Ana SayfaHaberlerİki yakanın kedisi

İki yakanın kedisi

Melis Gönenç/ Serbestiyet

 

O, sürgü iskeleyi hiç kullanmıyor, telaş içinde bir yerlere yetişmeye çalışan insanların arasından “pıt” diye atlıyor vapurun içine. Kimse fark etmiyor bile. Sanki, görünüyor ama algılanamıyor. Vapurda sola döndükten sonra birdenbire gözden kayboluyor. Her tekir kedi gibi ne yaptığını iyi biliyor. Kendince bir havası var ama “ben buradayım” da demiyor. Belki de asıl mahareti burada. Çoğu insanın aksine yeri geldiğinde dikkat çekmemeyi başarabiliyor. Bir adı var mı bilmiyorum. Bana kalırsa onun Karaköy Vapur İskelesi kedisi olması yeterince havalı. Hele Kadıköy’e geçmesi… Merak ediyorum, Yeldeğirmeni sokaklarında dolaşıyor mu ya da Haydarpaşa Garı’nda, Balıkçılar pazarına uğruyor mu mesela?..

 

Yakın bir zamana kadar güzergâhlar belirleyip İstanbul’u gezme hevesiyle yollardaydım hep. Her ne kadar Haldun Hürel’in İstanbul kitabıyla yola çıkmış olsam da kendimi bambaşka yerlerde bulduğum çok oldu…

 

Bir dönem sık sık Kadıköy’den Karaköy’e geçiyordum mesela. -İtiraf etmeliyim ki o işsiz günlerimde yaptığım vapur yolculuklarının tadı başkaydı- Karaköy’ün her geçen gün değişen yüzünü görüp şaşırmamak elde değil. Taksim’den yola çıkıp Galatasaray’a oradan da Tünel’e doğru ilerleyen; ama Cihangir’den de vazgeçemeyen kesim artık iyiden iyiye sahile inmeye başlamış. Semtin sokaklarında yürüyen insanlar hızla değişiyor, hırdavatçılar ve elektrikçiler yerini kafelere ve otellere bırakıyor. Tüm eleştirilere rağmen Galataport’un bu değişimin öncüsü olduğu da bir gerçek…

 

Mesela iskeleden sola doğru yürüdüğünüzde Haliç kıyısında karşınıza çıkan derme çatma balıkçılar biraz içeriye, yeni ve modern yerlerine taşındılar kısa bir süre önce…  Ama benim gibi, “Biz oralardan sadece balık almıyor, oturarak ucuza taze balık da yiyorduk” diyenler üzülmesin. Balıkçıları geçer geçmez, biraz daha ilerleyip ara sokağa girdiğinizde sizin için de birkaç sürpriz var…

 

Karaköy’ün Salı Pazarı tarafına uzandığınızdaysa açılan envai çeşit kafeler, barlar epey dikkat çeker cinsten. 60 çeşit çay sunanı bile var. Mekân da seçenek de çok fazla. Büyük ihtimalle şu an zirve noktasını bile yaşamıyor. Önümüzdeki yıllar içinde işlerin iyice çılgınlaşacağını söylemek yanlış olmaz sanırım.

 

Aynı hareketlilik kedinin geçtiği karşı kıyıda da yaşanıyor. Bir zamanlar sabah-akşam bindiğim Adapazarı Ekspresi artık yok. Sessiz ve mahzun Haydarpaşa… Kadıköy'ün en eski binalarının yer aldığı semt olan Yeldeğirmeni de değişimden payını alanlardan. Kediyi arıyorum değişen sokaklarda. Terziler, kundura tamircilerinin yerini kafeler almış. Bir hafta önce çikolata aldığım küçük bakkalın yerinde yeller esiyor. Yeldeğirmeni adı gibi rüzgâr hızıyla değişiyor, dönüşüyor. Dar sokaklarında başka başka dillerin konuşulduğu mahallede vapurdaki kediyi arıyor gözlerim… Bir kedinin peşine takılıyorum ‘acaba o mu’ diye. Demiryolu köprüsünü geçiyor kedi, Paris Mahallesi'nde gözden kayboluyor bir anda. Başka kediler buluyorum sokakta…

 

Sanırım bize mahsus değil dünyayı vazgeçilmez bulmak. Bir kedi, bir serçe de hissedebiliyor bunu. Şairin dediği gibi  “Bir serçe tanırdım ki ben / Yüreğini yarıp baksaydınız/ Bir gökyüzü bulacaktınız eminim/ Eminim İstanbul’dan”…

 

- Advertisment -