SDG Genel Komutanı Mazlum Kobani’nin Yeni Yaşam’da dizi şeklinde yayınlanan röportajının son bölümü bugün (6 Ağustos) yayınlandı.
Kobani, röportajın son bölümünde Suriye’de Arap Alevi nüfusun yoğun yaşadığı sahil bölgelerinde ve Dürzi nüfusun yoğunlukta olduğu Süveyda’da yakın zamanda yaşanan çatışmalar ile SDG hakkında Ankara’dan yapılan açıklamaları değerlendirdi.
“Sahil bölgelerinde ve Süveyda’da katliam yapanlar devletin kontrolü altında değil”
Kobani’nin açıklamaları şöyle:
“Yaşanan bu olaylar, Suriye sorunlarının güçle değil, diyalogla çözülmesi gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Suriye sahil kentlerinde ve Süveyda’da güç kullanıldı. Ancak bu bir çözüme yol açmadı ve sonuç olarak çok insan öldürüldü. Bana göre en büyük eksiklik şu: Sahil halkıyla bir diyalog kurulmalıydı. Şam hükümeti onları diyaloğa dahil etmeli ve haklarını vermeliydi. Aynı şey Süveyda için de geçerli, hükümet durumun bu noktaya gelmesine izin vermemeliydi. Güvenlik açısından ortaya çıkan sonuçlar iki temel sonuca varıyor: Birincisi, Suriye’de bir güvenlik boşluğu olduğu. Güçlerin var olduğu ve sayılarının çok olduğu doğru, ancak tek bir çatı altında değiller.
“Suriye’nin sahil bölgelerinde ve Süveyda’da katliam yapanlar devletin kontrolü altında değil. Devletin talebi üzerine de gittikleri doğru, ancak yaptıkları eylemler… Devletin kontrolünde profesyonel bir güç yok ve sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar. Bu gruplar yüzde yüz devlete göre hareket etmiyor. Bunu kendileri de ifade ediyorlar. Devletin kontrolü altında değiller ve aynı zamanda devletin onlara ihtiyacı var. Devletin kendisi onları sahillere ve Süveyda’ya gelmeye çağırdı. Onları çağırıyor ama aynı zamanda üzerlerinde hiçbir kontrolü yok, bu bir çıkar meselesi. Suriye’deki güvenlik boşluğu doldurulmalıdır.
“Sahil şeridinde ve Süveyda’da dini kimlik temelinde yaşananlar kesinlikle kabul edilemez. İmzaladığımız 10 Mart Anlaşması, sahil şeridindeki katliamları durdurmak için genel bir ateşkese dayanıyordu. Aslında Süveyda’ya destek olmaya çalıştık. Süveyda sorununu diyalog yoluyla çözmeye çalıştık. Genel olarak yaşanan olaylar doğrudan devletin sorumluluğundadır. Devlet ‘bu benim sorumluluğum’ demeli. Demezse sorun daha büyük demektir, devlet egemen değildir, halkını koruyamaz demektir. Çözüm nedir? Suriye’deki sorunların diyalog yoluyla çözülmesindedir.
“‘Süveyda’yı bitirirsek size geliriz’ dediler”
“Süveyda’ya gidenler, Kuzey ve Doğu Suriye bölgesini de videolarla tehdit ettiler. Süveyda’ya girdiklerinde, Dürzilerden çok Kuzey ve Doğu Suriye ve özellikle Kürtler hakkında konuştular. Açıkça, ‘Süveyda’yı bitirirsek size geliriz’ dediler. Çoğu daha önce bize karşı savaşmış kişiler. Bu olaylar tüm gerçeği ortaya çıkardı.
“Bu nedenle, Süveyda’daki olaylardan sonra, uluslararası güçler de dahil olmak üzere herkes, Suriye sisteminin herkesin haklarına sahip olduğu ‘merkeziyetsiz’ yani la-merkezi bir sistem olması gerektiğine inanmaya başladı. Herkesin memnun olduğu bir sistem uygulanmalı. Suriye’nin tüm bileşenlerinin geleceği birbirine bağlıdır. Biri olmadan diğeri var olamaz. Önce Alevileri, sonra Dürzileri yok etmek, sonra da Kürtlere yönelmek yanlış bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım uygulanabilir değildir. Gerçek şu ki, bileşenlerin hak talepleri bir araya gelerek çözülebilir.”
“Türkiye’den beklenen her iki tarafı da teşvik etmesi”
Kobani, “Türkiye’de çözüm sürecine rağmen AKP yönetimi, Suriye’deki Kürtler konusunda sık sık kırmızı çizgileri olduğu vurgusu yapıyor, Şam yönetimi federatif bir gidişata yol açsa dahi müdahale edeceği imalı açıklamalar yapıyor. Milli Güvenlik Kurulu’nun 30 Temmuz 2025’teki toplantı kararında da ‘Suriye’deki gelişmeler, bölgemizde yaşanan hadiselerin tesirleri de göz önüne alınarak etraflıca görüşülmüştür. Bu süreçte yeniden bir şiddet sarmalına ve kaos ortamına sürüklenmek istenen Suriye’nin egemenliğini hedef alan saldırılar ve işgaller ile her türlü bölücü, yıkıcı ve ayrılıkçı faaliyetin engellenmesinin öncelik arz ettiğinin altı çizilmiştir’ gibi ifadeler kullanıldı. Nasıl okumak gerekir bu tutumu?” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Türk devletinin dile getirdiği tehditler yerinde değil. Şu anda görüşme sürecindeyiz. Süreç şeffaf ve uluslararası güçler de dahil. Suriye’nin bölgelerini, ordu da dahil olmak üzere Suriye’nin ulusal kurumlarını birleştirmek için stratejik bir karar aldık. Bu adımı hayata geçirmek için bir diyalog süreci var.
“Türkiye’den beklenen, bu süreci desteklemesi ve teşvik etmesidir. Her iki tarafı da teşvik etmelidir ki zemin oluşabilsin. Sonuç olarak biz Suriyeliyiz. Kendi sorunlarımızı kendimiz çözmek istiyoruz. Bu nedenle Türkiye de olumlu bir rol oynayabilir.
“DSG’nin Suriye ordusuna dahil edilmesi Türkiye için tehdit oluşturmuyor”
“DSG’nin Suriye ordusuna dahil edilmesiyle ilgili süren müzakere konuları Türkiye için bir tehdit oluşturmuyor. Bu görüşmeler meyvesini verirse, Türkiye’ye yönelik tehditler de azalacaktır.
“Bu açıklamaların Suriye diyaloğuna zarar verdiğine ve Suriye hükümetine diyaloğu ilerletmemesi için baskı yaptığına inanıyorum. Ayrıca Suriye’ye müdahaleye de olanak sağlıyor. Aynı konuları Türkiye ile görüşmeye açığız. Buna karşı değiliz. Örneğin, Türkiye ile sınır kapılarının açılmasını istiyoruz. Türkiye’nin tavrının değişmesini umuyoruz. Türkiye bizi PKK’nin bir parçası olmakla suçladı. Şimdi Türkiye, PKK ile olan sorununu çözüyor.”
“Hedefimiz tüm yapıları koruyan ulusal bir ordu oluşturmak”
Kobani, “AKP-MHP koalisyonu ve hükümet basını YPG, YPJ ve DSG’nin (QSD) silahsızlandırılması gerektiğini yeniden gündemleştirdi. Şam yönetimiyle askeri konulardaki görüşmeler ne aşamada? Kuzey ve Doğu Suriye’nin askeri konudaki formülasyonunda neler var?” sorusunu ise şöyle cevapladı:
“Türkiye’nin bu konuyu ele alış biçiminin yanlış olduğunu düşünüyorum. Mesele silahlanma değil, Suriye ordusunun birleşip birleşmeyeceği. Bir Suriye ordusu olmalı. Bu ordunun nasıl kurulacağı Suriyeliler arasında tartışılıyor. Bu nedenle, daha önce de söylediğim gibi, askeri kurumlarımızı birleştirmeye karar verdik. Kararımız, DSG’nin Suriye ordusunun, Suriye Savunma Bakanlığı’nın bir parçası olması.
“Gelecekte, elbette DSG, Savunma Bakanlığı bünyesinde, görevleri dahilinde olacak. Bu bölgelerde Savunma Bakanlığı temsilcileri bulunacak. Tüm yapıları -halkları- temsil eden ve koruyan ulusal bir ordu oluşturulması temelinde köklü değişiklikler yapılacak. Hedefimiz bu ve üzerinde çalışıyoruz. Aksi takdirde, bunun nasıl ve ne şekilde olacağı basında tartışılmıyor. Görüşme sürecini başlattık. DSG ve Suriye Savunma Bakanlığı arasında kapsamlı bir görüşme için bir ortak Askeri Komite oluşturacağız. Askeri meseleler basit değil. Bahsettiğimiz, iki güç var: SDG ve İç Güvenlik Güçleri. Toplam sayıları 100 bin. 100 bin kişinin yeni bir orduya entegre edilmesinden bahsediyoruz ve bu zaman alıyor. Birçok detay var ve emek gerektiriyor. İhtiyaç duyulan şey, bu sürece destek sağlamak.
“Suriye’de çoğu Türkiye’ye yakın 139 grup var; henüz birleşemediler”
“Örneğin, şu anda Türkiye’ye bağlı küçük gruplar var ve Türkiye bunları finanse ediyor. Şam’daki toplantıda Savunma Bakanı’nın bana söylediğine göre, Suriye’de 139 küçük grup var ki bunların çoğu Türkiye’ye yakın. Henüz birleşmediler. Son 8 aydır birleşmeye karar vermişler ve Suriye Savunma Bakanlığı bünyesinde önemli sorumluluklar üstlenmiş olsalar da hâlâ yerlerindeler.
“DSG ve Asayiş gibi büyük bir güçten bahsediyorsak, bu büyük bir dosya ve üzerinde çalışılması gerekiyor. Ve bu konu medyada tartışılacak bir konu değil, pratiğe bırakılmış. Ancak tüm unsurları temsil eden ve milliyetçilikten uzak bir Suriye ordusu olacağından emin olabiliriz.”