Bartın’ın Amasra ilçesinde 14 Ekim günü maden ocağında meydana gelen patlama sonucunda 41 işçi hayatını kaybetti. Amasra’nın CHP’li belediye başkanı Recai Çakır ile maden kazasını ve Amasra’yı konuştuk.
Öncelikle geçmiş olsun, başınız sağolsun.
Hepimize geçmiş olsun. Başımız sağ olsun. Kaybettiğimiz arkadaşlara da Allah’tan rahmet diliyoruz. Yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
O gün neler oldu, arada nelere yaşandı, son durum nedir kısaca anlatır mısınız?
Tabii. 14 Ekim Cuma günü saat 18.15 sularında ihbar hattımıza düşen bir kötü haberle Amasra Taş Kömürü İşletmeleri Müessesesi’ne hareket ettik tüm ekibimizle birlikte. Kentimizde uzunca zamandır yaşanmayan bir patlama şüphesiyle olay yerine ulaştık.
Gittiğimizde ocaktan çıkan birkaç arkadaşımız vardı, onlar patlama olduğunu ifade ettiler. Patlamanın ilk anda neden kaynaklandığına dair net bir fikrimiz yoktu. Bizim itfaiye ekiplerimiz ve madenci arkadaşların ilk müdahalesiyle kuyuya inişler başladı. Ondan sonra da o kuyuya inişi sağlayan asansörün başında sağ salim çıkacak her arkadaşımızı görmek umuduyla bekleyerek devam ettik. Maalesef 41 madenci kardeşimizi kaybettik. Yaralılarımız var. Bir kısmı Bartın’da, ağır durumda olan beş arkadaşımız ise İstanbul’dalar. Onların da iyi haberlerini bekliyoruz. Günlük haberlerini alıyoruz. Durumları kötüye gitmiyor en azından. Bu bizden yana umut verici. En kısa sürede aramıza tekrar dönmelerini bekliyoruz.
O süreçten sonra tabii tüm devlet kurumları, yerel kurumlar ve sivil örgütlerin de desteğiyle müdahale hızlıca başladı. Sonrasında afet yönetimi anlamında da koordinasyon anlamında da sıkı bir işbirliği gösterdik. Aslında böyle günler bizi bir araya getiren günler, o yönüyle yerel idare olarak genel idare ile oldukça uyumlu çalıştık. Oradaki hasta yakınlarımızı, kamu görevlilerini, madenden çıkan ve arkadaşlarını aramak üzere tekrar madene giren insanları rahat ettirecek bir ortamı sağlamış olduk. Sonrasında da tabii her acı haberle, kayıp haberiyle moralimiz bozuldu. Sonrasında da hastalarımızı, yaralananları ziyaret ettik. Kaybettiklerimizi defnetmek üzere hazırlıklarımızı yaptık.
Bölgemize cumhurbaşkanı, bakanlar, genel başkanlarımız ve aynı zamanda tüm bürokratik kurumların en üst düzey yöneticileri geldiler. Hep birlikte bu süreci iyi yönettiğimizi söyleyebiliriz. O günlerde de bağlandığım canlı yayınlarda ifade ettiğim gibi aslında ilk anda acılarımız, yaralarımız tazeyken dayanışma içinde bu süreci yönettik. Bugün itibarıyla defin işlemlerimiz tamamlanmış oldu. Artık bundan sonra neden bu faciayı yaşadık ve bir daha yaşamamak için neler yapmalıyız bölümüne ilişkin çalışmalarımız yoğunlaştı.
Şunu da söylemek isterim ki; maden işletmemiz yani kamu kurumuna ait olan, TTK’ya bağlı olan maden işletmemiz bizim için bir gurur kaynağıydı. Büyümesini, istihdamın artmasını beklediğimiz; iş güvenliği tedbirleri açısından da gurur duyduğumuz bir işletmeydi. Bu sonuca neden geldik? Düşündürücü. Aslında bundan sonrası için de son derece önemli burada hatanın nereden kaynaklandığını tespit etmek. Bu kazanın sorumlusunun ya da sorumlularının tespit edilerek mutlaka yargı önüne çıkarılması gerekiyor.
Kazadan sonra Sayıştay’ın maden ocağıyla ilgili çeşitli yıllardaki raporları, uyarıları gündeme geldi. Sizler bu uyarılardan haberdar mıydınız? Neden Sayıştay’ın bu uyarılarına rağmen önlem alınmadı? Bu raporlar hakkında sizin bilginiz var mıydı?
2019 tarihli Sayıştay raporu hakkında bilgimiz var. Biz de bir kamu kurumu olarak Sayıştay denetimlerinden geçiyoruz. Sayıştay önerilerde ya da tenkitlerde bulunur. Asıl önemli olan -ki bu kısmı bizden yana henüz ulaşılabilir değil- bu uyarılara istinaden kurumca nelerin yapıldığı, hangi önlemlerin alındığı, Sayıştay’a hangi cevapların verildiği. Bu da büyük ihtimalle kurum içi yargı yoluyla yapılacak soruşturma ya da yargılamaların konusu. O konuda net bir fikrim yok açıkçası. Sayıştay bizimle ilgili de denetimler yapıyor ve biz düzelttiklerimizle ilgili geri dönüşleri sağlıyoruz.
Bence bu soruşturma sürecinin önemli başlıklarından bir tanesi de Sayıştay raporuyla ilgili nelerin yapıldığı, nelerin yapılmadığı başlığı olacak.
Son olarak bize biraz Amasra hakkında bilgi verebilir misiniz? Yani sosyolojik olarak, sosyoekonomik durum olarak, özellikle de tabii maden ocağının ilçenizdeki yeri, önemi açısından…
Tabii. Biraz yakın geçmişten bahsedeceğim. Amasra tarihi derinliği oldukça geçmişe dayanan, tarihi varlıklarıyla önemli bir kent. Ancak yakın tarihe baktığımızda, özellikle cumhuriyet döneminde, 1940’lı yıllardan itibaren turizm hareketliliğinin arttığı pilot bölgelerden bir tanesi.
Hem bürokratik anlamda Ankara’ya yakınlığı, oradan bürokrat çevrelerinin yoğun ziyaret ettiği, sanat çevrelerinin yoğun ziyaret ettiği hatta ülkemizde uluslararası turizme ev sahipliği yapan ender bölgelerden. Bugün adını bildiğimiz Ege / Akdeniz’deki birçok turistik merkez henüz köy ya da kasaba hüviyetindeyken Amasra turizm kimliğiyle öne çıkan bölgelerdendi.
Ancak 1960’ların sonu 1970’lerin başı itibariyle ağır sanayi hamlesi ve onun ihtiyacı olan kömür -biliyorsunuz Zonguldak bölgesi, Bartın bölgesi, aynı zamanda kömür rezerviyle de öne çıkan bölgelerimizden- bölgenin kimliğini değiştiriyor. Buradaki işletmede çalışan insan sayısının altı binlere yaklaştığı dönemlerde hâkim ekonomik sektör maden oluyor. O da tabii turizmle de çelişen bir başlık aslında. O süreç içerisinde maden ve çalışanların ihtiyaçlarına göre kısmen şekilleniyor kent.
Tabii ki geleneksel olarak ağaç işçiliği -biz ona çekicilik mesleği deriz-, birçok kıyı kasabası gibi balıkçılık, yine ormancılık anlamında da gelirleri olan tekne yapıcılığı var Amasra’da. Bu ağır sanayi hamlesiyle birlikte, ağır sanayinin ihtiyacı olan kömür üretimini sağlayan önemli merkezlerden biri haline geliyor ve kentin Bartın anlamında da söylüyorum bunu en önemli ekonomik girdi kaynağı bu kömür işletmesi oluyor.
Seksenler sonrası özelleştirme başlığının öne çıkmasıyla birlikte öncelikle özelleştirilecek alanlardan kabul edilen bu maden işletmeleri, doksanlı yılların başındaki madenci yürüyüşleri ile, madencilerin onurlu mücadelesi sayesinde her ne kadar bu kurumlardaki özelleştirme tehdidi ötelense de istihdam gittikçe düşüyor. Bu da bölge açısından ciddi bir eksi aslında. Sonrasında da ocakların bir kısmı özelleştiriliyor. Amasra şanslı bölgelerden bir tanesi. Tekrar turizm kimliği arayışıyla doksanlı yılların sonlarından itibaren yine sanatsal kültürel faaliyetlerin de etkisiyle Karadeniz’in marka kenti kimliğine geri dönüyor. Ancak bölge açısından şunu söyleyebiliriz: Bartın ili açısından çok önemli bir yer tutan bu maden işletmesinin beslediği insanlarımız artık göç yoluyla ekmeğini aramaya başlıyor. O tarihlere kadar Zonguldak-Bartın bölgesinde çok da göç gerçekliği yokken yavaş yavaş başka maden bölgelerinde; Soma’da, Ermenek’te, İstanbul’da farklı iş kollarında Bartınlıların da mahalleler kurduğuna şahit oluyoruz. Madenin aslında bu yönden baktığımızda kent belleğindeki, ekonomisindeki yerini daha iyi anlamak mümkün.