15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay 2. Başkanlığı görevinde bulunan Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, o gece yaşananları ilk kez anlattı.
“Genelkurmay karargahında toplantı esnasında MİT Müsteşarı geldi”
Güler, Sabah’a verdiği röportajda şunları söyledi:
“Biz o gün Genelkurmay karargâhında pazartesi günü güneydoğuda başlatılacak yeni bir operasyon için toplantı hâlindeydik. Bununla ilgili komutanların hemen hemen hepsi toplantıdaydı.
“Toplantı esnasında emir astsubayım, MİT Müsteşarı’nın görüşmek istediğini söyledi. Dışarı çıkıp, MİT Müsteşarı ile görüştüm. Kendisi bana; Kara Havacılık Komutanlığında görevli bir pilot binbaşının MİT’e gelerek bu akşam helikopterlerle uçuş yapacaklarını, sonrasında MİT Müsteşarı’nı alacaklarını söylediğini iletti.
“Sonra Genelkurmay Başkanı’nın yanına gittim, durumu anlattım. ‘Ne yapalım’ dedi. ‘MİT Müsteşarı’nı Genelkurmay karargâhına çağıralım’ dedim. MİT Müsteşarı geldi. Binbaşının söylediklerinin ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini anlamaya çalıştık. Aklımıza 17-25 Aralık ve 7 Şubat MİT krizi geliyor, o zaman yapamadıklarını şimdi mi yapmaya çalışıyorlar düşüncesi geliyor.
“O sırada Genelkurmay Başkanı’nın emriyle Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’ni aradım. Orada görevli ve şimdi tutuklu olan subaya ‘Şu andan itibaren Türk hava sahasındaki bütün uçuşlar yasaklanmıştır. Havada olanlar derhâl yere inecek’ diye emir verdim. Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’a; Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı, Hukuk Müşaviri ve gerekirse Merkez Komutanı ile birlikte Kara Havacılık Komutanlığına git, olumsuz bir durum görürsen derhal gerekeni yap, emrini verdi. O zamanki 4’üncü Kolordu Komutanı Metin Gürak Paşa’ya da, Zırhlı Birlikler Okulu’na git, oradan dışarı tek bir tank çıkmayacak emrini verdi. Kara Havacılık Okulu’na giden Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’a yeni alınan Chinook helikopteri gösterilerek mevcut hareketlilik gizleniyor. Bir grup FETÖ’cü de özel araçlarını, birliğin karşısındaki AVM’ye park ederek hazır bekliyorlar.
“Darbecilerin yat emrine uymayıp birini yere fırlattım”
“MİT Müsteşarı ayrıldıktan sonra ben de çalışmalarıma devam etmek üzere odama geçtim. Tabii o dönemde Yüksek Askerî Şura hazırlıkları da devam ediyor. Tespit ettiğimiz 123 FETÖ’cü general/amirali Cumhuriyet tarihinde görülmemiş şekilde emekli etmek için liste hazırladık. Bu listeden içimizdeki hainler vasıtasıyla haberdar oldular. Bunları harekete geçiren birinci unsur 123 kişilik bu emeklilik listesi. İkincisi ise o gün MİT Müsteşarının Genelkurmay karargâhına çağırmış olmamızdır. Bu hainler o akşam ‘Bizim plan anlaşıldı, dolayısıyla çok ivedi harekete geçmemiz lazım, gece üçe kadar bekleyemeyiz’ diye düşündüler.
“Tahminen saat 21.25 civarında makam odamda çalışırken içeriye birdenbire büyük bir bağırış ve çağırışla yüzleri maskeli, kıyafetlerinden özel kuvvetler mensubu olduğunu anladığım 10-12 kadar darbeci girdi. Onların yat emrine uymayıp bir tanesini yere fırlatınca takdir edersiniz ki işin rengi biraz değişti. Hepsi bir anda üzerime çullandı ve kısa bir boğuşmadan sonra beni yere yatırdılar. Bir Türk askerinin düşman askerine dahi yapmayacağı bir muamele ile karşılaştım.
“Emir subayım alaycı bir şekilde ‘meraklanmayın komutanım, tatbikat yapıyoruz’ dedi”
“Biraz sonra kapı açıldı. İçeriye aslında o anda İstanbul’da kursta olması gereken emir subayım sivil kıyafetle girdi. Alaycı bir şekilde ‘meraklanmayın komutanım, tatbikat yapıyoruz’ dedi. O haini orada gördüğüm anda bu işin ne olduğunu anladım. İlk anladığım an, bu andı.
Gözlerimi ve ellerimi bağlayarak beni zorla bir araca bindirdiler. Bilmediğim bir yere doğru hareket ettik. Kısa süre sonra aracın önünde oturan kişinin kapıyı aç, ateş ederim diye bağırması üzerine sesinden emir subayım olduğunu ve nizamiyede olduğumuzu anladım. Karşılıklı bağrışmalar sonrası birkaç el ateş sesi geldi. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken yanımdaki hain birine; ‘Kapı açılmadı, ateş edildi, 1 şehit var’ diye rapor verdi. Bunun üzerine hain emir subayımın öldüğünü anladım.
“Beni öldürmekle görevlendirilen emir subayının öldürülmesi kırılma noktalarından biri”
“Sonradan öğrendiğime göre odamdan beni sürükleyerek çıkardıkları zaman bizim personelden birisi nizamiyeyi arayarak, ‘Yaşar Paşa’yı kaçırıyorlar, sakın çıkartmayın’ diyor. Genelkurmay Muhafız Tabur Komutanı Yarbayımız; aracın önüne geçerek hatta kaputa yatarak çıkmasına müsaade etmeyeceğini söylüyor. Bunun üzerine hain emir subayı, kahraman yarbayımızı ateş ederek ağır yaralıyor, bunu gören Muhafız Tabur personeli Üsteğmen evladımız hain emir subayını vurarak öldürüyor. O akşam karar verildiğinde beni öldürmekle görevlendirilen emir subayının öldürülmesi kırılma noktalarından birisi. Ağır yaralanan Yarbayımız bir sene yoğun bakımda tedavi gördükten sonra çok şükür sağlığına kavuştu.
“Genelkurmay karargâhından otomobille beni çıkaramayacaklarını anlayan hainler beni sürükleyerek başka bir araç ile karargâh içerisinde başka bir binaya götürdüler. Bir müddet bekledikten sonra helikopter ile bilmediğim bir yere götürüldüm. Orada bir odaya hapsedildim. Ben hapsedildikten sonra F-16’ların kalkış seslerini duydum. O an darbecilerin merkezi olan Akıncı Üssü’nde olduğumuzu anladım. Daha sonra öğrendiğime göre benim üsse getirilmemi darbe planında bir aşama olarak önceden belirlemişler. Darbenin silahlı, fiili ayağını başlatmak için benim alınmamı beklemişler.
“16 Temmuz sabahı Akın Öztürk’ün ‘Vay Yaşar’ım’ dediğini duydum”
“Gece boyu o odada kaldım. Bütün ömür boyu yaşadıklarımı böyle gün gün, saat saat hepsini yaşayarak sabahı getirdim. Sabaha karşı bomba seslerini duydum. Anladım ki hainler uçakları bir daha kaldıramasınlar diye bizimkiler Akıncı Üssü’nün pistini bombalıyor. Gece boyunca odaya gelip gidenler oldu ama tabii kim olduklarını ve ne yaptıklarını anlayamıyorsunuz. İnsani hiçbir muamele yoktu.
“16 Temmuz sabah saatlerinde hapsedildiğim odanın kapısı açıldı ve tanıdık bir ses duydum. ‘Vay, Yaşar’ım’ diyen bir ses. Havacı Akın Öztürk. İlk aklıma gelen bunun burada ne işi olduğuydu. Benim kelepçeli olduğum bir ortamda serbestçe geziyor, emirler veriyor. Kafamda bir sürü soru işareti. Daha sonra görüntüleri izlediğimizde bulunduğum odanın önünde koridorda sabaha kadar tur attığını görüyoruz.
“Kelepçelerimi ve gözümdeki bandı açtırdı, ailemle konuşmayı teklif etti. Akın Öztürk’ün karşı taraftan olduğunu kesin anladım. Bulunduğumuz olay ve ortamdaki özgürlüğü ilginçti. Eğer, bizim taraftan olsaydı, benimle aynı durumda olması gerekirdi. Ama öyle değildi. Ailemle telefon görüşmesi teklifine karşı yerimden kalkmadım. Her hareketimi işleyecekleri suçlara ve cinayetlere bahane olarak gösterebilirlerdi. Çünkü orada onlar için tek problem bendim. Her şeyi bilen tek bir adam var. O da benim. Telefona doğru gitsem, bir senaryonun parçası olarak ‘Kaçıyordu, vurduk’ der geçerlerdi. Odanın öteki ucundaki sabit telefonla evimi aradılar. Ben oturduğum yerden seslenerek eşime iyi olduğumu söyledim, telefonun yanına gitmedim.
“Öğleden sonra Akıncı Üssündeki darbecilerin teslim olmasından sonra saat 17.00 sularında Akıncı Üssü’nden ayrıldım. Zaten, o gece Akıncı üssünde darbecilerle birlikte rahat rahat gezen Akın Öztürk’ün Hava Kuvvetleri Komutanlığı yaptıktan sonra Yüksek Askerî Şûra üyeliği gibi bir görevi kabul etmesi ve istifa etmemesi apayrı bir sorun ve garip bir durumdu. Daha önce bu şekilde Yüksek Askerî Şûra üyeliğine atanan Orgeneral Mehmet Erten hemen aynı gün istifa edip ayrılmıştı. O gün İzmir’de olan Akın Öztürk’ün torunlarını görme bahanesiyle öğlen askeri uçakla Akıncı Üssünde görevli ve lojmanda oturan damadının evine geldiği ve böylece Akıncı Üssüne gelişini maskelediği ortaya çıktı.”
“Hiç haberim yok”
Güler, “Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Akıncı Üssünden yanında Mehmet Dişli ile beraber Çankaya Köşküne gidişinden haberiniz var mıydı?” sorusuna da “Hiç haberim yok” diye cevap verdi.