Recep Tayyip Erdoğan’ın Pazar günü (28 Mayıs) yapılan 2. tur seçimini kazanmasının ardından önce Kısıklı’daki konutunun önünde, ardından ise Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yaptığı konuşmalar Erdoğan’ın makamdaki 3. dönemi için çeşitli ipuçları verdi.
Serbestiyet yazarları, Erdoğan’ın balkon konuşmasının önümüzdeki süreç için ne ifade ettiğini değerlendirdi.
Vahap Coşkun: “Anlaşılan Erdoğan, on ay sonra yapılacak olan seçimleri de düşünerek, kutuplaştırmanın dozunu düşürmeyecek”
“Geçmiş dönemlerde seçim dönemlerinin sert üslubunu ardında bırakan, uzlaşmaya vurgu yapan, yeni bir başlangıcı ima eden konuşmalar yapardı Erdoğan. Mesajlar netti, herhangi bir kesimi suçlayan ifadelerden kaçınılırdı. Fakat bu balkon konuşması, özelikle Kısıklı’daki, eski balkon konuşmalarından çok uzaktı. Sanki seçim bitmemiş, bütün sıcaklığıyla devam ediyor gibi bir ruh hali ile konuştu. Muhalefet liderlerini yuhalattı, muhalefet partilerinin her birini “LBGT’ci” olarak tanımladı, hem muhalefete hem LBGT bireylerine nefret kustu. Arada, “bu 85 milyonun zaferidir, bizim kazanmamızla kimse kaybetmeyecek” gibi bazı birleştirici ifadeler kullansa da, bu ifadeler, muhalefete karşı kullandığı sert ifadelerin gölgesinde kaldı.
Nitekim Akşener, çok haklı olarak, bu üslubun seçilmiş bir Cumhurbaşkanına yakışan bir üslup olmadığına belirti. Anlaşılan Erdoğan, on ay sonra yapılacak olan seçimleri de düşünerek, genel siyasi söylemini sürdürecek, kutuplaştırmanın dozunu düşürmeyecek.”
Ali Bayramoğlu: “Yaptığı konuşmadan hareketle rasyonaliteye dönüşün tek açık kapısı ekonomi; ama o da kesin değil…”
“Erdoğan’ın balkon konuşması, daha önce yaptıklarından farklıydı. Daha önce kucaklayıcı, kazanının olgunluğu içinde bir konuşmalar yapardı. Bu kez, seçim kampanyasının devamı niteliğinde ayrımcı, hırpalayıcı bir dil kullandı. Dost-düşman söyleminden hiç geri adım atmadı. İstanbul’da Kılıçdaroğlu’nu, Ankara’da Demirtaş’ı yuhlatması, “Selo’ya idam” sloganlarını seyretmesi, CHP’ye liderine yönelik hesap alaycı dili, bu dilde ifadesini bulan kişisel hıncı bunun göstergeleriydi.”
“Bence önümüzdeki dönem için bu kuvvetli bir anlamı var. Otokrat düzen derinleşecek. Milliyetçi-yerli Türkiye’nin hükümranlık arayışı devam edecek. Yaptığı konuşmadan hareketle rasyonaliteye dönüşün tek açık kapısı ekonomi; ama o da kesin değil…”
Hilal Köylü: “Erdoğan da, destekçileri de bildiğini okudu”
“Erdoğan da, destekçileri de bildiğini okudu: Cumhurbaşkanı Erdoğan, balkon konuşmasını bilerek sertleştirdi. Konuşmayı Külliye’den yapmak istediğini de zaten günlerce öncesinden parti yönetimine bildirmişti. Kendisini ‘Tek adam’ diye eleştirenleri olabildiğince korkutmalıydı ki; bir daha kimse onun tek adamlığını sorgulama cesaretini göstermesin. Onun tek adamlığının simgesi de zaten Külliye’ydi. Çankaya Köşkü’nü elinin tersiyle itip, kendine özel bir sarayda oturmak isteyen tek cumhurbaşkanıydı ve öyle olacaktı. Tek adamlık konusunda ısrarlı olduğunun mesajını açıkça veren Erdoğan, ‘Birlikte Türkiye olacağız. Seçimin kaybedeni yok. Kazanan Türkiye oldu’ mesajlarıyla kendi içinde büyük çelişki yaşadığının da sinyalini verdi.
O bu mesajları verirken Külliye bahçesinde muhalefetin yuhalanması, Demirtaş’a idam sloganlarının atılması birlikteliğin işaretleri olamazdı elbette. Erdoğan bildiğini, bahçedekiler de Erdoğan’dan öğrendiklerini okudu sonuçta. Birlikte olmadığın gibi birlikte olmak için de hiçbir çaba sarf etmiyor, sürekli bölünüyor ve Erdoğan’ı böyle ayakta tutuyorsun Türkiye. Türkiye’nin bu kararının ülkeyi daha da çıkmaza sürüklemesi kaçınılmaz.”
Gülçin Avşar: “Erdoğan, kısa dönemde kâr etmenin yolunu bulmuş gibi gözüküyor”
“Erdoğan’ın Kısıklı ve Beştepe’deki açıklamaları, yeni dönemin tamamını olmasa da en azından önümüzdeki 10 ayın nasıl geçeceğini net olarak işaret ediyor.
Erdoğan 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri süresince birden fazla dil ve üslupla seçim kampanyası yaptı. Ilımlı, mutedil, 2007-2011 AK Partisi gibi propagandaları da vardı: Kürt seçmene Barış süreci hatırlatması, kardeşlik mesajları, Mehmet Şimşek’le fotoğraf verme çabalar ile ekonomide “yeni model”den vazgeçme iması gibi
Ancak esas karşılık bulanın öfke ve hiddet olduğunu açıkça gördü. Millet İttifakı’nın kampanya videosuna kendilerinin ilave ettiği Murat Karayılan görüntüsünün ve “Bunlar terörist” söyleminin Kılıçdaroğlu’na ve diğer Millet İttifakı liderlerine öfkelenilmesine sebep olduğunu test etti. Bu söyleminin seçmende hızlı bir alıcı bulduğunu ve bu yalanın “kazançlı” olduğunu teyit etti.
Hem Kısıklı hem Beştepe konuşmaları; Erdoğan’ın yerel seçim kampanyasında yumuşak sözlere, kapsayıcılık mesajlarına ihtiyaç duymadan; “kazançlı” yoldan yürüyeceğini gösteriyor. Sonraki 4 senede ise bu öfkeyi ve kavgayı iktidar olarak taşımayı tercih edeceğini düşünmüyorum. Ancak kısa dönemde, kâr etmenin yolunu bulmuş gibi gözüküyor.”
Selim Kuneralp: “Balkon konuşmasında Batıya yanaşmak, AB ile ilişkileri normalleştirmek gibi bir işarete rastlamak mümkün değil”
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü dönem zaferi üzerine seçim akşamı yaptığı alışılmış balkon konuşmasında dış politika konusunda fazla ipucu vermedi. Sadece Selahattin Demirtaş’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları hilafına serbest bırakılmayacağını açıklamak suretiyle kurucu üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyine meydan okumaya devam edeceğini belli etmiştir. Ancak Konseyin başlattığı ihlal sürecine rağmen Türkiye’yi ihraç etmeye pek yanaşmadığı, böyle bir durumda en fazla zarar görenlerin Türk milleti olacağını hesapladığı ve bu nedenle o adımı atmayacağı tahmin edilmektedir. Yine de kalabalıktan yükselen “idam” çağrılarına ve MHP’nin isteklerine uyup idam cezasını geri getirirse o zaman ihraç kaçınılmaz olur çünkü AK üyelerinin tartışılamayacak yükümlülüklerinin başında idam cezasının yasaklanması yer alıyor. Tabii Erdoğan’ın kendi iradesiyle ve Batı değerlerinden ayrıldığını iyice vurgulamak için Türkiye’yi Konseyden çıkarması imkânsız değildir. İstanbul Sözleşmesinden de bu şekilde çekilmemiş miydi? Oraya kadar gitmeyeceğini ümit etmekten başka yapacak bir şeyimiz yok zira TBMM’in tarihinde en büyük milliyetçi/muhafazakâr oluşuma sahip olduğu bir dönemde böyle bir adıma karşı çıkacak sesler pek cılız kalır.
Balkon konuşmasında Batıya yanaşmak, AB ile ilişkileri normalleştirmek gibi bir işarete rastlamak mümkün değil. Tersine yaptığı konuşmada Erdoğan mevcut çizgiyi sürdüreceğine dair ifadelerde bulundu. Batı basınına çıkışmış, IMF’e meydan okumuş, AB lafı etmemiştir. Karşılaşacağı ilk sınama 1 Haziran günü Moldova’da yapılacak Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesine katılıp katılmayacağıdır. Katılırsa ülkemizin geniş Avrupa ailesi içinde kalma arzusunu dile getirmiş olur. Ancak zirveye katılması halinde İsveç’in NATO’ya katılması vetosunu kaldırması yönünde baskılarla karşılaşması muhtemeldir. Her hal ve karda Lituanya’nın başkenti Vilnius’te 11-12 Temmuz’da yapılacak NATO zirvesine gidecek dönemde bu baskılara artarak muhatap olması beklenebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şimdiye kadarki demeçlerinden önümüzdeki dönemde dış politikada değişikliklere gideceğine dair herhangi bir ipucu alınmamıştır. Ancak pragmatik bir insan olduğu bilinmektedir. Türkiye’nin karşılaştığı en önemli ihtiyaç dış yatırım ve taze paradır. Tercihi o kaynakları Rusya ve Körfez ülkelerinden temin etmektir. Ancak bunun mümkün olmadığını anladığı ve önümüzdeki yıl yapılacak mahalli seçimler öncesi başta İstanbul olmak üzere bazı büyük şehirleri geri almak için ihtiyaç duyacağı kaynakları sadece Batıdan ve uluslararası finans kuruluşlarından temin etmenin mümkün olacağı sonucuna varırsa, o tarafa dönmesi imkânsız değildir.”
Yıldıray Oğur: “Erdoğan, Türkiye’yi on ay kazandıran gerilimin içinde tutacak”
“Erdoğan, balkondan ilk Mart 2024 yerel seçim konuşmasını yaptı, on ay Türkiye’yi kazandıran gerilimin içinde tutacak. Herhangi bir konuda yumuşama ya da liberalleşme olmayacak. Zaten bu seçim kampanyasının başında Erdoğan’a seçim danışmanları böyle yumuşak, liberal, hizmet odaklı bir ılımlı kampanya fikrini sattılar ama bu fikir afişlerde kaldı. Erdoğan, anketlerde bunun işe yaramadığını görüp, bildiği şarkıya geçti ve kutuplaştırma kazandırdı. Halk PKK suçlamasını da, LGBT muhabbetini de montaj kasetleri de beğendi ve onayladı. Şimdi kaybettiği ve içinde yara olan büyükşehirler için on ay sonra halk sandık başına gidecekken neden sevilen şarkıyı değiştirsin ki. O yüzden on ay boyunca bu şarkı çalacak, seçimlere kadar bu gerilimi taşımaya çalışacak.”