Ana SayfaANALİZLER“Kürt meselesinde bundan böyle AK Parti tarafından sadece Süleyman Soylu'nun cebri yöntemleri...

“Kürt meselesinde bundan böyle AK Parti tarafından sadece Süleyman Soylu’nun cebri yöntemleri değil Hakan Fidan vari daha stratejik ve istihbari yöntemler kullanılacak”

“HDP/YSP’de seçimlerden sonra iki ayağın ön plana çıkmaya başladığını görüyorum. Bir tanesi ilkeci ayak ve ilkeci tutumun devamı. Yani demokrasi ve siyasi alanı geliştirerek hükümetin Kürt sorununda yapacağı hamlelere cevap vermeye çalışmak. İkincisi de. Kandil menşeili olması ihtimali de olan faydacı tutum. Yani kiminle anlaşılabilirsek kim bize fayda getirebilirse o faydayı getirenle, şeytan bile olsa anlaşmak ve kendi alanımızı genişletmek.”

Bir önceki sohbetimizde iktidarın yeni dönemde Kürt meselesinde nasıl bir pozisyon alacağı ve ne tür politikalar izleyebileceğini konuşmuştuk. Bugün ise size HDP’nin önümüzdeki dönemde -özellikle yerel seçimlerden önce- iktidardan gelecek adımlara karşı nasıl bir pozisyon alması gerektiğini, nasıl bir pozisyon alacağını sormak istiyorum size.


HDP’nin tutumu ne olmalı sorusuna kendimce bir cevap verebilirim ama bence önemli olan ne olacak sorusu. Önceki programda söylediklerimi tekrar etmek istemem ama bazı noktaları hatırlatayım. AK Parti politikalarının ve Türkiye’deki devlet-iktidar ilişkilerinin yeni bir formatta geliştiğini uzun süredir söylüyorum. Bu formatın çeşitli aşamaları oldu. Politik bir birliktelik şimdi, seçimlerden sonra daha derin bir kurumsal birlikteliğe dönmüş gibi gözüküyor. AK Parti elitleriyle devletin geleneksel elitleri arasında bir çatışma yerine bir iç içe girme halini görüyoruz. Bu tabii rasyonelleşme eğilimini ifade eden bir durumdur.

Bu rasyonelleşme adımlarının bazı sonuçlar verdiğini de görüyoruz, göreceğiz. Bunlardan biri ekonomi alanında oldu. Dış politika alanında, Türkiye’nin alan genişleten, sorunları sorunların olduğu yerde çözen, hem istihbari hem politik araçları aynı anda kullanabilen, meşru ve gayri meşru, formel ve enformel imkanları aynı anda seferber edebilen bir politika gelişiyor. Hakan Fidan’ın bakanlıktaki varlığı ve bakanlığa Hakan Fidan’la MİT’ten gelen on bir personel – ki üst düzeyde görevliler-. bu açıdan bize epey ipucu sunuyor. Tabii Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başındaki kişinin de bu mantıktan, bu akıldan, bu ekipten uzak olmadığını ve birlikte çalıştığını düşünmemiz lazım.


Şimdi böyle bir yapı içerisinde Kürt meselesine nasıl el atacaklar sorusunun ben geçen hafta baskı araçları yanında daha politik bir hamleyle; Kürt hareketini, Suriye ve Irak’ta PKK’yı, Türkiye’de HDP’yi, bir tür etraflarını boşaltarak tecrit etmek, yalnızlaştırmak üstünden yol alacaklarını düşündüğümü söyledim.

Şimdi seçimlere doğru giderken tabii başka bir zorunluluk var karşımızda. Başka bir rasyonellik hali var. AK Parti seçimleri Güneydoğu’da HDP’nin yaşadığı kısmi başarısızlığı tekrar ettirmek isteyecek ve bazı yerlerde oyunu arttırma hallerini zorlayacak bir söylem benimseyecektir. Nedir bu söylem diye baktığımız zaman, bunlardan birincisi Kürt seçmenini kaybetmemek gibi genel bir çerçeveden bahsedebiliriz. Tersten söyleyecek olursak, HDP’yle Kürt ya da Kürt meselesi ilişkisinin bağını zayıflatmak ve Kürtlere karşı olmadığını işlemek… HÜDAPAR’ın burada oynayabileceği önemli bir rol var. Tabii Türkiye’nin Irak’la ilişkilerinin, KDP’nin, KDP’nin Türkiye’deki siyasi geleneğinin bu istikamette kullanılabileceğini zannediyorum.


Unutmayalım ki AK Parti tarafından oyunun kurulması ve kartların karılması bundan böyle sadece Süleyman Soylu’nun cebri yöntemleriyle değil Hakan Fidan vari stratejik ve istihbari yöntemleriyle yapılacaktır. Dolayısıyla burada böyle bir beklentide olmamız gerekir.

Şimdi bunun karşısında HDP ne yapabilir? HDP bunları muhtemelen görüyor. Ama önce HDP’nin durumu, ona bıkmak gerekir. Bir şeyi görmek kadar önemli olan o gördüğünüz şeye cevap verip veremeyecek olmanızdır.  HDP seçimlerde kendisi açısından bir nispi mağlubiyetle çıktı ve bu nispi mağlubiyet bu siyasi parti içerisinde bir dizi hesaplaşmanın tahrik olmasına yol açtı. Bu hesaplaşmaların bir kısmı sübjektif, kişisel, konjonktürel ama bir kısmı da çok derinde yatan çatlaklar arasındaki sürtüşmelerin ürettiği hesaplaşmalar.

Bunlardan biri şiddet ve siyaset eksenlerinin sürtüşmesidir. Yani siyasetin temsil ettiği meşru bir siyasi parti ve onun ana eğilimiyle Kandil’in ya da PKK’nın uzantılarının ve baskılarının ürettiği bir tablo arasındaki mesafenin yeniden belirleyici olarak güç kazanmasıdır. Bu seçimlerden yine devreye girdi. Ve şiddet ayağı siyasi partinin kimi kararlarında etkili olmak için bayağı yol aldı. Milletvekili adaylarının seçimlerinden seçim kampanyasına kadar uzanan bir istikamette oldu bunlar. Şimdi seçimlerden sonra yine bu çerçevede iki tane ayağın ön plana çıkmaya başladığını görüyorum. Bunlardan bir tanesi ilkeci ayak. Yani demokrasi ve siyasi alanı geliştirerek Kürt meselesinde bir hükümetin Kürt sorununda yapacağı hamlelere cevap vermeye çalışmak.

Kandil menşeili olması ihtimali de olan faydacı tutum. Yani kiminle anlaşılabilirsek kim bize fayda getirebilirse o faydayı getiren şeytan bile olsa onunla anlaşmak ve kendi alanımızı genişletmek politikası. Yani iki tane büyük strateji ihtimali var. Bir tanesi daha içe kapalı, daha Kürdi bir yapı, daha az Türkiyeli bir yapı. Bu Kürdi yapının fayda ilişkisi üstünden Kürt alanını genişletmesi için iktidarla yapacağı sözleşmeler, anlaşmalar ya da istikamete atacağı adımlar alanı var. Bu mümkün olabilir mi? Ayrı bir tartışma. Ama öyle bir alanı isteyenler, bekleyenler HDP içerisinde ve Kürt kesimleri içerisinde var.


İkinci ayak, daha önce yürütülmüş olan Türk demokrasisinin ve demokrasi mücadelesinin parçası olma ve siyaseti daha çok öne çıkarma, şiddeti geriye itme eğiliminin korunması üzerinden verilecek cevaplardır.

Şimdi bu iki istikamet nasıl çatışacak? Bunu henüz bilmiyoruz. Ben HDP içinin çok net olmadığını, HDP içerisindeki soruların tam net sorulmadığını, farklı eğilimlerin biraz böyle başıboş dolaşarak birbirleriyle temas ettiklerini düşünüyorum.

Ama iktidarın stratejik hamleleri karşısında bu faydacı eğilimin güçlenmesinin HDP’yi zora sokacağını düşünüyorum. Böyle bir durumu iktidar aklına sahiptir. O akla sahip bir devlet vardır. Kürdileşen bir Kürt hareketiyle alanı daralan bir Kürt hareketi karşısında hükümet muhtemelen Kürt bölgelerinde dini alanı geliştirmek, güçlendirmek gibi doğrudan kendisinin yapmayacağı ama başka türlü aktörleri devreye sokacağı hamleler yaparak Kürt temsilinde bazı sonuçlara gitmek isteyebilir. Dolayısıyla böyle bir tablo var.


Tabii benim için akıl her zaman demokratik olanın doğru olduğunu söyler. Böyle bir hamle yapılacaksa yani mesela Türkiye Esat’la anlaşarak, Türkiye Arap Aşiretleriyle anlaşarak, Türkiye Amerika’yla bir anlaşmaya vararak YPG’nin alanını işte Rojava’da iyice daraltacak ve bir tecrit politikası uygulayacaksa, benzer bir şey Irak üstünden uygulanacaksa burada da biraz önce söylediğim hususlar uygulanacaksa burada bunlara verilecek tek cevap da demokratik hamleler cevabıdır. Bu istikamette yol almaları gerekir.
Ama şunu da söyleyerek bitireyim sözlerimi: Devlet çok avantajlı, HDP son derece avantajsız bir durumda. Biri daha güçlü ve tahkim olmuş halde diğerinin tahkimatı ve dengeleri bozulmuş halde. Bu dengeler önümüzdeki birkaç ay içinde oturacak mıdır? Göreceğiz. Ama tablonun bu olduğunu düşünüyorum. Bağımlı değişken şu anda HDP. HDP’nin yönlendirme gücünün kendi içinden üremesi lazım. Bu kriz aşılabilir mi? Bunu zaman gösterecek

- Advertisment -