Ana SayfaHaberlerHÜDA PAR’ın “çözüm” çalıştayına ‘bölücü’ diyen Uçum’a tepkiler: “Apoletlilerden aşırma dilin hedefi...

HÜDA PAR’ın “çözüm” çalıştayına ‘bölücü’ diyen Uçum’a tepkiler: “Apoletlilerden aşırma dilin hedefi en başta AK Parti…”

Mehmet Uçum, HÜDA PAR’ın düzenlediği; Galip Ensarioğlu, Orhan Miroğlu, Abdurrahman Kurt, Sait Yüce, Mehmet Metiner gibi AK Partililerin konuşma yaptığı “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”nı bölücülükle suçladı: “Bölünmeden yana olduklarını ilan ettiler.” HÜDA PAR’dan cevap: “Apoletlilerden aşırma tehditvari dilin hedefi başta AK Parti olmak üzere tüm sivil siyaset.” Kurt: “Programda Müslümanlar için konuşuldu. Sizlik bir şey değildi.” Miroğlu: “Uçum’un yazdıkları darbeye beş kala yayınlanan bildirilerden farksız.”

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, HÜDA PAR’ın Diyarbakır’da düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”nı bölücülükle suçladı.

2023 seçimlerine AK Parti listesinden giren HÜDA PAR tarafından dün ve bugün (15-16 Şubat) düzenlenen çalıştayda AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, AK Parti MKYK Üyesi Orhan Miroğlu, AK Partili eski milletvekilleri Mehmet Metiner, Abdurrahman Kurt ve Sait Yüce de konuşma yapanlar arasındaydı.

“Türkiye’nin bölünmesinden yana olduklarını ilan ettiler”

Uçum, Çalıştay hakkında X hesabından şu açıklamayı paylaştı:

“TERÖRSÜZ TÜRKİYE HEDEFİNE İHANETLER ARSIZCA ARTIYOR!

1 Ekim ve devamında Sayın Bahçeli’nin hamleleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaklaşımlarıyla devreye giren Devlet İnisiyatifinin bir etkisi de bütün emperyalist bölünme projesi yanlılarının bir bir deşifre olmasıdır.

Terör sorununun kökten ortadan kaldırılması için başlatılan yeni dönemi istismar edenler hadsizlikte zirve yaptılar.

Türkiye’yi bölme hedefli Emperyalist dış Kürt sorunu projesini referans alıp güya insani çözüm çalıştayı yapanlar sonuç bildirgesiyle açıkça ve arsızca Türkiye’nin bölünmesinden yana olduklarını ilan ettiler.

Terör diyemeyen, terör örgütüne karşı çıkamayan bu grup iki millet, iki vatandaşlık, iki eğitim dili, hatta iki resmi dil ve iki ülke diyerek Türkiye düşmanlığını ve bölünme niyetlerini ortaya döktüler.

Cumhur İttifakı’ndan nefret edenlerin ve Ak Partili görünenlerin de içinde yer aldığı ama insani olmadığı kesin, bu ‘bölünme çözümü çalıştayı’ Terörsüz Türkiye için başlatılan yeni döneme ihanettir.

Hele İslam’ı istismar ederek referans yapan ve bu bölünme projesine dayanak üretme çabaları ile Cumhuriyet’in esaslarına düşmanlıkları ise tam bir alçaklıktır.

Ne yaparsanız yapın Terörsüz Türkiye pazarlıksız, kayıtsız ve şartsız gerçekleşecektir.

Terörsüz Türkiye’ye geçildiğinde de Milli Devletin esaslarını; Cumhuriyet, Üniter Yapı, Türk Milleti, Türk Vatandaşlığı ve Türkçe’yi, Türk Bayrağı’nı ve İstiklal Marşı’nı kimse tartışmaya açamayacaktır.

Cumhuriyet’le kazanılan Milli Devleti tartışmaya açmak ve beka sorunu çıkarmak kimsenin haddi değildir. Buna asla geçit verilmeyecektir. Tam tersine Terörsüz Türkiye, Milli Devleti daha da güçlendirecek adımların atılmasını sağlayacak ve yurtsever demokrasimizi güçlendirecektir.”

HÜDA PAR’dan cevap: “Apoletlilerden aşırma tehditvari dil kullananların hedefi sivil siyaset”

HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı İshak Sağlam, çalıştayla ilgili yayımladığı açıklamada isim vermeden Uçum’un sözlerine yanıt vererek şu ifadelere yer verdi:

“Bu çalıştayda yapılan tespitler, Kürt meselesinin sebepleri, sonuçları ve çözümüne dair bugüne kadar yapılan ender çalışmalardan biri olarak yerini aldı. Ancak bu meselenin çözümsüzlüğe mahkûm kalmasını isteyen statükocular bu vesile ile kendilerini ele verdiler.

Apoletlilerden aşırma tehditvari dil kullananların hedefi her ne kadar bugün HÜDA PAR olarak görülüyorsa da bu dilin hedefinde başta seçilmiş hükümeti temsilen AK Parti olmak üzere tüm sivil siyaset bileşenleri olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Zehir akıtan bu dili elimizin tersi ile itiyor, muhtıra sevdalıları için gereken idari ve hukuki işlemlerin geciktirilmeksizin uygulanmasını talep ediyoruz.

Çalıştayın verdiği genel mesaj aslında devletin kendi toplumu ile barışması talebidir. Ancak statükocular, devletin kendi toplumu ile barışmasına asla izin vermek istemezler. Bunun doğru anlaşılmasını istemeyenler İstiklal Mahkemelerinin tekrar kurulması hevesine kapıldılar. Bu statükocular var oldukça Kürt meselesinin çözülmesini beklemek abesle iştigaldir.

Bu çalıştaydan rahatsız olanlar, açıktır ki şiddet sarmalının bitmesine, çözüm adresinin siyaset kurumu olmasına, kardeşliğin tesis edilmesine ve adil bir anayasanın yapılmasına karşı olanlardır.

Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da statükocularla mücadele etmeye devam edeceğiz.”

“Müslümanlar için konuşuldu, sizlik bir şey değil”

Çalıştaya katılan AK Partililer Uçum’a tepki gösterdi.

Abdurrahman Kurt, Uçum’un X hesabından yaptığı açıklamayı alıntılayarak şu mesajı paylaştı:

“Mehmet Bey programın kapsamında Müslümanlar için konuşuldu üzerinize alınmanıza gerek yok. Sizlik bir şey değildi.”

“Uçum’un kaleme aldıklarının darbe bildirilerden farkı yok”

Orhan Miroğlu da Uçum’a cevaben X hesabından şunları yazdı:

“HÜDA- PAR’ın Diyarbakır’daki çalıştayına katılan AK Partili siyasetçilerden biriydim. Bir selamlama konuşması yaptım, ilk paneli dinledim ve başka programlarım nedeniyle ilk panelden sonra ayrıldım. Sonuç bildirisini şu saatlerde okudum, katılırsınız veya katılmazsınız. Ama zaten diyalog müzakere ve demokrasi dediğiniz şeyin özü farklı fikirlerin serbestçe söylenebilmesi değil midir?

HÜDA- PAR’ın siyasi varlığını, Kürt toplumunun çoğulculuğu açısından ve hele son seçimlerde Cumhur İttifakı’nın yanında durmayı tercih etmesi bakımından önemli ve değerli bulurum. Ama ben AK Partiliyim ve Genel Başkanımın liderliğine güvenir ve inanırım.

Çalıştayda da söylediğim gibi, Kürtler nasıl ki bin yıl önce Malazgirt’te, Alpaslan’ın bin yıl sonra da Mustafa Kemal’in yanında durduysa bugün de Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında duruyor. Bu duruş, iradesini ve hissiyatını ulusal kurtuluş savaşımız ve Malazgirt ruhundan alıyor.

Ama bu arkadaşımız maalesef Kürtlerle ilişkili tarihi, mücadeleleri Türk-Kürt ilişkilerine dair hafızayı her defasında yok saymakta, Kart-Kurt’u hala savunan ırkçıların fikir dünyası içinde gezinmekte, arka bahçemizdeki Kürt gerçeğini bile ‘emperyalist Kürt dış sorunu’ gibi anlamsız kelimelerle ifade ederek, onur kırıcı paylaşımlara imza atmaktadır. Bir konumu olmasa kimsenin ciddiye almayacağı bu paylaşımların, AK Partili Kürtlerin büyük bir kısmı için de hiçbir kıymeti harbiyesi olmazdı!

Kürtler, Türkiye’nin Türkiye’den daha büyük olduğuna inanmak istiyor, sınır ötesindeki Kürt kardeşlerinin haklarını savunmasını bekliyor ve yüzlerini Türkiye’ye dönük tutmakta ısrar ediyorken, konumu olan birinin yaptığı paylaşımlar Türk-Kürt ilişkilerine de bu ilişkilerin yegâne siyasi sigortası olan AK Partili Kürtlerin misyonuna da büyük zarar veriyor!

Bizler AK Parti’nin Kürtlerle olan siyasi ilişkilerinin zayıflamaması ve Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti’ne aidiyet duygularının güçlenmesi için mücadele ediyoruz, siyasi zeminler yüzümüze kapanmadığı sürece de mücadele etmeye devam edeceğiz. Hatalarımız da olabilir tabii, ama bu kimseye asla alçaklar diye başlayan paylaşımlar yapma hakkı vermez!

İç Cephe inşası ve terörsüz Türkiye hedefinde adım adım mesafe katedildi. Öcalan’ın Terörsüz Türkiye’ye katkı sunmaya davet edildiği bir ortamda, Uçum’un kaleme aldıklarının 28 Şubat ve 12 Eylül’e çeyrek kala kaleme alınan bildirilerden pek bir farkı yok!

Bir çalıştayın sonuç bildirisinden alçaklar diye başlayan sonuçlar çıkarmak bana biraz bir şeyleri ima edebilmenin bahanesi gibi geliyor! Darbenin ayak seslerini mi duydu birileri de Kürtleri bahane etmeye çalışıyor?

Oradaki arkadaşlardan hiçbiri (HÜDA-PAR’lılar hariç tabi) AK Parti görünümlü değil, AK Partilidir. Bir zamanlar girilemeyen ilçelere köylere Türkiye’yi savunmak, sayın Cumhurbaşkanımızı ve AK Parti’yi anlatmak için çelik yelekle girmiş bugün de hakketmedikleri halde korumayla yaşayan AK Partili Kürtler, şimdi ‘AK Parti görünümlü’ mü oldu?

‘Terörsüz Türkiye’ için en ağır bedeller ödemiş, isimleri infaz listelerinden inmemiş insanlara bu üslupla saldırmanın amacı Terörsüz Türkiye olamaz!”

“O zaman hepimiz CHP ideolojisini benimseyelim bitsin bu iş”

Mehmet Metiner de şunları yazdı:

“O BİRİLERİNE CEVABIMDIR

Ben AK Partiliyim, AK Partili görünenlerden değilim. Katıldığım her platformda da Reisimizin ve AK Partimizin kurucu ruhumuz ve misyonumuz çerçevesinde dediklerini aynen savunan bir AK Partiliyim.

Diyarbakır’da HÜDA PAR’ın düzenlediği çalıştayda sunduğum tebliğde de bugüne kadar köşe yazılarımda ve ekranlarda savunduğum düşüncelerimi özet olarak sundum. Merak edenler tebliğimi temin edip okuyabilirler.

Cumhuriyet Halk Partili iktidar seçkinlerin Batı’dan ithal ettikleri ulus-devlet paradigması asla akidemize ve tarihsel tecrübemize uygun bir milli devlet paradigması değildir. Sorun üreten Ulus-devlet paradigmasına eşlik eden Jakoben laikçilik anlayışını eleştirmek ne Cumhuriyetin esaslarına ne de milli devlete karşı çıkmak anlamına asla gelmez.

O zaman hepimiz CHP ideolojisini benimseyelim bitsin bu iş. Başka partilere de başka arayışlara da ihtiyaç yok. Bu mu yani o birilerinin AK Partili görünen birilerinin bize önerdiği şey? AK Parti CHP’nin ideolojisini ve kutsallarını esas alan bir parti değildir. Ama sonuna kadar cumhuriyetçi ve demokrat bir partidir.

O tebliğimde ben ‘Kürt meselesi’ tanımını yanlış bulduğumu belirterek tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan anlayışının akidemize ve tarihi tecrübemize uygun olduğunu, bu yüzden etnik temelli federasyon ve özerklik taleplerinin son kertede bizi bölünmeye götüreceğini özellikle hatırlatarak bu tür kardeşliğimize ve birliğimize zarar verecek anlayış ve taleplerden vazgeçmemiz gerektiğini önemle vurguladım.

Bu çerçevede resmi dilimizin ve eğitim dilimizin tek olmasını, yani aziz Türkçemiz olması gerektiğini, diğer dillerimizin de tıpkı resmiyette kabul gören diller olarak kamusal hayatım işlevsel bir aktörü olarak konumlandırılmasını, ana dilde eğitim yerine ana dillerin öğrenimin ve öğretiminin esas alınması gerektiğini yüksek sesle vurguladım.

Yine bu çerçevede şehirlerimizin Türk veya Kürt olarak bölümlenip tarif edilmesinin de son derece yanlış olduğunu belirterek ‘Biz hem Türk’üz hem Kürd’üz hem Arab’ız, biz birlikte Türkiye’yiz!’ anlayışını birlikçi bir projeye dönüştürmemiz gerektiğini bilhassa hatırlattım.

Terör örgütüne açık yüreklilikle terör örgütü deyip eleştirdim. Terör örgütüne sn. Bahçeli’nin öngördüğü çerçevede silahlarını koşulsuz bırakma çağrısında bulundum.

Türkiye’de birilerinin ‘Kürt meselesi’ dediği meselenin mensubu olmaktan onur duyduğum siyasi hareketimizin lideri Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından çözüldüğüne önemle vurguda bulundum.

Erdoğan liderliğine Bahçeli’nin sunduğu desteğin Kürtler için kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğuna vurguda bulunup MHP’nin bilge liderinin yaptığı çağrıyı karşılıksız bırakmanın asıl Kürtlere ihanet anlamına geldiğini söyledim.

Silahların koşulsuz bırakılması halinde sayın Cumhurbaşkanımızın da sayın Bahçeli’nin çözülemeyecek bir meselemizin olmadığına önemle vurgu yaptığını hatırlatarak herkese kazandıracak barış sürecini inşa edecek birlikçi bir dile ve buna uygun yeni bir paradigmaya ihtiyacımız olduğunu önemle hatırlattım.

Bu anlayış temelinde Türkiye Yüzyılı’nı hep birlikte İslami kardeşlik ve demokratik vatandaşlık anlayışıyla inşa etmeye çağırdım. Gayrısının en başta Kürtlere kaybettireceğini de önemle hatırlattım.

Bu tebliğimi noktasına virgülüne dokunmadan Yeni Şafak’taki köşemde Salı gününden itibaren yayınlayacağım. Biz orada öyle burada böyle konuşan insanlardan değiliz. Diyarbakır’da konuştuğumda köşemde yazdıklarım ve ekranlarda söylediklerim asla birbirinin tersi olmaz. O pusuda bekleyen birileri bizi ne kendileriyle ne de başkalarıyla karıştırma yoluna gitmesinler. Fırsatı ganimet bilip bir taşla birkaç kuş vurma kurnazlığına da başvurmasınlar.

Son olarak belirteyim: Çalıştay sonuç bildirgesindeki dili tasvip etmiyorum. Orada yapılan kimi tanımlamaları da bazı talepleri de anlayışıma ters bulduğum için reddediyorum.

Tıpkı o çalıştaya katılan herkesi Kürtçü-bölücü diye suçlayan dili ve anlayışı reddettiğim gibi. El insaf!”

“Ülkeyi tek-parti dönemi ideolojisini ısrarla savunanlar böler”

Çalıştayın konuşmacılarından araştırmacı yazar Müfid Yüksel de X hesabından şu mesajı paylaştı:

“Kimin/kimlerin adına bizlere ‘Racon’ kesmeye çalışıyorsunuz.

Ulus-Devlet/Devletçilik ideolojisi adına sahip olduğun makam üzerinden tüm Kürtlere, Müslümanlara ‘racon kesme’ veya kendilerine ‘asli/kurucu/egemen unsur’; Kürtlere, üstelik Müslüman bir ahâliye (Hadd-i zâtında, hiçbir vatandaşa, hiçbir ülke/bölge insanına böyle bakılmaz. Bu temel insan haklarına ve İslâm’ın âmir hükümlerine aykırıdır) ise ‘maraba, adeta sığıntı’ nazarı ile bakma, Müslüman Kürt kitlelerini tehdit etme, aşağılama, korku salma tutumlarına pirim/izin ermeyiz.

20. Yüzyılın Katı Ulus-Devlet ve İdeolojik jargonları ile Müslüman ahâliyi, Kürtleri, bizleri tehdit edemezsiniz.

Müslümanlar olarak Kürt meselesinin kesinlikle içinde olmaya devam edeceğiz. Çalıştaylara vs. de devam edeceğiz. Bu ülkeyi/memleketi, imparatorluk mirasını reddeden bir ideolojiyi, tek-parti dönemi ideolojisini ısrarla savunanlar böler. Biz Müslümanlar, Müslüman Kürtler değil. Bu ülke ve coğrafyada bu sorunu/meseleyi sulhen çözecek olan biz Müslümanlarız.”

Çalıştay’ın bildirgesinden: “Eşit vatandaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmalı”

Çalıştay’ın, Uçum’un “Türkiye’nin bölünmesinden yana olduklarını ilan ettiler” ifadeleriyle hedef aldığı sonuç bildirgesi şöyle:

“Bizler, yeni yüzyılda Kürt Meselesinin çözümü için aşağıdaki tespit ve çözüm önerilerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz:

1- Kürt meselesi, yüz yıldır çözüm beklemektedir. Çözümsüz kalması halinde gelecek nesillerin heba olmasına sebep olacaktır. Bir yüzyıl daha kaybedilmemeli, barış ve adalet ile yepyeni bir yüzyıl, birlikte inşa edilmelidir.

2- Kürtler, mevcut çatışmaların en büyük mağdurudur. Bu nedenle Kürdistan’da yaşayan tüm insanlar bölgede huzur istemektedirler. Ankara’nın saadeti, Diyarbakır’ın huzuruna bağlıdır.

3- Kürtlerin hak talepleri ve hassasiyetleri dikkate alınmadan yüzyılların oluşturduğu sorunları çözmek mümkün değildir. Bu hassasiyetlerin başında İslam gelir ve İslamî değerlere aykırı hiçbir çözüm modeli Kürt halkı nezdinde karşılık bulmayacaktır.

4- Kemalist resmî ideolojinin dayatmaları neticesinde ortaya çıkan ve bugüne kadar yüz binlerce insanın ölümüne ve büyük acıların yaşanmasına yol açan silahın ve şiddetin Kürt meselesi için bir çözüm enstrümanı olmadığı bilakis bu yöntemin Kürtlerin sahip olduğu beşerî ve siyasi gücü kriminalize ettiği ortaya çıkmıştır.

5- Savaş baronlarına ve askeri vesayetten yana olanlara bir daha fırsat verilmemelidir. Silahı bir çözüm yöntemi olarak gören anlayış, başta siyaset kurumunun tüm bileşenleri olmak üzere toplumun tamamı tarafından mahkûm edilmelidir. Kürt meselesinin çözüm adresinin siyaset kurumu olduğu asla unutulmamalı, siyasi yollarla yürütülen çalışmalar desteklenmelidir.

6- İç cephenin güçlenebilmesi için ulusçu resmî ideolojinin inkâr ve asimilasyon politikaları tamamen terk edilmelidir. Ayrımcılığın sonlandırılması için yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalı, temel hak ve hürriyetler hiçbir şarta bağlanmamalı ve pazarlık konusu yapılmamalıdır.

7- Bugüne kadar edebiyatı çokça yapılan kardeşliğin artık hukuku da tahakkuk ettirilmelidir.

8- Kürtlerin büyük bir saygıyla andığı Şeyh Said–i Palevi gibi Kürt âlimlere yapılanlar başta olmak üzere bugüne kadar yapılan zulümlerden dolayı devlet adına özür dilenmeli ve mezar yerleri ivedilikle açıklanmalıdır.

9- Ülkemizde siyasal istikrarın ve birlikteliğin tahkim edilmesi için Millî Eğitim Bakanlığı çatısı altında yazılan Tarih ve Edebiyat kitaplarındaki resmî ideolojinin gerçeğe aykırı tezlerinden vazgeçilmelidir. Kürtlerin ve Türklerin Malazgirt, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı gibi kritik süreçlerdeki tarihsel birliktelikleri sahih bir surette yeniden yazılmalıdır.

10- Kürtçe anayasal güvenceye kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Anayasa’da Kürtlerin yokluğu değil varlığı güvence altına alınmalıdır.

11- Bir önceki çözüm sürecinde yapılan hatalar bir daha tekrar edilmemelidir. Toplum nezdinde çözüme yönelik güveni zedeleyecek her türlü söz, tavır ve davranıştan mutlaka kaçınılmalıdır.

12- Kürt meselesinin kaynağını oluşturan Kemalist zihniyetin ürünü olan darbe anayasası değiştirilmeli ve eşit vatandaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmalıdır.

13- Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu tanımlamasından vazgeçilmelidir. Devlet diline hâkim olan ırkçı, dışlayıcı ve inkârcı söylem tüm mevzuattan, literatürden ve eğitim müfredatından çıkarılmalıdır.

14- Kürtleri birbirinden ayıran Skyes-Picot sınırları sembolik hale getirilmeli; insani, ekonomik, kültürel, sosyal ilişkilerin geliştirilmesi ve sılayı rahim hukukunun yerine getirilebilmesi için gerekli bütün kolaylıklar sağlanmalıdır.

15- Kürtlerin bireysel ve toplumsal haklarının tanınması, güvence altına alınması, barışın ve adaletin sağlanması ve güçlü ortak bir geleceğin inşası için tüm taraflar gecikmeksizin sorumluluk almalıdır.”

Ramanlı: Kürtse, Kürtlerin haklarını inkar etmesin. Türkse, Türk’ün töresini çiğnemesin

HÜDA PAR Sözcüsü ve Batman Milletvekili Serkan Ramanlı, Habertürk TV’de katıldığı programda Uçum’un sözlerine yanıt verdi:

“Hele bana bir de sen nesin? Şimdi baştan anlaşma Karşıdan sanırım. Eğer Kürtse zaten Kürtlerin haklarını veya kendi hakkını inkar etmez. Eğer Türkse Türk’ün töresini çiğnemezdi. O kadar hakaretler kime yakışıyor Allah aşkına? İnsan için tartışıyoruz. Gülfen Hanım başka söyler, Ahmet Bey başka söyler, ben başka söylerim. Medeni bir şekilde tartışabiliyoruz değil mi?Yanlış bulabilirsiniz, doğru bulabilirsiniz. Bakın Sayın Mustafa Destici Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı değil mi? Beyefendi diye bizim çalıştayımızı Hakkı mı? Evet, hakkım. Saygı duyarım. Mümkünse ikna etmeye çalışırım. Değilse herkes kendi bildiği yoldan devam eder. Ben size sayayım. Hadsiz, arsız, bölücü, istismarcı, hain. Bunların tamamını kendisine iade ediyorum.

Kimin adına konuşuyor, ne adına konuşuyor bilmiyorum. Hepi topu bir başdanışman. Hükümetin sözcüsü değil, AK Parti’nin sözcüsü de değil. Danışman dediğin Sayın Cumhurbaşkanı’na fikirlerini ifade eder. O da bir hukukçu olarak fikirlerini beyan etme hakkına sahip. Ben bir şey söyleyeceğim. Yani bu kadar hadsizlik, arsızlık ve diğerlerini ben saymayayım. Bir insana bırakın hukukçu olmayı, bir başdanışmana yakışıyor mu?”

- Advertisment -