ABD’nin son Kavala açıklaması; Biden’ın Erdoğan’la, Blinken’ın Çavuşoğlu’yla görüşmemesi; Biden yönetiminin Suudi Arabistan’da hapisteki kadın hakları savunucularının özgürlüğü için Riyad’a baskı yapması ve sonuç alması; Rusya’ya sert Navalny çıkışları Biden yönetiminin demokrasi konusunda daha müdahaleci olacağını gösteriyor. Türkiye bu durumdan nasıl etkilenir?
Biz zaten bunu bekliyorduk. Biden yönetiminin Trump yönetimi kadar sessiz kalmayacağı ortadaydı. Sadece son Kavala açıklaması değil, iki haftadır ABD yönetiminden gelen sinyallere baktığımızda da görebiliyoruz bunu. İbrahim Kalın ile Sullivan görüşmesinden sonra Ankara’nın “Biden ile iyi çalışıyoruz” tarzında bir imaj çalışması oldu ama ondan sonra Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması geldi. Bu açıklamada ABD ve AB’nin ortak endişe kaynağı olarak Türkiye ve Çin işaret edildi. Amerika’nın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği, Libya’da askeri güç bulunduran Rusya ve Türkiye’yi dikkatli olmaya çağırdı. Sonra, ABD Senatosu’nda Türkiye’nin iç siyasetiyle ilgili Biden yönetimine bir açık mektup yayımlandı 50’den fazla senatörün imzasıyla. En son da bu yaşanan Kavala uyarısı geldi.
Bu bize, başta da söylediğim gibi şunu gösteriyor: Biden yönetimi, Trump yönetiminin aksine iç siyaset, demokrasi, hukuk, düşünce özgürlüğü, medya gibi konularda çok da sessiz kalmayacak. Bunların hepsi bir paket olarak değerlendirildiğinde yeni dönemin ipuçlarını veriyor.
Aslında zaten Türk dış politikası diye bir şey yok. Onun yerine Erdoğan’ın siyasi bekasını sağlamak üzere yürütülen dış ilişkiler var. Bir kişinin, tek adamın siyasi bekasına yönelik yürütülen dış ilişkiler olarak gidiyor süreç. Hal böyle olunca da 2020’nin ekiminden itibaren hükümetin bir tarafı, özellikle hükümete yakın düşünce kuruluşu SETA Erdoğan’ın ABD’ye yanaşması taraftarı oldu. Amerika’ya bir şekilde yanaşılması gerektiği yazılıyordu buralarda.
3 Kasım’da Biden seçimi kazandı ve müteakiben Biden yönetiminin iş başına geleceği kesinleşti. Ben bu sürece “2021 yılında Erdoğan’ın çıkmazı” diyorum. Erdoğan, bekası için Amerika ile Avrupa’ya mı yanlayacak yoksa biraz daha “bağımsızlıkçı” bir politika takip edip Rusya ve Çin’e doğru mu yönelecek? Bunun gerginliğini iç siyasette de görüyoruz.
Bu soruya Erdoğan henüz karar verememiş gözüküyor. Bu kararsızlık nedeniyle Ankara’da bazı gruplar, bazı çevreler kendi düşüncelerini dayatmaya çalışıyor.
Ben sayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun manidar açıklamalarını da buna bağlıyorum. Örneğin Soylu’nun “15 Temmuz’un arkasında ABD vardır” açıklaması… ABD buna hemen cevap verdi, bakın bu da önemli çünkü Trump yönetimi susardı. Bakalım ABD’nin “Kavala” açıklamasının ardından sayın Soylu yeni bir açıklama yapacak mı, ben onu heyecanla bekliyorum.
Dış politika aşırı kişiselleşmiş durumda. Kimin ne yaptığı belli değil. Birbirleri ile çelişen, taban tabana zıt mesajlar veriliyor. Bu da muhatapların kafasını karıştırıyor. Aynı zamanda bu durum ister istemez tutarsızlık ve itibar kaybına sebep oluyor.
Kısa dönem bakıyoruz dış politikada. Bu haftayı konuşuyoruz sadece. Ama Türkiye’nin önümüzdeki yılları kapsayacak vizyoner bir bakışa ihtiyacı var. Aşırı reaksiyoner ve revizyonist şu anda Türk dış politikası. Aynı zamanda askerizme dayanıyor. Çok reaktif. Yani, “Ben bu oyunu bozarım, her oyunu bozarım” mantığı ile yürütülüyor dış politika tercihleri ve burada diplomasi tamamen dışlanıyor.
Aynı zamanda diplomatik kapasitenin Ankara’da çok örselenmiş olması durumu var. Dışişleri Bakanlığı diye bir şey kalmadı çünkü. Dışişleri konusunda İçişleri Bakanı da konuşuyor Savunma Bakanı da konuşuyor, Saray da konuşuyor. Öyle olunca da ister istemez bir karışıklık doğuyor. Bu sebeplerden dolayı ben 2021 yılını “kusursuz fırtına” olarak nitelendiriyorum. Türk dış politikası açısından çok zor bir yıl olacak.
Blinken, YPG konusunun artık Rusya’yla görüşülmesi gerektiğini söyledi. “Suriye’de petrol değil, IŞİD’le mücadele için varız” dedi, S-400 konusunda Girit modeli tartışılmaya başladı. Bütün bu haberlere bakınca Türkiye ile ABD arasında S-400 ve YPG konularında bir pazarlık mı dönüyor?
Pazarlık yok, ABD’nin bu konuda net açıklamaları var. Bakın kriz başlıkları belirli.
Birincisi Suriye, YPG’nin statüsü ve varlığı -ki ben Biden yönetiminin kolay kolay bundan vazgeçeceğini düşünmüyorum. Bu önemli bir kriz başlığı olarak kalacak. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine olası bir operasyonu bence Biden yönetimi ile önemli bir kriz alanı oluşturacak.
Biden yönetiminin vermek istediği mesaj açık; PKK’yı bir terör örgütü olarak kabul ediyorlar, PKK’ya karşı Türkiye’yle birlikte mücadeleye varlar fakat bunun karşılığında Suriye’nin kuzeyinde YPG’nin yeni statüsünün kabulünü dayatıyorlar. Bu dayatma bence daha da belirginleşecek.
Sincar çok önemli ve ön plana çıkıyor. Sincar’a bir olası harekât hazırlığı var biliyorsunuz, Hulusi Akar’ın ziyaretleri olmuştu bu bağlamda Erbil ve Bağdat’a. Ben kara operasyonunu olası görmüyorum. O yüzden Peşmerge ve Irak güçlerini ikna etmeye çalışıyorlar. Havadan destek verileceğine yönelik Ankara’nın güvenceleri var ama bu operasyonu da çok olası görmüyorum. Bu operasyonun temel amacı PKK ve YPG’yi birbirinden ayırmak gibi görülüyor. Amerika’nın desteği sağlanabilirse belki olabilir.
İkinci kriz başlığı S-400’ler. Girit modeli mümkün değil. Amerika bunu net bir şekilde ifade etti. S-400’lerin Türkiye’de hangarda tutulması bile mümkün değil, Türkiye sınırları dışına çıkartılması ile ilgili net bir duruşu var ABD yönetiminin. Bu nedenle S-400’lerin operasyonlarda kullanılması kesinlikle mümkün değil.
Bir de işin Moskova boyutu var unutulmaması gereken. Moskova’nın da dayatmaları var bu noktada. S-400 krizi hem Amerika ile hem de Rusya ile bir kriz başlığı olarak duracak. Bu konuda çok sıkıştık.
Rusya da istiyor, ikinci pakete yönelik bir mutabakat metni imzalandığı iddia ediliyor. Bilmiyoruz. S-400’leri kaç dolara aldığımızı, ödeme planını bilmiyoruz. Orası bir kara kutu. Kararı kimin verdiğini bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, ABD’nin bu konudaki kararı, duruşu net.
Halkbank olayı var biliyorsunuz. İç siyasete yönelik eleştiriler ön plana çıkacak yeni dönemde. Ben daha geç bekliyordum. Nisan-Mayıs’a kadar Biden yönetiminin biraz sessiz kalacağını, Ankara’ya zaman tanıyacağını öngörüyordum fakat görülen o ki Biden yönetimi iç siyasette Ankara’yı daha erken ve daha kapsamlı bir şekilde teste tâbi tutmak istiyor.
***
Metin Gürcan: 1976 Bozüyük/Bilecik doğumlu. 1998 yılında Kara Harp Okulu’ndan Sistem Mühendisi Piyade Teğmen olarak derece ile mezun oldu.
1998-2014 yılları arasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) değişik birimlerinde çalıştı. Akademik çalışmalarına devam edebilmek maksadıyla zorunlu hizmetini bitirmeyi müteakip 2015 yılı Ocak ayında kendi isteği ile emekli oldu. Meslek hayatının yaklaşık 8 yıllık bölümü Güneydoğu Anadolu bölgesi, Irak, Afganistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da çeşitli operasyonel faaliyetler, irtibat ve eğitim görevlerinde geçti.
Özel Kuvvetler bünyesinde yetişen Gürcan, 2008-2010 yılları arasında ABD Deniz Kuvvetleri Enstitüsü’nde ‘Bölgesel Kürt Yönetimi ile Bağdat merkezi yönetimi arasındaki çevre-merkez ilişkisi’ adlı teziyle Güvenlik Çalışmaları alanında master derecesi aldı.
Gürcan, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde TSK’nın kurumsal dönüşüm kapasite ve isteği konusunda yazdığı doktora tezini Nisan 2016’da savunarak doktorasını tamamladı. Bu çalışmasını 2018 yılında ‘Opening the Blackbox: Turkish Military Before and After July 15’ adıyla kitap olarak yayımladı.
İngilizce (çok iyi) ve Rusça (orta) bilen Gürcan, 2009 yılında Solomon Asch Conflict Center/ Bryn Mawr College’de ve 2014 ile 2015 yıllarında Oxford Üniversitesi’nde Savaşın Değişen Karakteri (Changing Character of War-CCW) programında misafir araştırmacı olarak çalıştı.
Gürcan’ın Turkish Studies, Small Wars Journal, Dynamics of Asymmetric Conflict, Perceptions gibi uluslararası ve ulusal hakemli dergilerde; çatışmanın değişen doğası, terörizm, ayaklanma ve ayaklanmaya karşı koyma, sivil-asker ilişkileri, dış politika ve askeri strateji konularında yayımlanan 22 akademik makalesi (3’ü SSCI) bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli Türk ve yabancı haber sitelerinde güvenlik konularında yazıları periyodik olarak yayımlanmaktadır.