Geçiş Süreci, Millet İttifakı’nın önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanlığını ve TBMM’de Anayasa’yı değiştirmeye yeterli çoğunluğu kazandığı takdirde, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilmesine kadarki dönemi ifade etmektedir. Yol Haritası ise bu dönemin nasıl yönetileceğine, yetkilerin nasıl paylaşılacağına, özellikle Cumhurbaşkanının konumunun ne olacağına ilişkin ilkeleri anlatmaktadır. Millet İttifakı’nın 6 Mart tarihinde mutabakatını kamuoyuna açıklamasına kadar bu konuda özellikle muhalif çevreler içinde yoğun tartışmalar yaşanmış ve iki zıt kutupta görüşler ifade edilmiştir. Görüşlerden biri, geçiş sürecinin mümkün olduğu kadar çabuk ve sıkıntısız gerçekleşebilmesi için seçilen Cumhurbaşkanının yürürlükteki Anayasa’nın kendisine verdiği neredeyse sınırsız yetkileri serbestçe kullanabilmesidir. Karşıt görüştekiler ise, tam tersine, Cumhurbaşkanının yetkilerini mümkün olduğunca sınırlı biçimde kullanmasını, İttifak’taki diğer beş parti liderinin eşit imza yetkisine (bir anlamda veto yetkisine) sahip olarak bu yetkilerin kullanılmasına katılmalarını savunmuşlardır.
Her iki uç görüşün, ciddi hukukî ve siyasî sonuçlara yol açacak nitelikte olduğu açıktır. Cumhurbaşkanı, yürürlükteki Anayasa’ya göre, elbette sınırsız yetkilerini serbestçe kullanabilir. Ancak bu, Altılı Masa liderlerinin baştan beri savundukları ilkelere taban tabana aykırı bir tek-adam yönetiminin başka bir isimle devamı anlamına gelecektir. İkinci görüşün kabulü ise, her şeyden önce, yürürlükteki Anayasa hükümlerine açıkça aykırı olacaktır. Bu hükümler ne kadar eleştiriye açık olurlarsa olsunlar, yürürlükte oldukları sürece onlara uyulması, altı muhalefet liderinin ısrarla savundukları hukukun üstünlüğü ilkesinin icabı olacaktır. Pratikte de, Cumhurbaşkanının her işleminde altı liderin ittifakının aranması, karar alma sürecini çok güçleştirecektir.
Makul ve uygulanabilir formüller
Memnuniyetle kaydetmek gerekir ki, Millet İttifakı’nın son olarak kabul ettiği Yol Haritası, iki uç görüşten uzak, makul ve uygulanabilir formüllere yer vermiştir. Harita’ya göre, “geçiş sürecinde Millet İttifakı’na dahil partilerin genel başkanları Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacaktır.” Metnin 6’ncı maddesine göre, “geçiş sürecinde Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisini ve görevini katılımcılık anlayışı, istişare ve uzlaşı esaslarına göre kullanacaktır.” Bir bakıma bu hüküm, Altılı Masa’ya (Millet İttifakı) kuruluşundan beri hâkim olan ruh ve felsefeyi yansıtmaktadır. Altı parti, ne kadar farklı köken ve geleneklerden gelmiş olurlarsa olsunlar, istişare ve uzlaşı içinde bir araya gelmişler ve son krizi de bu ruh sayesinde aşabilmişlerdir. Bu ruh, elbette Millet İttifakı’nın iktidar döneminde de devam etmelidir.
Metnin 7’nci maddesi de, bu hükmü teyit edici niteliktedir. Buna göre, “Cumhurbaşkanlığı Kabinesine (Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve Bakanlar) yetki ve görev dağılımı, Anayasa ve yasalar çerçevesinde çıkarılacak Cumhurbaşkanı kararnamesi ile belirlenecektir.” Görülüyor ki, bu yetki ve görev dağılımı, “Anayasa ve yasalar çerçevesinde” yapılacak, yani yürürlükteki Anayasa hükümlerini tümüyle bertaraf eden aşırı çözümlere iltifat edilmeyecektir.
Metnin 8’inci maddesi, uzlaşı ilkesinin özellikle önem taşıdığı alanları belirlemiştir. Buna göre, “Cumhurbaşkanı; seçimlerin yenilenmesi, OHAL ilanı, milli güvenlik politikaları, Cumhurbaşkanlığı kararları, kararnameleri ve genel nitelikteki düzenleyici işlemler ile üst düzey atamalarda Millet İttifakı’na dahil partilerin genel başkanlarıyla uzlaşı içinde karar alacaktır.” Bu maddede zikredilen hususlar, ülkenin genel gidişi, hatta kaderi açısından özellikle önem taşıyan konular oldukları için bu işlemlerin yapılmasında “uzlaşı” ilkesinin esas alınması isabetlidir. Ancak hüküm, bu uzlaşının mutlaka oybirliğini zorunlu kıldığı yolunda bir ifade içermemektedir. Sayılan hususlar dışındaki daha tali nitelik taşıyan işlemlerin ise, Cumhurbaşkanı tarafından kendi takdiriyle yapılmasına bir engel görünmemektedir.
Metnin 5’inci maddesi, Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görev yapacak olan parti genel başkanlarına önemli bir yetki tanımıştır. Buna göre, “Bakanların atanma ve görevden alınmaları, mensup oldukları siyasi partinin genel başkanıyla uzlaşı içinde Cumhurbaşkanı tarafından yapılacaktır.” Bu hüküm, İttifak partilerinin iktidar döneminde ağırlıklarını muhafaza edebilmeleri açısından isabetli görünmektedir. Cumhurbaşkanlığı Kabinesinin oluşumu da uzlaşı ruhunu yansıtmaktadır. 4’üncü maddeye göre, “Bakanlıkların dağılımı, Millet İttifakını oluşturan siyasi partilerin milletvekili genel seçiminde çıkardığı milletvekili sayısına göre belirlenecektir. İttifak partilerinin her biri kabinede en az bir bakan ile temsil edilecektir.” Böylece bir yandan halkın tercihleri esas alınacak, öte yandan İttifak’taki küçük partilerin tamamen etkisiz hale gelmeleri önlenmiş olacaktır. Bu da istişare ve uzlaşı ruhuna uygun bir çözümdür. Aynı maddede yer alan “Bakanlıklara paralel olarak kurulmuş Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Politika Kurulları ve ofisler lağvedilecektir” hükmü de her bakımdan isabetli görünmektedir. Hiçbir demokratik ülkede benzeri olmayan ve ülkemize ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle girmiş bulunan bu uygulamanın bir an önce kaldırılması, son derece isabetli olacak ve ayrıca önemli bir tasarruf sağlayacaktır.
Metnin 11’inci maddesine göre, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçildikten sonra yeni bir seçime gerek olmaksızın 13. Cumhurbaşkanı ve TBMM görev süresini tamamlayacaktır.” Elbette bu yöntemin aksi de savunulabilir ve parlamenter sisteme geçiş sürecinin tamamlanmasıyla yeni seçimlerin yapılmasının daha isabetli olacağı ileri sürülebilir. Ancak Millet İttifakı üyeleri, muhtemelen, geçiş sürecinin hemen ertesinde yapılacak seçimlerin siyasal istikrar sorunlarına yol açabileceği endişesiyle böyle bir çözümü benimsemişlerdir. Özünde sorun, bir siyasal takdir sorunudur. Seçilecek Meclis çoğunluğu, gerek görürse, yeni Anayasa’da yer alacak seçimlerin yenilenmesi hükümlerine uygun olarak böyle bir yenilenme kararı verebilir.
Cumhurbaşkanının siyasi parti üyeliği
Metnin 10’uncu maddesi de, aynı şekilde bir siyasal takdir sorunudur. Buna göre, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş sürecinin tamamlanmasıyla birlikte, mevcut Cumhurbaşkanının -var ise- siyasi parti üyeliği sona erecektir.” Yürürlükteki Anayasa kurallarına göre elbette Cumhurbaşkanının siyasi parti üyeliğine engel bir durum olmadığı gibi, böyle bir zorunluluk da yoktur. Dolayısıyla konu, tamamen Sayın Kılıçdaroğlu’nun takdirindedir. Muhtemelen Millet İttifakı üyeleri, CHP içinde bir liderlik mücadelesinin ve muhtemel bir bölünmenin geçiş sürecine zarar verebileceği endişesiyle böyle bir hükme gerek görmüşlerdir. Ancak konu, Sayın Kılıçdaroğlu’nun takdirinde olmaya devam etmektedir. Kendisinin, sürecin tamamlanmasından önce istifa etmesinde hiçbir engel yoktur.
Sonuç olarak Geçiş Süreci Yol Haritası, makul ve uzlaşmacı çözümler önererek Millet İttifakı’nın bünyesindeki derin krizin atlatılmasını sağlamıştır. İstişare ve uzlaşı ruhunun bundan sonraki aşamalarda da hâkim olması temenni edilir. Bu ruh, mutabakattaki bütün hükümlerden daha önemlidir.