Ana SayfaHaberlerTecavüzcü, Yozgat'ta Kuran kursunda kadrolu işe girmiş

Tecavüzcü, Yozgat’ta Kuran kursunda kadrolu işe girmiş

Halk Tv yazarı İsmail Saymaz bugünkü yazısında Erzurum Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kuran Kursu'nda belletmen H.A. tarafından iki çocuğa tecavüz ve beşine cinsel istismarda bulunulmasına ilişkin davayı yazdı. Mağdur çocukların aileleriyle görüşen Saymaz, ailelerin ‘Kurumumuzun adı lekelenmesin’ diyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a öfke kustuklarını, anlattı.

Erzurum Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kuran Kursu’nda belletmen H.A. tarafından iki çocuğa tecavüz ve beşine cinsel istismarda bulunulmasına ilişkin dava dün görüldü.

Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonunda, hakim heyetine göre solda mağdur çocukların aileleri oturdu.

Altı kadın, dört erkek.

Kadınlardan dördü çarşaflı.

Erkeklerden biri cübbeli ve şalvarlı.

Erzurum’un dar gelirli ve dindar aileleri hepsi.

Çocuklar ruhları incinmesin diye duruşmaya çağrılmadı.

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Müjde Tozbey Erden ve diğer avukatlar ailelerin yanı başındaydı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, Erzurum Barosu Başkanı Talat Göğebakan ve Ardahan Barosu Başkanı Murat Yolçu müdahil olmak için geldi. Erzurumlu genç avukatlar salonu tıka basa doldurdu.

Yozgat’taki kursta kadrolu işe girmiş

Sanık H.A., tutuklu bulunduğu cezaevinden Sesli ve Görüntülü Bilgi Sistemi yoluyla bağlandı.

O, ekranda görününce anneler ağlamaya başladı.

Babalar öfkeye kesti.

H.A., ifadesinde M.’ye sürtündüğünü kabul etti. Hatta kendisini kurtarmak için M.’nin tahrik ettiğini savundu. Zorla porno film izlettiğini, kaçanları dövdüğünü söyledi. “Sopayı gözdağı için kullandım. Dersi dinletmek sopa ve tokatla vurdum” dedi. Bazı çocukları abi şefkatiyle yanaklarından öptüğünü ileri sürdü.

İfadesindeki asıl skandal bilgi şuydu:

Yozgat’ta Kuran kursunda görevli arkadaşının yardımcı olması üzerine kursta kadrolu işe girdiğini ifade etti.

H.A.’dan sonra mağdur çocukların soruşturma aşamasında videoya alınan anlatımları izlendi.

Diyanet’e ret

Baro ve Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği’nin yanı sıra Diyanet İşleri Başkanlığı da müdahillik için başvurdu.

Avukat Tozbey itiraz etti.

Şöyle dedi:

“Diyanet ve müftülük hakkında şikayetçi olduk. Asıl sorumlu Diyanet’tir. Tek suçlusu H.A. değil. Aylarca “Neden kameralar duvara dönük?” diye sormayan Diyanet suçludur. Onlar bizim karşı tarafımız.”

Diğerleriyle birlikte Diyanet’in de müdahilliği reddedildi.

Aileler bu kararı alkışladı.

Mahkeme, altı çocuğa karşı nitelikli cinsel istismar ve hürriyetten yoksun kılmaktan H.A.’ya 119 yıl 6 ay hapis cezası verdi.

Aileler kararı sevinçle karşıladı.

Sırada üç dava daha var.

H.A., eziyetten…

Yurt müdürü N.K., görevi ihmalden…

Müdür N.K. ayrıca, temizlikçi U.G. ile birlikte işkenceden yargılanıyor.

Erzurumlu üç anne: Diyanet’in adını duymak istemiyoruz

Karşımda Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kuran Kursu’nda çocukları istismar edilen çarşaflı üç anne var.

İkisi aynı zamanda kardeş.

Aileler kendilerini ziyaret eden Diyanet’e ait heyetin “Kurumumuzun adı lekeleniyor” dediğini belirterek, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a ve Erzurum Müftüsü Şahin Yıldırım’a öfke kusuyorlar.

saymaz.jpg

U’nun anası T: Erbaş kendinden utanmalı. Müftü gözümün içine baka baka diyor ki, “Biz kardeşiz.” Düşman olmaya bile layık değil. Hiçbir şey olmamış gibi nasıl yüzümüze bakıyorsun? Medyaya düşmeden önce hiç birimizi umursamadın. “Kol kırılır, yen içinde kalır” ne demek? O vahşet için kullanabileceğin cümle bu muydu? Sözde müftü Yıldırım, bu toprakları mundar edenlerden biridir. Çocuğumun hayatını mahveden ilçe müftüsünü nasıl olur da plaketlerle, kırmızı halılarla, başarı belgeleriyle gönderirsin? Senin neyine güveneyim? Ey müftü, seni seçeni ben seçtim. Elim bilekten değil, omuzdan kırılsın!

Ali Erbaş, bize gönderdiğin heyet sana yakışan heyet. Gelen bayan diyor ki, “Aslında istersem sizinle anlaşırım.” Ben çocuğumun onurunu sizin ayağınızın altına atacak kadar ahmak mıyım? Ne Allahtan, ne kuldan korkuyorsunuz. Sizin hayanız yok.

Diyanet’in adını duyduğumdan beri midem bulanıyor. Eşime vasiyet ettim. Cenazemi Diyanet’e bağlı biri kaldırmasın. Sokaktaki insan namazımı kıldırsın.

S’nin anası E: Yerle yeksan olduk. Ne yaşadığımızı tasavvur edemez kimse. Diyanet kelimesini duymak istemiyorum. Adının anılmasını istemiyorum. Her yerde bağırılıyor, “Din samimiyettir” diye. Onların dini samimiyet değil, hayır. Onların dini gösteriş, yalancılık, bir şeyleri saklamak, bazılarını aklamak, bir yere getirmek.

Suçluyu Ankara’ya vermişsin. Bir de plaketle uğurlamışsın. “Şehrimiz önemli bir değerini kaybetti” diyorlar. Şehir önemli değerini kaybedeli bayağı oluyor.

Diyanet’in davaya müdahil olmaması güzel oldu. Hatta alkışladım. Onları çevremde görmek istemiyorum. Kendilerine de söyledim. İsminizi duymak istemiyorum. Müftü, yalandan, “Kardeşinizim” diyor. Kardeş, böyle yapmaz. Zor günde yanında olur değil mi? Müftülük adliyeye çok yakın. “Davanızın arkasındayım, sizin kardeşinizim” deseydi, derdik ki bu samimi. Ama değil.

Erzurum’un imajı sarsılıyormuş! İslam’a zarar veriyormuşuz! Dine zarar veren ortada. Bunlar sol kesimden korktukları kadar, afedersiniz, Allahtan korkmuyorlar. Sağ kesim gelsin, onunla da konuşurum. Müftülüğe söyledim. “Diyanet TV bizle röportaj yapsın, anlatayım.” Beklediler ki diğer aileler gibi geri adım atalım. Asla!

Benim davam, tecavüzcüye o zemini hazırlayan, çocukları girdaba sokan, “Buna itaat edeceksiniz” diyenlerle. Silsile olarak bakıyorum. Diyanet İşleri Başkanı’ndan tutun aşağıya kadar hepsinden davacıyım.

T.’nin anası Z: Hem anneyim, hem teyzeyim. Çocuklarımız beraber okuyorlardı. Biz araştırdık. Köklü diye, Diyanet’in diye güvenerek verdik. Biz aileler suçluyuz belki, kabul ediyoruz. Ama Diyanet’in avukatının “İsmimiz kirleniyor” demesi bizi yaraladı. “Davanızı çekin” dediler. Bu, toplumun davası. Hangi şehirlerde neler yaşanıyor? Aileler ses çıkarmadığı için devam ediyor. Biz de gizleyebilirdik. Üstünü örtebilirdik.

Evlatlarımızın yaşadığını başka evlatlar yaşamasın… Bakın, ben ayırmıyorum. (Ağlıyor) Hepsi evladım. Biz İslamiyet’i yaşamaya çalışıyoruz. Çocuğumuz da yaşasın diye kuruma verdik. Ama yaşadıklarının İslamiyet’le ve insanlıkla alakası yok.

Diyanet’inki koltuk davası. “Tamam, üzgünüz.” Ama ne yapıyorsunuz? Hiçbir şey! “Kurumun ismi lekeleniyor.” Kim lekelenecekti ki? Çok merak ediyorum. Ki, bir kurs da değil. Erzurum’da kim bilir kaç tane?

Göz yummuşlar. Kameralar var, duvara bakıyor. O kameranın görevi duvara bakmak değil, çocukları izlemek. On yaşında bir çocuk bu. Ona demişiz ki, “Hafızlık yapacaksın, güzel bir birey olacaksın.” Hiç mi görmediniz? Hiç mi fark etmediniz? Burası yolgeçen hanıysa biz niye içeriye giremedik?

Çocuk diyor ki “Çay hazırlıyorduk, tuvalet temizliyorduk.” Neden tuvalet temizlesin? Tuvalet temizlesin diye vermedim. Biz güvenerek verdik. Güvenimiz boşa çıktı. Büyük oğluma diyordum ki, “Senden sonra küçüğü de vereceğim.” Şu an asla kapılarının önünden geçmem. İsimlerini duyduğumuz zaman tüylerimiz diken diken oluyor. Bu bir devlet kurumu ve canımızı yakıyor.

- Advertisment -