Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasının ardından, 1993’te suikast sonucu öldürülen gazeteci Uğur Mumcu’nun ağabeyi Av. Ceyhan Mumcu’nun Fincancı hakkında yirmi yıldır çeşitli tarihlerde dile getirdiği bir iddiası yeniden gündeme geldi.
TRT Haber’in mülakat yaptığı Ceyhan Mumcu; Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy cinayetleriyle ilgili 2000 yılında Ankara 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) görülen Umut Davası’ndan bahsederek, “Şebnem Korur Fincancı, Uğur Mumcu suikastının sanıkları için sahte rapor düzenledi” dedi.
Ceyhan Mumcu, şöyle konuştu:
“Bu hanımın ilk şöhret olduğu olay; Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı ve Muammer Aksoy cinayetlerinde sanıkları muayene etmeden, ‘bunlar işkenceye uğramıştır, ifadeleri geçersizdir’ diye bir adli rapor verdi.
“Bunlar, bu cinayetleri kendilerine azmettirenleri açıklamak vaadinde bulundular. Bu rapora dayalı olarak ilk ifadelerinden vazgeçtiler ve o açıklamalarından vazgeçtiler.”
Ceyhan Mumcu’nun bu sözleri muhafazakâr medyada geniş yer buldu, sosyal medyada çokça paylaşıldı.
Umut Davası sanıklarından Abdülhamit Çelik ve Umut Davası’nda sanık avukatlığı yapan Cüneyt Toraman, Serbestiyet’in Ceyhan Mumcu’nun iddiaları hakkındaki sorularını yanıtladı.
Abdülhamit Çelik: “28 Şubat sürecinde o raporu verebilmesi büyük bir cesarettir”
Fotoğraf: Independent Türkçe.
Umut Operasyonu adı verilen soruşturmada gözaltına alınmanız sonrasında işkence gördüğünüzü, siz ve diğer sanıkların işkence sonucu imzalatılan ifadelerle cinayetlerin sanığı haline getirilişini daha önce de birçok defa kamuoyuyla paylaştınız. O süreci hatırlatarak, Ceyhan Mumcu’nun Şebnem Korur Fincancı’yla ilgili yeniden gündeme gelen iddiasına konu olan raporun ne olduğunu anlatabilir misiniz?
Gözaltı sonrası dokuz gün boyunca en ağır işkencelere maruz kaldık. Önce İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde, ardından nakledildiğimiz Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde.
24 saat anadan doğma çırılçıplaktık. Kafaya poşet geçirip boğmaya çalışma, elektrik verme, Filistin askısı, haya sıkma aklınıza ne geliyorsa.
İşkencede imzalattırılan ifadeleri mahkemede reddettik. İşkence gördüğümüzü mahkemede de defalarca söyledik. Tüm çabalarımıza, farklı müracaatlarımıza rağmen ne mahkeme ne başka kurumlar işkence gördüğümüzle ilgili bir muayene, çalışma yapmadı. Mahkeme bizim söylediklerimizi de herhangi bir şahitliği de kabul etmedi.
Mahkeme sırasında Şebnem Korur Fincancı’nın yazdığı rapor, ‘sanıklar işkence görmüştür’ diyen bir rapor değildi. Sanıklardan Ferhan Özmen ve Necdet Yüksel’in gördükleri işkenceyi yazılı olarak anlattıkları metinler avukat aracılığıyla kendisine iletilmiş.
Metinlerde, işkence sonucu alınan itirafnamelerin imzalandığı, isnat edilen suçlamalarla ilgili hiçbir maddi delil olmadığı, yalnızca Emniyet’te alınan ifadeler üzerinden suçlandığımız anlatılmıştı.
O da bir Adli Tıp uzmanı olarak kendisine iletilen anlatımları, o anlatımlardaki detayları inceleyerek ‘bu kişiler işkence görmüş olabilir. İşkence görüp görmedikleriyle ilgili bir muayene yapılması gerekiyor’ minvalinde bir rapor yazdı.
O rapor çok adilane bir rapordur. O tarihte de kendisi ‘ne yazmış, ne demiş, ne anlatmaya çalışmış’ diye bakmaya gerek bile görmeden tefe koyuldu. Çapa’daki Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevinden aldılar.
Aynı bugün başına gelenler gibi, o dönemin erki de kendisini görevden almıştı. Bugün nasıl muhafazakârlar uçlardaysa, o zaman da Kemalistler uçlardaydı.
Muayene etmediğini Şebnem Korur Fincancı kendisi söylemişti zaten. ‘Muayene edilmeleri gerekir’ diye verilen bir rapor bu.
Ayrıca Ceyhan Mumcu’nun söylediği gibi bir durum yok. Mahkeme zaten kabul etmedi bu raporu.
Ceyhan Mumcu, “Sanıklar azmettiricileri de açıklayacaklardı. Bu rapordan sonra vazgeçtiler” diyor.
Kesinlikle mahkeme sürecinin hiçbir aşamasında ‘azmettirenleri açıklayacağız’ diye bir şeyi hiçbir sanık söylemedi. Ceyhan Mumcu yalan söylüyor. Dosya açılırsa görülür, böyle bir şey hiç olmadı.
Ceyhan Mumcu’yla her platformda bunu tartışmaya hazırım, öyle bir şey yok. Zaten kendisi dava sürecinde Yeni Şafak’a farklı Cumhuriyet’e farklı konuşurdu.
Yargılama başladıktan iki yıl sonra bir pişmanlık yasası çıktı ama ona raporun konusu olan Ferhan Özmen de Necdet Yüksel de müracaat etmedi. Ben de müracaat etmedim. Ondan sonra da azmettiricileri açıklama gibi bir şeyi hiçbir sanık söylemedi.
Fincancı’nın raporundan sonra bir muayene olma imkânı, işkence gördüğünüzü gösteren bir rapor alma ihtimali doğdu mu?
Mahkeme sürecinde ikinci ya da üçüncü duruşmadan sonra talebimiz üzerine Eskişehir Osmangazi Adli Tıp’a gönderildik, orada da polisin doktorlara baskısıyla işkence görmediğimizi gösteren raporlar verildi.
Onun dışında bir sürü başvurduğumuz yer müracaatlarımızı kabul etmedi. Mesela İzmir Barosu, o dönem ‘birisi işkenceye uğradım diyorsa, üzerinden otuz yıl geçmişse bile tespit ederiz’ türü bir şey yayınladı. İzmir Barosu’na müracaat ettik ama müracaatımız kabul edilmedi.
Bütün adli tıp kurumlarına yazılar gönderdik. Ne adli tıp kurumları, ne mahkeme dinledi.
Fincancı’nın tutuklanması üzerine Ceyhan Mumcu’nun davayla ilgili bu sözleri muhafazakâr medyada çok geniş yer buldu. Muhafazakâr medyanın dava sırasındaki tutumu neydi? Bugünkü tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni Şafak, Akit ya da başka muhafazakâr basın o tarihlerde bu rapor hadisesini ve Şebnem Korur Fincancı’yı olumlu gören yayınlar yapmıştı. Ama bugün aynı medya, Ceyhan Mumcu’nun Şebnem Korur Fincancı’yı bu davada suçlu göstermeye çalışan iddiasını haklı çıkarmaya çalışıyor. Ceyhan Mumcu’nun söylediklerine yer veriyor. Bu yapılan adaletsizliktir.
Bana göre Şebnem Hanım’a bugün yapılan da haksızlıktır. Tutuklanmasına neden olan konuyla ilgili yaptığı açıklamasında ‘gördüğüm bulgulara göre yaptığım bir ön değerlendirmedir’ diyor. Bağlandığı ve o konuşmayı yaptığı medya kuruluşu için ‘PKK’ya yakınlığını bilmiyordum. Onlardan davet geldi’ diyor. Bir insanın, bir doktorun bir beyandan dolayı yargılanmasını kabul edemiyorum.
Kendisi solcu, sağcı, Kemalist, muhafazakâr ayrım yapmadan görevini yapmış bir insandır. Bildiğimiz ve gördüğüm kadarıyla gerçekten adilane hareket etmiş bir insandır. 28 Şubat sürecinde karşılaşabileceği ve devamında da karşılaştığı şeylere rağmen o raporu verebilmesi büyük bir cesarettir.
Cüneyt Toraman: “Şebnem Korur Fincancı’nın o zamanki duruşu cesur bir duruştu”
Umut Davası’nın en başından itibaren sanık avukatları arasındaydınız. Sanıkların Emniyet ifadelerini işkence altında verdiğini her zaman anlattınız. Ceyhan Mumcu’nun davayla ilgili gündeme getirdiği iddialar için neler söylemek istersiniz?
Öncelikle şunu söyleyeyim; sadece bu dava özelinde değil, o dönem DGM’de işkencenin olmadığı tek bir dava bile gösterilemez. Bu insanlar işkenceye maruz kaldı. İşkenceyi mahkemede de anlattılar. Kamuoyu vicdanında bu konuda bir şüphe yok.
Ayrıca şunu belirteyim, bu dava FETÖ’nün ilk kumpaslarından biri. 2000 yılı Mayıs ayında başlayan bu Umut Operasyonu yani haftalık Selam Gazetesi ve aylık Tevhid Dergisi’ne yapılan operasyonu yapanların FETÖ’cüler olduğunu çok sonra, 2014’te Selam Tevhid Kumpası davasıyla öğrendik zaten. Ben Fetullah Gülen başta olmak üzere bu operasyonu yürütenler hakkında suç duyurusunda bulundum.
Aslında Uğur Mumcu cinayetini örtbas etmek amacıyla yapılan bir operasyondu bu. Gerçek failleri, odakları gözden kaçırmak için yapılan bir operasyondu.
Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’nun kitabında yazdıkları ortada. Bir tek isim, soyisim vermemiş; devletin içindeki cuntayı gösteriyor kitabında.
Ceyhan Mumcu, Şebnem Korur Fincancı’nın verdiği rapor sonrası, sanıkların azmettiricileri açıklamaktan vazgeçtiklerini söyledi.
Kesinlikle öyle bir şey yok. Dava dosyasından çıkartsın göstersin.
Ben gerçek faillerin ortaya çıkması için onlardan daha fazla gayret gösterdim. Bu dergi ve gazeteyle ilgili soruşturmanın FETÖ’nün operasyonu olduğunun ortaya çıkmasına rağmen halen devam ettirmeye çalışıyorlar ve arkasında da FETÖ olduğunu düşünüyorum, onları el altından destekliyorlar.
Ceyhan Mumcu’nun dillendirdiği bu iddianın arkasında da mı FETÖ’nün olduğunu düşünüyorsunuz?
En azından paralel duruyorlar. Amerika’nın çıkarları doğrultusunda ortak hareket sergiliyorlar. Nedir ilişkileri bilmiyorum.
Ortada bir cinayet var. Cinayetle ilgili gerçekler ortaya çıkartılsın. Uğur Mumcu’nun arabasının parçalarını sanıklar mı süpürdü.
Şebnem Korur Fincancı’nın muayene etmeden rapor verdiğini iddia etti. Raporun içeriği nedir?
Doktorların herhangi bir şekilde ‘işkence yapılmıştır’ diyen bir raporu imzalayamayacakları bir dönemden bahsediyoruz. Tek bir rapor çıkmıyordu. ‘İşkence vardır’, ‘işkence belirtileri vardır’ diyen raporlar yazan doktorların nerelere sürüldüğünü hep yazdı gazeteler.
Hepimizin gördüğü o haberleri doktorlar da gördü. ‘İşkence vardır’ diye rapor yazarlarsa başlarına neler geleceğini bilmiyor mu? PKK’dan gözaltına alınanlar, tutuklananlar, meslekten ihraç edilenler…
Şebnem Hanım bir adli tıp uzmanı, o süreçte ‘bu insanların muayene edilmesi gerekir’ diyen bir raporu sanıkların ifadelerine başvurmadan hazırlayabilir mi?
Bu rapor zaten ‘gördüm muayene ettim, işkence izleri vardır’ demiyordu. Bu rapor sonrasında muayene edilseydi, işkence görmelerinden iki ay sonra bile olsa insanlarda halen işkence izlerinin olduğu ortaya çıkacaktı.
Mahkeme de korkuyordu ya da işine geliyordu. DGM’lerin nasıl hareket ettiğini çok iyi biliyoruz. DGM’ler neden kaldırıldı? Cuntaya hizmet ettikleri için kaldırıldı. Düzgün yargılama yapsalardı zaten devam ediyor olurdu. Sanki bu mahkemelerin düzgün işler yaptığına varan değerlendirmeleri gerçekten şaşkınlıkla izliyorum.
Muhafazakâr medyada Ceyhan Mumcu’nun sözlerine çok geniş yer verildi. Bunun için ne söylemek istersiniz?
Yüzde yüz bilgi eksikliğinden kaynaklanan şeyler. Genç insanlar, ‘haber değeri var’ diyerek yayınlıyorlar, o dönemi tam bilmemelerine yoruyorum.
Ben sosyal medya kullanmıyorum ama WhatsApp gruplarında denk geldim. Özellikle genç insanlar Ceyhan Mumcu’nun bu sözlerini çok paylaştı.
Ben de gruplarda ikaz ettim. ‘Bilip bilmeden bunları paylaşmayın. Şebnem Korur Fincancı’nın o süreçte yaptığı doğruydu. Ama son dönemdeki şeylerine ben de karşı çıkıyorum’ dedim.
Kendisinin aynı yerde durmadığını, belki de 28 Şubat sürecinde yaşadığı baskılar sonucunda hizaya getirildiğini, bugün dün karşı çıktığı cuntayla aynı yerde durduğunu düşünüyorum.
Şebnem Korur Fincancı’nın duruşu cesur bir duruştu. ‘İşkence yapılmıştır’ diye rapor veren doktorlara meslekten ihraç dahil her şey yapılmıştı. Öyle bir dönemde o raporun verilebilmesi, herkesin yapabileceği bir şey değil cesaret isteyen bir şeydi.
Ama o cesaretin devamlılığı önemli, aynı yerde durmak önemli. O tarihteki Şebnem Korur Fincancı bugünkü sözlerini kesinlikle söylemezdi. Dünkü Şebnem Korur Fincancı’nın hiçbir kanıt olmamasına rağmen, üstelik bu kadar her şeyin şeffaflaşmış olduğu bir ortamda TSK’nın kimyasal silah kullandığını söyleyeceğine imkân ve ihtimal vermiyorum.