiye’de Basın Bayramı olarak, Gazeteciler Günü olarak kutlanır. Meclis-i Mebusan’ın ilk yaptığı iş sansürü kaldırmak olmuştur. Yüz on dört yıl sonra yeniden gazetelerin, televizyonların kapatıldığı bir döneme giriyoruz.
Bunun nedeni de sadece ekranda söylenmiş bir söz. Kaldı ki bunu bir konuk söylüyor. Mensubu olduğu siyasi partinin programıyla ilgili olarak bir görüşünü söylüyor.
Yani bu televizyon kanalının görüşü de değil. Bunu biz paylaşabiliriz ya da reddedebiliriz ama bizim ifade ettiğimiz bir şey değil. Bir canlı yayın konuğu söylüyor. Bunun dünyada örneği yok, bu tam bir kepazelik. Bunun bir bahane olduğu, siyasi bir karar verdikleri çok açık.
O nedenle hangi eğilim, hangi felsefi tercih, hangi siyasal seçime sahip olursa olsun bağımsız yayıncılıktan, halkın haber alma özgürlüğünden yana olan herkesin buna karşı koyması gerekir.
Aslında karartılmak istenen Tele 1’in ekranı değil Türkiye. O karanlıkta halkın iradesini çalmaya çalışacaklar. O karanlıkta sandık sonuçlarını değiştirmeye çalışacaklar. O karanlıkta siyasi bir sahtekârlık tezgâhlanacak.
“Ahmet Hakan, kendince bize destek olmaya çalışıyor ama bunu utangaç ve korkak bir biçimde yapıyor”
Ahmet Hakan, Tele 1’in yayınlarının AK Parti’ye oy kaybettirmediğini, aksine oy kazandırdığını söyledi. “Tele 1’in fişini çekmek, AK Parti’nin oylarını birkaç puan düşürür. Tele 1 gibi televizyonlar, yaptıkları ayarsız yayınlarla AK Parti’ye oy kaybettirmiyorlar. Tam tersine AK Parti’nin oylarını olumlu yönde etkiliyorlar” diye yazdı. Ne diyorsunuz, Tele 1’in yayınları AK Parti’ye mi yarıyor ve Tele 1 “ayarsız” yayınlar mı yapıyor?
Tele 1’in kapatılmasının AKP’ye puan kaybettireceğini söylüyor. İddiası da şu. “Aman bunu yapmayın çünkü Tele 1’in yayınlarının size zararı yok. Tam tersine o yayınlar size oy kazandırıyor.”
Kapatmasınlar o zaman ya da ceza vermesinler. Ahmet Hakan doğru söylemiyor.
Kendince bize destek olmaya çalışıyor ama “ayarlı bir gazeteci” olduğu için bunu çok utangaç ve korkak bir biçimde yapıyor.
Ahmet, zavallı bir çocuk. Ne geldiği mahalleden kopabildi ne yeni mahalleye kabul edildi. Arafta kalmış bir arkadaş. Psikolojisi de bozuk gibi anlaşılıyor.
Kendisine nasıl ayar verildiğini canlı yayında gördük. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Abdülkadir Selvi’ye “Köşende gereğini yapacaksın. Ahmet Hakan yapıyor” dedi. Kendisi son derece ayarlı yayınlar yapıyor.
Biz RTÜK’ün kararına boyun eğmeyeceğiz. Biz ayarsız yayınlar yapmaya devam edeceğiz.
Ahmet Hakan’a destek veremediğim için çok üzgünüm. Gazetecilik ayarsız yayın yapmaktır.
Ahmet Hakan aslında Tele 1’in, medyanın susturulmasına tepki göstermek istiyor ama bunu açıkça yapamadığı için bu şekilde AK Parti’yi ikna etmeye mi çalışıyor diyorsunuz?
Aynen öyle. Ben kendisini anlıyorum, teşekkür edeceğim ama böyle ayarlı bir yayın yapma teklifiyle olmaz.
“Sakın kapatmayın” demeye çalışıyor. Sağ olsun. Buna da itiraz etmiyorum onu da belirteyim. Ama kendisine katılamayacağım, ayarsız yayın yapmayı sürdüreceğiz.
“Tarih, gazetecilerin bu dönemdeki direnişini değerlendirecek”
Tele 1’de 120’nin üzerinde kişinin çalıştığını açıklamıştınız. Eğer sürecin sonunda bir lisans iptali durumu olursa planınız nedir?
Hannibal’ın dediği gibi ya yeni bir yol bulacağız ya da yol yapacağız. Muhakkak ama muhakkak devam edeceğiz. Biz acı çekmekten mistik tat alan bir psikoz içinde olan insanlar değiliz. Bu Türkiye için gerekli.
Biz kendimize karşı sorumluyuz. Gazetecilik namusu, entelektüel namustur bu. Biz bunu yapmak durumundayız. Türkiye için yapmak durumundayız.
Tarih, gazetecilerin bu dönemdeki direnişini çok iyi değerlendirecek. Herkes tarihte hak ettiği yerde anılacak.