İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Habertürk TV’de Kübra Par’ın moderatörlüğünde gazeteciler Veis Ateş, Mehmet Akif Ersoy ve Merdan Yanardağ ve İsmail Saymaz’ın sorularına yanıt verdi.
“Bir delinin her türlü sapkınlığı”
Soylu, programın başında neden Sedat Peker’in videolarına henüz kendisine yönelik bir suçlama yapmamışken cevap verdiğini anlattı:
“Bir organize suç şüphelisinin, suçlusunun, yıllarca Türkiye’de herkesin bildiği, tanıdığı, hayatının nereden geldiği belli olan bu ismin iftiraları, iddiaları saçmadır. Bu iddialarla muhatap değiliz, bunu doğru bulmuyoruz. Birinci ve ikinci videoda dikkat ederseniz şahsımla alakalı hiçbir şey yok. Hepimiz eski Türkiye’yi biliyoruz. Bir delinin her türlü sapkınlığın içerisinde olan kişinin söylediği ipe sapa gelmez sözler olarak görmedim. Baktım ki, bir eleman bir spikerlik yapıyor. Bir sözcülük ortaya koyuyor. İddiaları ve iftiraları tamamen boş olsa da devlete laf ediyor, Türkiye’ye güya kendi adına vesayet ortaya koymaya çalışıyor güya, tırnak içinde. Ve herkese ipiniz elimde diyor ve Türkiye’de bir sessizlik hakim. Neticede terörle mücadele etmişiz, Türkiye’de suç çeteleriyle mücadele etmişiz darbe vurmuşuz. Uyuşturucu ile mücadele ediyoruz, etmişiz. En önemli yakalamaları, operasyonlar yapmış sonuç elde etmişiz. FETÖ ile mücadele ediyoruz. DEAŞ yanı başımızda. Türkiye bunlarla mücadele ederken sanki birileri Türkiye’nin sahayı temizlemesinden ya ürkerek ya da son kaleyi kaptırmamak için bir hamleye gidiyorum.”
“Davutoğlu AK Parti yöneticilerini dinletti”
Soylu, Davutoğlu ve Babacan’ı 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından CHP’yle koalisyon, HDP’ye anayasa yapmaya çalışmakla suçladı, Davutoğlu’nun AK Partili yöneticileri dinlettiğini iddia etti:
“Yıl 2015. Ben Başbakan Yardımcısıyım. AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu. Başbakan Davutoğlu. 7 Haziran seçimleri öncesi MYK toplantısında ‘Biz HDP ile anayasa yapabiliriz’ diye bir cümle çıktı ağzından. Hepimiz baktık. Seçim geçtikten sonra AK Parti çoğunluğu elde edemedi, tek başına iktidar kurabilme kabiliyeti oluşmadı. Ya CHP ile ya diğer siyasal partilerle bir araya gelecek. Bugünkü gibi hatırlıyorum. İlk MKYK toplantısında bugün Deva Partisi’nin başkanı Ali Babacan, “Bu işlere bakmamalıyız, şu anda ekonomiyi ayakta tutmalıyız” dedi.
Dedim ki, “Bizim sorumluluğumuz bugün demokrasiyi ayakta tutmak ve hükümeti kimin kurabileceğine ait çabalarımızı gerçekleştirebilmek”. Bu seçim tamamlanmamıştır, kampanya devam etmektedir, dedim. Kasım’da da seçim oldu. Sayın Davutoğlu ve ekibi CHP’yle AK Parti’nin iktidarı için canhıraş mücadele verdiler. Bir kısım arkadaşlarımız bunun doğru olmayacağını, Türk siyasetinin doğasına aykırı olduğunu, Türkiye’yi başka bir tarafa doğru getirebileceğini ortaya koydu.
Büyük bir mücadele başladı. Bir taraftan HDP ile anayasa yapabilme kabiliyeti ortaya koyan birisi. Dert Recep Tayyip Erdoğan. Onu külliyede enterne edip, hareketsiz halde bırakan, ABD’nin Avrupa üzerinden uyguladığı politikayı Türkiye’de hakim kılmak. Bunun doğru olmadığını söyledik. Tartışmalar o kadar şiddetli oluyordu ki, bir ara sayın Davutoğlu tam anlamıyla dengesi kayboldu, ‘Hepinizin odalarında neler konuştuğunu dinletiyorum ve biliyorum’ dedi. 7 Haziran 2015-1 Kasım 2015 arasındaki süreci anlatıyorum.
Ben partinin teşkilat başkanıydım. ‘Hepinizin odalarında neler konuştuğunu tek tek biliyorum’ diyordu MYK üyelerine söyledi bunu. Koalisyon tartışmaları yaşandığı zamanlar. ‘Hepinizin neler söylediğinizi biliyorum’ dedi. Biz donduk, arkadaşlarımızla birbirimize baktık. Bunun Türkçe ne anlama geldiği apaçık ortada. Daha sonra çeşitli dedikodular çıktı, fiziki takibin yapıldığı yönünde ama karineye ulaşamadık.
Sayın Cumhurbaşkanımızla bugün gibi hatırlıyorum Külliye’de birlikte olduk. ‘CHP ile iktidar hazırlığı sözkonusu, genel gidişat bu’ dedim. ‘Sen ne düşünüyorsun’ dedi. Dedim ki, ‘Rahmetli Erbakan 1974’de yaptı üzerinden darbe geçti. Yarım yamalak da olsa Refahyol ‘a ancak geldi. 1994’de SHP ile beraber yaptık, veladdalin amin! Türk siyasetinin doğasına uygun bir doğa değil. Vatandaş iki tarafı birbirini denetlesin diye, birbiriyle uzlaşsınlar diye değil, tam tersi birbirini kontrol etsinler diye 1800’lerin sonundan itibaren bir siyasal sistem kuruldu. Bunu getirip dışarıdan angaje edilmemiş. Doğal bir serüven bu. Bu serüven ne zaman bozulmuşsa sıkıntı meydana geldi. Sayın Cumhurbaşkanımıza ‘ben bunun yanlış olacağını düşünüyorum’ dedim. ‘Haklısın’ dedi.
1 Kasım seçimlerinden sonra bu mücadele devam etti. Ahmet Davutoğlu’nun etkili olduğu think thang kuruluşlarından birisine bugün HDP’nin eş başkanlarından Mithat Sancar geldi. Bir şey söyledi orada. Özeti şu; Apo içeriden çıkacak. İki, Suriye’de, Kuzey Suriye’de bir devlet kurulacak, başına geçecek. Üçü, Türkiye’de özerk bir anayasa yapılacak, kendine ait bir anayasa yapılacak. Ki biz bunu daha sonra CHP, İYİ Parti, HDP’nin kendi içerisinde o şeyi gördük. Yukarıdan aşağıya bir değerlendirme yaptık.
Sayın Cumhurbaşkanımızın külliyeye nasıl sıkıştırılmak istendiğini hep beraber gördük. Hakikaten bu meselelerin hangi siyasal sonuçlar doğurduğunu da bütün Türkiye gördü. Ben teşkilat başkanıydım. Sayın Davutoğlu ile çalıştım da. O dönem de çok iyi olmadığımız süreçler yaşadık. Biz 6-7 arkadaş biraraya geldik, ‘bu mesele tehlikeyi bir noktaya gidiyor’ dedik. ‘Bunun geri dönüşü olmayacak’ dedik.
CHP ile kurulacak koalisyon 1 Kasım’dan sonra butlan oldu. Bir Recep Tayyip Erdoğan varlığı var. Siyaset bilgisi var, Türkiye’de yaptıkları var. Bir de dışarının eliyle onun sıkıştırılmaya çalışıldığı bir süreç var.”
“Erhan Tuncel’i kim Sedat Peker’e emanet etti”
Süleyman Soylu, Sedat Peker’in iddiaları için “Hedef Türkiye” dedi. Özel Harp Dairesi’nden başlayıp, Erhan Tuncel’in Sedat Peker’e emanet edildiğini iddia etti:
“Burada hedef Türkiye. Çok basit bir operasyon var; Türkiye’de bugün siyasal istikrarı nasıl sağlıyor? İçeride bir problem gözükmüyor. Dün Cudi’de, Cudi Tenis Turnuvası yapıldı. Kimle sağlıyor? MHP ile Meclis’teki işbirliği ile. Tartışılmayacak siyasi üstünlük var. Başkanlık hükümet sistemi var. Siyasi istikrarsızlık yok. Peki ne yapmak lazım? Terörden bir şey yapılıyor mu? Hepimiz terörü unuttuk. Sultanahmet, Dolmabahçe, Ankara saldırıları, Gaziantep’e kadar DEAŞ, PKK her şey. Her gün bir bombanın patladığı, İstanbul’da kapanmayı göze alan alışveriş merkezleri vardı.
Burada öznelikle benim alakam yok. Ben olayın tamamen fotoğrafını görüp, eski Türkiye’nin sol kalıntılarını süpürmeye geldiği andan itibaren birileri devreye girdiler. Özel Harp ne zaman kuruldu? Parasını kim verdi? Bunu rahmetli Ecevit söyledi. 6-7 Eylül olaylarını kontrgerilla örgütledi. Paşa kitapta ‘biz yaptık’ diyor. Sabri Yirmibeşoğlu. Bugünün işi mi? Erhan Tuncel ile Sedat Peker’i kim ortak yapar? Bu sorunun cevabını bana verir. Erhan Tuncel kim? Sedat Peker’e Erhan Tuncel’i kim emanet eder?
Bireylerden değil bir sistemden bahsediyorum. Erhan Tuncel yıllardan beri bu ülkenin en önemli meselelerinden birisi olan Hrant Dink cinayetinin azmettiricisi gözükmüyor mu? Hangi anlayış emanet eder? Bu kadar cürümün içerisinde olan bir kişi tecavüz etmiş bir kıza. Karakola gidiyor, emniyette teşhis ediyor ‘budur’ diyor. Dosya orada kapanıyor. Benim iddiam yok, belge var. Ben bir iddianın sahibi değilim. Tecavüzden dolayı karakola götürülüyor. Netice itibariyle orada herşey kapanıyor. Oradaki iki kişi, ‘Biz Bilecik’ten aldık’ diyor. Neyi alıyor? Silah ruhsatlarını. ‘Bilecik’e hiç gitmedik’ diyor. Bilecik’te kim var? Veli Küçük var. Doğru mu? Meselenin hangi iklimde oluştuğunu ifade etmek için anlatıyorum bunu.”
Koruma kararı için eski İstanbul Emniyeti’ni suçladı
Soylu, Sedat Peker’in koruma kararının ne zaman alındığı ve kendisi döneminde neden uzatıldığı sorusuna cevap verirken eski İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok, ondan sonraki müdür Mustafa Çalışkan’ı suçladı, kartonete fotoğraflarını koyduğu 2017’ye kadar İstanbul Emniyet İstihbarat Başkanlığı yapan Özgür Taşdemir ve Kadıköy eski Emniyet Müdürü Nurettin Demir’e yönelik içinde DHKP-C, FETÖ, kumarhane geçen suçlamalar yaptı:
“16 Ocak 2015. DHKP/C’nin Sedat Peker’e, ilgili kişiye tehdit. 26 Ocak 2015 ‘ben koruma istemiyorum’, daha sonra ‘ben istiyorum’ diyor. Tekrar komisyon toplanıyor, istihbarat ve terör biraraya geliyor ve kendisine koruma veriliyor. İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok, Terörden sorumlu da zannediyorum Mustafa Çalışkan. Şimdi şu adam, Nurettin Demir. Biz nelerle uğraşıyoruz. Nurettin Demir Kadıköy eski ilçe emniyet müdürü. Kardeşi Nurten Demir, 1992’de DHKP/C’den öldürdü, diğer kardeşi DHKP/C ile iltisaklı. Sanal tehditle, kurgu bir tehditle, ben İçişleri Bakanıyım. İstanbul’da her dönem kimlere koruma verildiğini bilemeyebilirim. Yakın koruma, tehditlere yönelik korumalar, il emniyet tehditleri belirler. Bu riskli bir iştir. Benim dönemimde koruma 5 bine düştü. Bunun yüzde 40’ı da hakim ve savcılardır.
Nurettin Demir 93-99 DHKP/C. 2015’de Kadıköy İlçe Emniyet müdürü kardeşinden kalan DHKP/C mirasıyla kurgu üretir. Silsile-i meratip böyle başlamış. Bu kişi FETÖ’den ceza yemiş. Kadıköy’de herkes bilir ki bir kişi bunun aleyhinde bir şey söylesin. Ben bir önceki Kadıköy İlçe Emniyet Müdürünü görevden aldım. Sorumluluk bana mı ait? Hayır. Benim telefonum 27 yıldır aynı. Bataklık Operasyonu’nun ilk ihbarı şahsıma geldi. İstihbarat, terördeki arkadaşlar bilir ki, benim ihbar hattım geniştir. Operasyon doğru çıktı ve Bataklık Operasyonu başladı.
Sultanbeyli Emniyet Müdürü’nün Nejad Daş’la birlikte para taşıma işi bana geldi. Burada Nurettin Demir sahte ihbar gönderiyor. Aynı sahte ihbar kiminle oldu? CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun korumalarını aldım. Tehdit yoktu. Sizin tehdidiniz yok. Herhangi bir rapor yok, korumanız olması gerekir mi? Hayır. Sonra ne oldu? Mesela Kaftancıoğlu’na tehdit nereden gelebilir?
Bunu takip eden, hedef gösterildiği zaman konuya müdahale eden devletin kurumları var. Kaftancıoğlu’nun korumasını aldım, 15 gün sonra Kaftancıoğlu DHKP/C tehdit etti. Niye tehdit etsin? Bir sektör oluşmuş. 2017’de Özgür Taşdemir. Bütün sistematiği, iki yerde kumarhanesi var. Bu kumarhaneler sebebiyle, DHKP/C baskını sebebiyle, bu tehdidi yenilediler. DHKP/C’nin kurgu tehdidi üzerine bir tehdit daha yenilediler. Ben bunu 2018’in ortalarında öğrendim. Sedat Peker’in polis koruması olduğunu öğrendim. Canan Kaftancıoğlu’nun da koruması olduğunu bilmiyorum. Ama şunu söyleyeyim; Pervin Buldan’a korumayı ben verdim. O günün eş başkanı Sezai Temelli, ona da korumayı ben verdim.
Öğrendiğimde ne oldu? Başında ben bu korumayı verir miydim? Vermezdim. Öğrendiğimde 2018’in ortalarından sonra İstihbarat Başkanı ‘Bir operasyondayız, biraz sabredin’ dedi. ‘Biz bunları dinliyoruz, bir iş üstündeler, ne olursunuz sabredin’ dedi. Netice itibariyle biraz sabrettik, sonra da aldık onları. Özel korumalarda yurt dışına gidildiğinde devlet sağlar. Bu tip yakın korumalarda yurt dışına gidildiğinde kendisi izin alır gider. Koruma yurt dışına çıkmak üzere kendi ilinden izin alır. Diyanet İşleri Başkanı yurtdışına gidiyorsa devlet tarafından karşılanan bir işle birlikte gider.
Bizim arkadaşlarımız ‘biraz daha bunun takip edilmesi gerekir, alırsak başka bir şey anlaşılır’ dedi. Orada sadece koruma üzerinden bir takip. Aynı zamanda eğer biz buna durum değişikliği sözkonusu edersek başka bir şey düşünülmeye başlar
Bu konuyla ilgili soruşturma açtık, Mülkiye Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığımızın başkanlığında. Emniyet Teftiş Başkan Yardımcımızla. Bu koruma işinde eksik, aksak nedir bunların tamamına bakacak. Burada kimin bir istismarı, imtiyazı varsa, kurgusu varsa hesabı sorulacak.”
“Her kriminal olayı biliyor değilim”
Peker’in itiraf ettiği AK Parti eski milletvekili Feyzi İşbaşaran’ın 2014’de bir AK Partili siyasetçinin ricasıyla karakolda dövülmesi ve 2015’de yine bir AK Partili siyasetçinin ricasıyla Hürriyet gazetesinin basılması olaylarıyla ilgili sorular için “Ben her kriminal olayı biliyor değilim” dedi:
“Bu konuyla ilgili herhangi bilgim yok. Ben her kriminal olayı biliyor değilim. Kaçmam da, söylerim. Organize suç örgütü mensupları her yere sızıp veya hırsızlar. Benim adımı kullanan en az 30 kişi hapse girdi. Hakikaten bir kısmı geçmişte tanıyor. Kimiyle siyasette, kimiyle başka bir yoldan. Rize’de çay kaçakçılığından dolayı adam öldürüyor. Öldüren bunlar. Mahkeme toplanıyor. Olay ortadan kalkıyor. 1998-2000. Meselenin nasıl devletin içine sirayet ettiğine anlatmak için ifade etmeye çalışıyorum. Ben bu ülkenin evladıyım. Bugün İçişleri Bakanıyım, yarın değilim. Ben bunları ifade etmezsem sorumlu hissederim kendimi.AK Parti örgütleriyle Sedat Peker arasında bir ilişki var demeyi kabul etmem. Bir organize suç örgütü liderinin ipe sapa gelmez iddiaları kabul edersek İçişleri Bakanı’nı da yargılarız.
Erdal Aras konusu….
Soylu, DP Genel Başkanlığı döneminde Sedat Peker’in sağ kolu Erdal Aras’ı parti yönetimine almasıyla ilgili soruya ise şöyle cevap verdi:
“Ben DYP’de siyaset yaptım. Binlerce insanla, yüzbinlerce insanla diyaloğum oldu. İlçe başkanlığı yaptım, 5 yıl Gaziosmanpaşa İlçe Başkanlığı yaptım, yaşım 25’di. Hayatta bir kara leke olsun yemin ediyorum ki, milletin yüzüne çıkmayacağım. Bir tek finanse eden birisi olsun milletin yüzüne çıkmayacağım. 95 sigorta şirketim var, fatura keserim. Herkes işyerimin nerede olduğunu bilir. Biz şeffaf olmaz isek milletimizin kılıcını sallayamayız. Kendi kılıcımızı sallarsak kirli ilişkiler içinde olur. Binlerce insan biz kazanınca yanımızda. Erdal Aras netice itibariyle partimizin adayı. Bir kişi birisiyle ilişki kurdu diye onun tamamını o günkü DYP, bugünkü AK Parti’ye teşmil etmek kadar zavallı ve zayıflık var mıdır? Ayıptır.”
“Peker’in kardeşi silah sebebiyle alındı. Ama Kutlu Adalı sebebiyle alınmalıydı”
Soylu’ya Peker’in Kutlu Adalı itirafları sonrası, Peker’in kardeşinin gözaltına alınması da soruldu. İçişleri Bakanı, kardeş Peker’in sadece yasadışı silahtan gözaltına alınmasının yanlış olduğunu söyledi ve Adalı soruşturması için yazı yazdığı anlattı:
“Peker’in kardeşi silah sebebiyle alındı. Ama Kutlu Adalı sebebiyle alınmalıydı. Ama almadılar. KOM’a sırf bu yüzden yazı yazdırdım bugün. İçişleri Bakanı olarak benim görevim önleyicilik, olay sonu raporunu yazmak değil. Ben mi yazdırmam lazım, resen devreye girilmesi lazım değil mi? Benim görevim İçişleri Bakanı olarak önleyiciliktir. Meseleyi gördüğüm an müdahale etmektir. Olay çıktıktan sonra olay sonu raporu yazmak değil. Kutlu Adalı cinayetinde en ufak bir şey açık duruyorsa bizim namus meselesidir. Ben sayın Cumhurbaşkanımızla çalışıyorum. Bana hiçbir meselede ‘şunu şöyle yap’ diye talimat vermemiştir. Bizim dönemimizde Necip Hablemitoğlu, ki o da FETÖ işidir, faili meçhul cinayet var mı? Biz terörle mücadele ediyoruz. 4,5 yıldır İçişleri Bakanlığı yapıyorum. İç güvenlikle ilgili terörle mücadele meselesi bizim uhdemizde. Boş kağıda imza atmaya hazırım. Terörle mücadelede bu başarının altında gayri hukuki, beyaz toros, insanlara işkence, faili meçhul cinayetler eğer varsa bana getirin boş kağıda imza atayım ve buradan çıkayım.”
“Türkiye’de işkence ile ilgili bir tespit yok”
Soylu, Af Örgütü’nün Türkiye’de işkence ile ilgili bir raporuyla ilgili soruya cevap verirken Türkiye’de işkence ile ilgili bir tespit yok dedi:
“Ben Uluslararası Af Örgütü’nün muhatabıyım. Bana geldiler. Özellikle FETÖ’nün salondaki fotoğrafları vardı ya. Anadolu Ajansı’nın geçtiği fotoğraflar. Oradaki spor salonda. Burada biz Af Örgütü ile ilgili her seferinde karşı karşıya geliriz. Her seferinde onlar Türkiye’de gideceği yerleri söylerler. Göndeririz, her yeri ziyaret ederler. 4,5 yıldır işkence ile ilgili en ufak bir şey önümüze koymadılar. Sistematik işkence ile ilgili önümüze bir şey koymadılar. Bunların hepsi siyasal gözlükle bakarlar.Türkiye’de işkence ile ilgili tespit yok. Kötü muamele ile ilgili tespit var. O nerede biliyor musunuz, uyuşturucu örgütleriyle mücadelede. Ben ‘bacaklarını kırın’ dedim ya, benden kaynaklanıyor.”
“Hakan Fidan’a isimsiz eleştiriler”
Soylu’ya Ağar’la ilişkisi de soruldu. Buna cevap verirken “Bir devlet bürokratının, bir sivil siyasi partide aktif pozisyonda yer almasına karşıyım” dedi, daha sonra Hakan Fidan’ın AK Parti adaylığına da karşı olduğunu anlattı, Ağar’ın marinadaki görevinden ayrılması gerektiğini söyledi:
“Tansu Hanım’la karşılaşmaya başlayınca Mehmet Ağar’a karşı pozisyon aldık. 2007’ye kadar Ağar’a muhalefet ettim. Bir devlet bürokratının, bir sivil siyasi partide aktif pozisyonda yer almasına karşıyım. Ben sivil siyasetin tarafıyım ve karşıyım. Bu mücadeleyi bunun için gerçekleştirdik. Rahmetli Kozakçıoğlu ve Necdet Menzir’e de karşıydım. Çok net söylüyorum. Demokrasi ve sivil siyasetin buna müsaade etmeyeceğini söyledim. İnsanların kişiliğine karşı değilim. Korkut Eken gibi tiplerin, geçmişte yaptıkları görevlerden dolayı, Cevdat Öneş, Mehmet Eymür gibi tiplerin bugün hala söz söylemelerinin devlet adabıyla uyuşmadığına inanan bir insanım. Devlet bana bir sır emanet etmiş. Eğer ben hukukun dışında bir iş yapmışsam, yatığım işin peşine takılmam. Eski abilerimizin bizi bir şeyin önüne atıp, devletin savcılarını göreve davet etmesine katılmıyorum. Sayın Ağar’ın marinada görev alması doğru mu? 48 saat içinde ben olsam ayrılırım. İçişleri Bakanı olarak söylüyorum. Bu tip insanlar bir yerde bulunduğu zaman bunları bu meselenin üzerinden yormak kolaydır. Benim bir sigorta şirketim var. Benim hayatta sevdiğim işlerden bir tanesi. Küçük bir odam var. O yazıcının sigorta poliçesini tıkır tıkır kesmesi hoşuma gider. Çoluk çocuğuma namusumla para kazanıyorum. MİT Müsteşar Yardımcılığı yapan insanların konuşmalarının devlet adabına aykırı olduğunu söylüyorum. Devlette bir dönem hizmet eden insanların organize suç örgütlerinde iş takibi yapmalarının yanlış olduğunu söylüyorum, ben de müsaade etmiyorum zaten, bu kadar basit. Hukuk bana ne diyorsa hukukun gereğini yerine getirmekle mükellefim.”
Balkanlardan Hazar’a mafyayla mücadele
Soylu, uyuşturucu trafiği ile ilgili soruya Balkan, Azeri mafyaylarıyla verdikleri mücadeleyi anlatarak cevap verdi:
“Bakın burada kimler var? 2018 ve 2019’da Türkiye’de yakaladığımız uluslararası organize suç şebekesi liderleri var. Birisi Balkanların en büyük suç örgütü lideri. Antalya’da yakaladık. İlgili bakan yardımcısını gönderdik, kafasını çuval geçirmek zorunda kaldı. Kendisini tanımaması için. Ötekisi Nadir Salivov, Azerbaycanlı, Rusya’da hapis yatmış. Türkiye’yi kendine mesken edinmek istiyor. Dünyanın en önemli 12 mayfasından biri. Bu kişi yakaladık, mahkemeye çıkardık. Mahkeme ‘cezasını yattı’ dedi. Avukatı gitti, 2 saatte mahkemeden, bunu geri gönderme merkezinden çıkaracaksınız, yurt dışına göndermeyeceksin diye. Tam adamın istediği. Mahkemenin o kararını uygularmış gibi yaptım göç idaresinden çıkarıp tekrar göç idaresine aldım. Sonra Azerbaycan’a gönderdim. Takip ettik Türkiye’ye gelecek diye. Yunanistan pasaportu ile Kıbrıs’a, oradan da Türkiye’ye girdi ve orada öldürüldü. Bir Gürcü mafya lideri var. Gürcistan bunu istemedi, elimizde kaldı. Hapishaneye koyuyoruz, avukatları itiraz ediyor çıkıyor. En sonunda kimse istemediği için Beyaz Rusya’ya gönderdik. Onlarca suç örgütü liderleri ile teker teker mücadele ettik. Her birisinin uluslararası bağlantıları söz konusu. İçeride avukatlarla iş tutma kabiliyetleri çok yüksek.”
“10 bin dolar alan siyasetçiyi savcıya söyleyeceğim”
İçişleri Bakanı’na TRT Haber’deki yayında söylediği “Sedat Peker’den aylık 10 bin dolar alan siyasetçi var” iddiasındaki siyasetçinin kim olduğu soruldu, savcı çağırırsa ona açıklarım dedi:
“10 bin dolar meselesi… Ben İçişleri Bakanıyım. Ötesi daha var. Biraz daha ötesi var. Ben yargıya başvurdum değil mi? Yargı beni çağıracak onlara söyleyeceğim. 10 bin dolar meselesinde savcıya konuşacağım. Bu kişi siyasetçidir.”
“Soruşturmayı bilmiyordum”
Bakan Soylu, Peker ile ilgili 2018’de İstanbul Emniyeti tarafından yapılan soruşturmayı bilmediğini söylerken dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ı suçladı:
“Bu suç örgütü lideri dosyası, Bursa’daki şu olayda, siz hazırladınız, bunun 9+9, kişi tutuklandı. Bu dosya niçin ayrıldı? Niçin yakalama çıkarmadınız?” Ankara’da bunu söyleyeceğim. İstanbul’da 2018’de başlayan soruşturma emniyetten 2019 galiba Kasım ayında, suç örgütü ele başısı yurt dışına çıktı. Emniyet’ten dosya fezlekeyle adliyeye gitti. Adliyeden üç gün sonra yurt dışına çıktı. O tarihten, bundan 3 ay öncesine kadar İstanbul Emniyet Müdürü ‘bu dosyayı ne yapacağız’ dediği zaman ‘gereğini yerine getirin’ dedim. İşlem niçin yapılmadı? Bunun sorumlusu ben değilim. Ben bu meselenin nasıl olduğunu, hukuki izahatını isteyeceğim.Bu dosyanın İstanbul dosyasıyla ilgili en ufak bilgim yok.”
“Memleketi de sattın, bizi de sattın”:
Soylu’ya Hadi Özışık-Peker Facetime görüşmesi de soruldu. Soylu, Özışık’ın İnternet Haber’i kendi desteğiyle kurduğunu anlattı, bu sırada telefonunu istedi ve Hadi Özışık’a yazdığı mesajı okudu: “Memleketi de sattın, bizi de sattın”:
“Tam da bu bir operasyon. Siz bir sapkının sözünü diyorsunuz ki ‘Süleyman Soylu benim dönüş biletim’ diyorsunuz. Bunu ortaya çıkaracak bir tek karine işi Allah rızası için. Hadi Özışık’ı 30 yıldır tanırım. Çıksın ‘yanlıştır’ desin. Bir insanın işsiz kalması değil, gazeteci. Babam dedi ki ‘Hadi’yi yanına al’ dedi. O zaman iyi de iş çıkardı. Gazetelerde haberlerim çıkıyordu. İnternethaber’in kurulmasında da benim etkim oldu. Ben bugünün adamı değilim. Yardım ettiğim ve destek verdiğim insandan bir şey istemem hiçbir şey istemem. Onbinlerce insana el uzatıyorum ben.
Şurada cep telefonum var. 13’ünde ilk veya ikinci videosunda Hadi Özışık’la ilgili söz söylediği andan itibaren bütün kimyam altüst oldu. Ben onunla onun böyle bir ilişki kurabildiğini. Bundan 6 ay önce beni aramış. Hatırlamıyorum, sonra hatırlattı. ‘Bu adam benimle youtube programı yapmak istiyor’ dedi. ‘Zinhar’ dedim. ‘Bu kesinlikle yanlış, işine bak’ dedim. Sebebi de şu; Sedat Peker, Berat Albayrak ve Serhat Albarak’a yürüyor. Benim de etkim olduğunu söylüyor. Hadi Özışık’ı uzun yıllardır tanıyorum. Benim iki tane tanıdığım vardır. Bu sayıyı arttırmam. Bir tanesi Mahmut Abi, Mahmut Övür’dür. Allah rahmet eylesin bir tanesi de Şakir Süter’di. Akşam’da yazardı. Ailece hemhal olmuştuk. Hadi Özışık’a telefon açtım ‘Yaptığın çok yanlış memleketi de sattın, bizi de sattın’ dedim. Sonra aklıma geldi. Bir dönem beni aramış Mübarız Mansimov ile ilgili haber yapmış. Aradım telefonla ‘yanlış işler yapıyorsun, hükümeti suçluyorsun, bunlar sana yakışmaz’ dedim. Yakınlığımız dolayısıyla kriminal mesele olduğu için bunu benden bilebilirler bu çok ayıp bir şey dedim. Ben böyle söyleyince attığı mesaj şu ‘Seni Sedat Peker’e sattım öyle mi, ben dostlarımı satmam, ama sen inandın beni sattın’ dedi. ‘Ben bu konuyla ilgili hiç konuşmadığım halde seni sattım öyle mi?’ Ben devletin İçişleri Bakanıyım. Bir genç kıza tecavüz eden adamın önünü nasıl açabilirim. Allah rızası için söyleyin.
“Yalnız hissetmiyorum”
Bakan, Veyis Ateş’in “kendinizi yalnız hissediyor musunuz” sorusuna cevap verirken, videolar sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştüklerini söyledi, BBC Türkçe’nin AK Parti’den bir yöneticine dayandırdığı haberi için BBC’yi dezenformasyonla suçladı:
“Kendimi niye yalnız hissedeyim. Organize suç örgütleriyle mücadele kimin işi? Terörde, göçte, afette ben konuşmuyor muyum? Büyük haksızlıklar karşı karşıya kaldım. Operasyon aynı zamanda içeride yürüyor. Netice itibariyle bir göreve gelmişim. Görevde her şeyin sahibi sen değilsin ki. Bu meselelerin ilk başlarında Sayın Cumhurbaşkanımızla bir değerlendirme yaptık, genel bir değerlendirme. Sayın Cumhurbaşkanım benim liderimdir. Bizim nasıl görev yaptığımızı, AK Parti’nin Türkiye’de nasıl bir yer oluşturduğunu, neyi temsil ettiğini bilen millet bunun nasıl bir operasyon olduğunu ve bu konuda neyin murat edildiğini en iyi şekilde bilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız da. Daha kimler kimler çıkacaklar, genel değerlendirmelerini Türkiye’nin hukuk ve adaleti için ortaya koyacaklardır. Sayın Cumhurbaşkanımız açıklama yaptı, çok net bir şekilde söyledi.
Bir yalan makinasıyla karşı karşıyayız. Bu arabayı kiraladım diyor. 2014 bu araba. Plakasının 01 olmamasının sebebi nedir? Fetullah Gülen’e ayıp olmasın diye. Bugün sabah komiser yardımcısı ile emniyet görevlisini açığa aldım. Bu suç örgütüyle ilişkide bulunan herkes bedelini ödeyecektir. Hiç kimse bunun aykırısında bir şey düşünmesin. Bedelini ödeyecektir. Hukuk mu, demokrasi mi üstün; yoksa yıllardan beri ülkeyi yeraltı örgütlerine, Türkiye’yi derin bir yapıya teslim etmeye kendisini odaklamış dış güçler, ABD de dahil olmak üzere onlar mı üstün göreceğiz? Türkiye’ye operasyon yaptırmayacağız.
Bir sürdürülebilir dezenformasyon süreciyle karşı kaldığımızı söyleyebilirim. Şuna bakar mısınız? BBC Türkçe dezenformasyon kanalıdır. Çalışma Bakanlığı’ndan beri takip ediyorum. Bunun için dostum olan İngiltere İçişleri Bakanı’nı defalarca aramış kişiyim ben. Kimin Türkiye’ye operasyon çektiğini geçmişten gelen müktesebatla biliyoruz.”
Silivri Emniyet Müdürü neden intihar etti?
Soylu’ya Silivri Emniyet Müdürü Hakan Çalışkan’ın 2018’deki intiharının arkasında gözaltına alınan bazı isimlerin serbest bırakılması için kendisinden gelen baskı olup olmadığı da soruldu. Bakan bu iddiaya şöyle cevap verdi:
“Burada bir eleman var, Ali Tarakçı. Özelliği ne? Bir yerel gazeteci. İlişkileri derin bir gazeteci. Sinop’lu. Esas iş şu; bu benim milletime ricamdır, bu da benim isyanımdır. 25.9.2017. Diyor ki Süleyman Soylu’nun aracı neden durduruldu. Okuyayım: “Birkaç gün önce, İstanbul’da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun oğlu yanında korumaları olduğu halde, yunuslar tarafından durdurulur. Ve tam yarım saat arabası aranır. Bakan Soylu devreye girmesine rağmen arama devam eder. İstanbul Emniyet Müdürü, Bakan Soylu’nun telefonlarına çıkmaz. Ve bu aramanın kokuları yakında ortaya çıkar. Bekleyin, 2017 yılının sonuna kadar çok şeye şahitlik edeceğiz.” Bu haber bu adam tarafından defalarca tekrarlandı. Peki bir Müslüman çıkıp da demez mi ya? Benim mi söylemem lazım Allah için ya. Benim oğlumun arabası durdurulmadı mı demem lazım? Koskoca İçişleri Bakanı, çıkıp ‘oğlumun arabası durdurulmadı mı’ der? Benden önceki İçişleri Bakanlarının oğluyla ilgili evde bir takım şeyler var dimi? Para sayma makineleri, ordan bir algı alıp getirip…
Çocuklarımıza ‘aman bir şeyin içine karışmayın, sızanlar olur, gözünüzü seveyim dikkat edin’ demişimdir. Netice itibariyle bize bu şeref yeter, aç kalmayız, açıkta kalmayız. Kimse çıkıp da böyle bir iftira olur mu demedi. Benim oğlumun arabasında eroin, para, bilmem ne yakalanmış da ben de buna müdahale edememişim! Bunlar ayıp işlerdir. Bunlar İçişleri Bakanı’nın karşı karşıya kalacağı, ucuz bir meczup tarafından suçlanacağı ve Türk toplumunun değerlendireceği işler değildir.”
Osman ve Hızır Kaptan Gaziosmanpaşa’lıdır. Babaları DYP Gaziosmanpaşa kurucu ilçe başkanıdır. Rizelidirler. Eve gittim, koruma daire başkanı ‘Hızır ve Osman kaptanın annesi kalp krizi geçirdi’ dedi. Ormanla ilgili bir mahkemesi varmış. Polis durdurmuş, annesinin durumu ağır. ‘İlgilen arkadaşlarla bir konuşma yapabilirsen’. Ertesi günü güvenlik toplantımız var. Biri geldi dedi ki Silivri Emniyet Müdürü intihar etmiş. Allah rahmet eylesin dedim, niye intihar etti kimse bilmiyor. İstanbul Emniyet Müdürünü aradım. Benim telefonum 24 saat açıktır. ‘Bir arkadaşımız karakola düştü’ der. Bu insani bir şeydir. Annesi de kalp krizinden hayatını kaybetti daha sonra. Bunu dönüp de Silivri Emniyet Müdürüne Soylu baskı yaptı diye olur mu? Biz insanlara can veriyoruz, bir insanın canlı kalabilmesi için. Kendim böyle bir şeyin içinde olsam sorumluluğunu alırım. Cumhuriyet gazetesine ‘Biz bu konuda sayın bakanla ayrı tarafız’ diye söylenir mi? Bunu bana izah edebilir mi? Hayatta yaptığım işle ilgili ne sorarsanız cevap veremeyeceğim hiçbir şey yoktur. Ertesi günü güvenlik toplantımız var. Birisi Silivri Emniyet Müdürü intihar etmiş dedi. İstanbul Emniyet Müdürünü aradım. Benim telefonum 24 saat açıktır. ‘Bir arkadaşımız karakola düştü’ der. Bu insani bir şeydir. Annesi de kalp krizinden hayatını kaybetti daha sonra. Bunu dönüp de Silivri Emniyet Müdürüne Soylu baskı yaptı diye olur mu? Biz insanlara can veriyoruz, bir insanın canlı kalabilmesi için. Kendim böyle bir şeyin içinde olsam sorumluluğunu alırım. Cumhuriyet gazetesine ‘Biz bu konuda sayın bakanla ayrı tarafız’ diye söylenir mi? Bunu bana izah edebilir mi? Hayatta yaptığım işle ilgili ne sorarsanız cevap veremeyeceğim hiçbir şey yoktur.”
“İstifayı düşünmedim”
İstifa edip etmeyeceği de soruldu Soylu’ya:
“Ben Türkiye’de en çok istifası istenen adamlardan bir tanesiyim. Parlamento sistemi içinde en çok gensoru verilen adam benim. Bir deli kuyuya taş atmış. Yarın bu deli çıkar derse ki, ‘Ben sadece onu değil, şunu da şunu da’ dedikten sonra. ‘Ben Süleyman Soylu’ya 5 bin dolar para gönderdim’ diyebilir mi? Der. ‘Ben 20 yıldır buna yatırım yaptım’ diyor. Hayatımın hangi noktasında var? CHP, ben böyle adım atınca ‘bu yetmez’ diyor. Ben savcılığa başvurdum mu? İki ayrı madde var. İddiaların araştırılmasını istiyorum, doğru mu? İddialarda tek ben miyim? İddialarda tek ben değilsem. Bir sürü insan var. Hadi Özışık var. Süleyman Özışık var. Birçok isim söyleniyor. Hepsini çağıracaklar, soruşturacaklar. Ben de gideceğim, anlatacağım. Kolluk adliyeye geçtikten sonra bana bağlı bir kolluk haline gelmiyor, adli kolluk oluyor. Burada iddia ne? Ben iddiaların araştırılmasını istedim. ‘Hadi Özışık bununla bunu yapmış’ diyor. Çağıracak soracak ‘Yaptı mı, yapmadı mı’. Sonuna kadar açığım. İş Körfez ülkesi olunca, iş New York Times’e uzanınca, iş muhalefet partisinin gündemi olunca, iş FETÖ’cülerin gündemi, PKK’nın gündemi olunca Türkiye’nin de gündemi olur. Murat Karayılan ‘bu adam bizi tahriş ediyor’ diyor benim için. Bir taraftan Pençe Yıldırım, Pençe-Kaplan, Suriye’de yaptığımız, Türkiye’de yaptığımız operasyonlar. Diyorlar ki, ‘bitiyoruz”
“Milyonlarca kişi de çocuk pornosu izliyor”
Peker’in Binali Yıldırım ve oğluyla ilgili iddialarını değerlendirirken Soylu, Peker’in videolarının milyonlarca izlendiğini hatırlayan gazetecilere “Milyonlarca kişi de çocuk pornosu izliyor” dedi:
“Dünyanın en iğrenç yalanlarını ortaya koyup, bunu siyasetin ana malzemesi haline getirip, bir tarafına koymak, bu videoları izletmek esas itibariyle bir operasyondur. Milyonlarca insan çocuk pornosu da izliyor. Öyle işler var ki, dünyada hepimizin iğrendiği ama netice itibariyle bunu insanların zafiyetlerini kullanarak ortaya koyduğu işler de var. Adamın birisinin yalanları üzerinden bir ülkede Başbakanlık yapmış kişi ve aileyi bir noktaya getirmenin doğru olup olmadığını düşünüyorum. Dünyada milyonlarca insan film seyrediyor, Türkiye’de bir ara kedi ayinleri yaptılar. Bunların üzerinden genel bir karine çıkarırsak doğru olur mu?”
Ve son olarak Soylu’ya Kolombiya’dan gelen uyuşturucu soruldu:
“Kolombiya meselesini şöyle ifade etmek isterim. Bir, ne zaman Kolombiya’da tweet atıldı. 10 Haziran’da. Kolombiya’dan Mersin limanına gitmekte olan bir şey yakaladık. Biz ne yapmışız? Pandemi var mı, var. Hemen irtibat kurduk. Dışişleri, Ticaret Bakanlığı ile. Biz adamlara ancak 25’inde ulaşabildik. Bu nedir dedik. Karşılıklı video konferans yapıldı. Dediler ki, Balkanlar grubunun işidir bu. Balkanlarda bu işleri kimler yapıyorlar? Bunu niye soruyorlar? Buradan nereye uzanacağımızı anlamak istiyorlar. 1,5 ton uyuşturucuyu kaç yılda yakaladığımızı biliyor musunuz? Tam üç yılda takip ettiğimiz operasyon. Toplam 3 yıl. Burada nereye geleceği, kime, nasıl geleceği, bütün bunlarla ilgili soruşturmalar. Kendi değerlendirmelerimiz sonucu gittiğimiz bir istikamet var. Panama meselesi… Yük İtalya’ya gidecek. Gemi gitmiyor, konteyner iniyor, üç gün bekliyor. Oraya mı gidecek, Türkiye’ye mi gelecek? Bunun soruşturmanı yapıyoruz. Almanya’da 27 Şubat’ta kokain yakalandı. Kokain rotasını Balkan limanlarına ve Ukrayna’ya taşımak istiyorlar. Biz mesela Van’a basarız. Hakkari’ye deriz ki ‘dikkat edin rota size dönebilir’. Biz 20 ton eroin yakaladık. Amerika, Afganistan’ı işgaliyle birlikte 380 bin dekara çıktı. Biz hem hedef hem transit ülkeyiz. Cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu mücadelesini ortaya koyduk. Türkiye’ni sentetik uyuşturucusu Belçika ve Hollanda’dan gelir Arap ülkelerine gelir. Bunlar bilinmez işlermiş gibi, esrarengiz bir şekilde ortaya koyup, Türkiye’yi böyle bir tabloyla karşı karşıya koymak vatanseverlik mi?”