Depremdeki yıkımların nedenlerini, denetim sistemindeki problemleri, 1999 depreminden bugüne Türkiye’nin deprem tedbirleri uygulamasını afet uzmanı akademisyen Dr. Kubilay Kaptan ile konuştuk.
Depremdeki bina yıkımlarının ana sebepleri nelerdir? Ana faktörler, 1999 depremindeki yıkımlarla aynı nedenler mi?
Bir sıralama yaparsak, 1999 depreminde karşımızda çıkan ilk beş neden, Kahramanmaraş depreminde de ilk beş neden olarak karşımıza çıkar.
Bu nedenlerin hepsinin üstünde denetimsizlik var. Türkiye’de şartnameler fazlasıyla yeterli. Onunla ilgili bir problemimiz yok. Deprem yönetmeliğimiz 1998’de çıktı. Ondan önce 1975, ondan önce 1925 yılında çıkan yönetmelikler vardı. 1998 yönetmeliği bu yıla kadar ufak revizyonlar geçirdi, yani eklemeler yapıldı. Diğer yönetmeliklerde de bir sıkıntı yok; TS 500 Beton Yönetmeliği, TS 498 yükler yönetmeliği, TS 648 çelik yönetmeliği… Bunların hepsi tamam.
İnşaat mühendisliği yönünde bir problemimiz yok. Bunları uygulayacak çağa uyum sağlamış inşaat mühendislerimiz mevcut. Çok iyi proje yapabilecek, normal bir binadan havaalanına kadar, barajdan köprüye kadar bunu tasarlayabilecek inşaat mühendislerimiz var.
Ne yönetmelik kısmında ne de tasarım kısmında bir problemimiz yok. Zaten herhangi bir ülkede tasarım kısmında sorun çok az yaşanır. Niye? Çünkü kâğıt üzerinde kaldığı için. Bu işin temeli olduğu için o kısımda hata çok nadir olur.
Tasarım kısmı tamamlandıktan sonra bir belediyeye gittiniz. Tasarladığınızı, hesaplarınızı verdiniz. Belediye de bunu onayladı. Bizdeki sıkıntı ondan sonra başlar.
Çünkü inşaata başlandığı zaman; ilk adımı attığınız andan son çiviyi çaktığınız ana ve sonrasına kadar olması gereken denetim bulunmaz. Denetim kâğıt üzerinde kaldığı için yapılan her şey yapanın inisiyatifine kalmış durumda.
Bunu denetleyecek olan aygıtlar ya da örgütler var mı? Ad olarak var.
Artık yapı denetim firmaları var. Belediyeden sorumluluk alındı. Bakanlıklardan sorumluluk kısmen alındı. Yapı denetim firmalarına verildi. Yapı denetim firmaları da içişleri gereği eskiden çok daha fazla önem arz ederken artık o kadar fazla önem arz etmez duruma geldiler.
İnşaat başlıyor. Müteahhit bundan para kazanmak için elinden geleni yapıyor. Yapı denetim firması da bütün yapım işlerini, malzemeleri denetlemekten sorumlu. Ama bu denetleme yok.
Yeni yapılan inşaatlar için konuşuyorum; mesela daha başlangıçta derin temel yapılması gereken yere, belki kazık yapılması gereken yere sığ temel yapıp inşaata başlanıyor. Ya da temel şekli yanlış alınıyor. Çünkü Adapazarı’nda olduğu gibi, Kahramanmaraş’ta olduğu gibi, Adana’da olduğu gibi, Adıyaman’da olduğu gibi sıvılaşan bir toprak var. Yani kuma benzeyen bir toprak var aşağıda. O toprağın üzerine temel atamazsınız. Kazıklı temel yaparsınız ancak. Yapılıyor mu? Yapılmıyor. Ondan sonra müteahhit “Ne olacak canım? Benim binam yan yattı sadece” diyebiliyor yüzsüzce.
Daha zeminde problem başlıyor. Zemin hallolsa da hallolmasa da üst yapıya devam ederken projede gösterilen malzemeler yerine çok daha düşük malzemeler kullanılmaya başlanıyor.
Mesela projede beton kalitesini C 30 gösteriyor ama C 20 kullanıyor. Temel kısmı C 35 gösteriyor ama C 25 kullanıyor. “Demiri şöyle yapacağım” diyor gidip düz demir alıyor. “Demir sıkılaştırması yapacaksın, kolon-kiriş bölgeleri çok önemlidir” diyor. Sanki bunu dememiş gibi daha az demir kullanılıyor. Yönetmelik, “perde kullanın” diyor, “kirişler kolonlardan daha az kesitli olmalı” diyor. Tam tersi yapılıyor.
Bunlar yetmiyormuş gibi bütün bu işlemler denetimden yoksun yapıldığı için buradan alınan kumun, çimentonun vesairenin nereden geldiği tamamen bir soru işareti.
Eskiden yapılan binalar için de farklı şeyler ortaya çıkıyor. 1999 depreminden sonra ortaya çıkan bir gerçek gereği yönetmeliğimizin yasakladığı şeylerden biri yumuşak kattı. Yumuşak kat yasağı, her kat için geçerlidir ama genelde zemin katlarda görülen, duvarları kaldırıp orayı dükkâna, kreşe, eczaneye, banka şubesine vb. bir yere çevirememeyi kapsar.
Konut olarak kullanılan binaların giriş katları için söylüyorsunuz değil mi?
Aynen. Eğer üst katlarda duvarı tutup, zemin kattaki duvarları kaldırıp oraya camekân yaparsanız -diğer şeyleri saymıyorum- sadece bu kadarı bile binanın çökme riskini tek başına oluşturan bir durum.
Çünkü üst katlar daha ağır olur, aşağı kat en hafifi olur. En fazla yük taşıyan kat aşağı kattır. Bir yatay hareket sırasında alt kat alıp başını gitmeye çalışır, üst katlar yerinde durmaya çalışır. Bu bozukluk binanın çökmesine neden olur. Bugün pek çok binanın üst üste çökmesinin nedeni budur.
Bu hiç umursanmadı bile. Bu düzenleme sanki yokmuş gibi eski binaların çoğunun zemin katları dükkâna vesaireye çevrildi.
Ancak şöyle olur. Yeni yapılan bir binada mühendis zaten aşağı katları dükkân olarak değerlendirdiyse ve bunu hesabına kattıysa eyvallah. Ama sen bunu hesaba katmamışsın. Orayı konut olarak planlamışsın. On sene sonra o konut olarak planlanan yeri iş yerine çevirmişsin. Millet “Duvarlar bir problem değil. Ben duvarları alırım. Buraya bir camekân koyarım. Ne güzel işte daha fazla para kazanırım” sanıyor.
Bu ancak inşaat mühendisinin onayıyla, ancak kolonları güçlendirdikten sonra olabilir.
Böyle bir şey yapılmadığı için yumuşak kat yaratılıyor ve yumuşak katlar binaların çökmesinin ana sebeplerinden birisi.
İkincisi kısa kolon. Kolonlar arasına boşluk açmak… Duvarları tamamen kaldırmıyorsunuz ama en üst kısma bir pencere açıyorsunuz. Kolondan kolona. “Hava girsin, ışık girsin, tesisat geçireceğim” gibi nedenlerle. Özellikle okullarımızda çok vardır.
Bunu yaptığınız anda kolonun davranış şekli değiştiği için tam o boşluk yarattığınız yerde kolon kesiliyor deprem sırasında. Yıkılmayacak kolon yıkılıyor. Kolonlar kirişlerden önce yıkılırsa binayı tutamazsınız zaten.
Kısa kolon da en fazla görülen sorunlardan bir tanesi. Zaten iki ana sorun yumuşak kat ve kısa kolon. Yıkılan binaların pek çoğunda inceleme yapıldıktan sonra ortaya çıkacaktır. Aynı 1999 depreminde çıktığı gibi.
Bu iki ana temel sebebin dışında, uygun temel yapmamak; sıvılaşan zemine kazıksız temel yapmak; “malzemeden çalmak” denebilecek olan normal kum kullanılması yerine deniz kumu kullanmak, su olarak deniz suyu kullanmak, düz demir kullanmak; kiriş kolon birleşim bölgelerinde gerekli demir sıklaştırmasını yapmamak, banka şubesi, kreş, galeri vb. açma gibi durumlarda görüldüğü gibi kolon kesmek, kiriş kesmek veya tırpanlamak; kirişleri kolonlardan daha büyük yapmak…
Bütün bu saydıklarım deprem yönetmeliğimize göre yasaktır. Ama İstanbul, Ankara, İzmir sokaklarında dolaşsak bunların yapıldığı binlerce binayı görürüz.
Bunlar yapılmazsa ne olur? Mesela 5.5 büyüklüğündeki bir depremde hafif hasar alması gereken bina orta hasar alır; orta hasar alması gereken bina ağır hasar alır; ağır hasar alması ama yıkılmaması gereken bina yıkılır.
Bir yıl sonra tekrar bir deprem olur. Bu sefer hafif hasar almış bina yıkılır. Artık binalar yorulduğu için, malzeme yorulduğu için.
Binanın ömrü 50-60 yıl, insan ömründen kısa. İnsanın kemiklerini devamlı keserseniz, eğip bükerseniz nasıl erken ölecekse binaların başına gelen de bu.
Bu saydıklarınızın tamamı yapı denetim firmalarının denetiminde mi?
Uygulama sırasında yapı denetim firmasının denetlemesi gereken konular. Yapı bittikten sonra, mesela adam bir katı yumuşak kat haline getirmiş, bu kısım belediyelerin ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın denetimine girer. Ama yapı denetim firmaları da belediyeler de bakanlığın temsilcileri de bunları göremiyor ya da görmek istemiyor.
Yapı denetim firmaları hedeflenen gibi işlemiyor belli ki. Denetleme sistemiyle ilgili temelden bir değişiklik gerekiyor mu ya da yapı denetim firmalarının işlevi nasıl revize edilebilir?
Yapı denetim firmaları ilk başta aldıkları payla daha fazla ekip ekipman alabiliyorlardı. Daha bağımsız kuruluşlardı.
Ama maalesef her işte olduğu gibi sonra aldıkları paralar tırpanlanmaya, eksilmeye başlayınca şantiyelere yetemez oldular.
Bu da gidermiş gibi yapıp uzaktan kontrol etmeye ya da bir kişinin beş şantiyeye bakması gibi durumların önünü açmaya başladı.
Doğal olarak yapı denetim firmalarının hem mevzuatı güçlendirilmeli hem de aldıkları paralar arttırılmalı.
Ama bu işin neresine bakarsanız bakın sonuçta tepesinde siyaset var. Siyasetin buna bakış açısı değişmedikçe, kuralları uygulamayanlar cezalandırılmadıkça, yapı denetim mevzuatını ne kadar değiştirirseniz değiştirin hiçbir yere varılmaz.
Yani problem aslında denetimin denetlenmesinde mi?
Evet aynen öyle. Siyasetin inşaat firmalarının üstündeki “abilik” havasından vazgeçmesi gerekiyor.