İşte, başlığına baktığınızda okuma isteği uyandırmayan, yeni hiçbir şey içermediği izlenimi veren bir haber: “Kabil Havalimanı Konusu Kısa Sürede Şekillenecek…”
Bu cümle, Pakistan’da temaslarda bulunan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a ait. Daha önce defalarca söylenmiş bir cümle; bir okur neden devam etsin ki okumaya?
Fakat haberin içinde ilerleyince, onun, başlığı iyi seçilmemiş, yeni ve önemli şeyler söyleyen bir haber olduğunu anlıyorsunuz: Haber, hemen herkesin aklındaki, “Taliban istemiyorum deyip duruyor, e bu durumda onu ikna etmek için Türkiye hangi argümanı ya da argümanları kullanıyor” sorusunun cevabını içeriyor. Şöyle konuşmuş Hulusi Akar:
“Bu konuda çeşitli görüşmelerimiz, temaslarımız var. Kabil’deki havaalanının kapatılması durumunda ülkedeki diplomatik misyonların tamamının çekileceğine yönelik açıklamalar var. Böyle bir şeyin Afgan kardeşlerimiz için arzu edilen bir durum olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu nedenle biz havaalanının açık kalmasının faydalı olacağına yönelik görüşlerimizi paylaşmaya devam ediyoruz. Önümüzdeki günlerde bu konu şekillenecek.”
Buradaki “Afgan kardeşlerimiz”den kasıtın Taliban olduğunu hemen belirtelim. Cümlenin mefhum-ı muhalifinden çıkartıyoruz bunu. “Afgan kardeşler”in iktidarda bulunan bölümü Türkiye’nin Kabil Havalimanını işletmesini zaten istediğine göre, ikna süreci Taliban’la yürütülüyor demektir.
Akar bu cümleyi, Erdoğan’ın dün gece (11 Ağustos) canlı televizyon yayınındaki sözlerini (“Taliban’ın lideri durumunda olacak olanı kabul etme durumum olabilir”) duymadan sarf etmiş olmalı. Duysaydı, “Afgan kardeşlerimiz”in hangi kısmının ikna edilmeye çalışıldığını daha net ifadelerle anlatırdı.
Peki bu argüman işler mi? Doğrusu pek öyle görünmüyor.
Taliban’ın, Kabil’deki büyükelçiliklerin açık kalmasında faydasının olmadığını söylemiyorum, hayır. Tam tersine, ister bunu. Eh, o zaman güvenliğini de kendisi sağlar, çünkü çıkarı var.
Şöyle düşünün: Sizin bir benzin istasyonunuz var, onu işletmek istiyorsunuz, çünkü bir sürü dolap dönmüş, benzin istasyonu elinizden alınmış, nihayet hukuki süreç tamamlanmış ve hevesle işe koyulmak istiyorsunuz. Tam o anda aranızın fena olmadığı fakat düşmanlarınızla da işbirliği yapmış bir arkadaşınız çıkageliyor ve size “burayı ben işleteyim, para mara da istemem” diyor.
Siz, “Sağol kardeş”, diyorsunuz, “haklısın, bunun işletilmesi lazım ama bunu ben bizzat yapmak istiyorum.”
O andan sonra, “Fakat bak kardeşim, ben senin iyiliğin için söylüyorum, işletilmeli bu istasyon” gibi bir argümanla arkadaşınızı ikna etmeye çalışmanız saçma olmaz mı?
O da döner size, “E, tamam, işleteceğim diyorum ya” der.
Siz yine ısrar ederseniz, bilmem artık alacağınız cevap ne olur?
Yukarıda neredeyse tümüyle dışladık ama ikinci bir ihtimal daha var: Taliban büyükelçilik falan istemiyordur Kabil’de ve Türkiye onu bunun yanlış bir fikir olduğu hususunda iknaya çalışıyordur.
Böyle bir durumda da ikna çabası umutsuz görünüyor. Taliban bu kadar stratejik bir tercihte bulunmuşsa, ülkesini izole etmek istiyorsa kim onu bunun tersine ikna edebilir ki?