29 Mart 1960 tarihli The New York Times sayısının yirmi beşinci sayfasında tam sayfa bir ilan vardı: “Yükselen seslere kulak verin”.
İlanda bir grup Alabamalı siyah Amerikalı aktivist ABD halkına sesleniyor, ünlü siyah hakları savuncusu Dr. Martin Luther King’e karşı güneyli beyaz ırkçı eyalet yöneticilerinin açtığı yalan tanıklık davasına karşı destek istiyordu.
Martin Luther King gösteri yürüyüşünde.
Alabama savcılığı, Martin Luther King’in vergi beyanlarında yıllık gelirini eksik gösterdiğini iddia etmiş, King hakkında ceza davası açmıştı. Tam da siyahların King önderliğinde gösteri düzenlediği, ülkenin gündemini belirlediği bir dönemde böyle bir davanın açılması siyahların ve ırkçı olmayan beyazların tepkisini çekmişti. Davanın siyasi bir suikast olduğu açıktı, King’in 10 yıla kadar hapsi isteniyordu.
İşte Martin Luther King’e Destek Komitesi de bu amaçla ABD’nin en çok okunan gazetesi New York Times’a tam sayfa ilan vermiş, King’in avukat masrafları için para toplama çağrısında bulunmuştu. Komite üyeleri, ilanda ayrıca güney eyaletlerinde yaşananları ve Alabamalı polislerin siyah göstericilere nasıl sert müdahale ettiğini de anlatıyor, böylece baskılardan haberi olmayan beyaz okuyucuları ikna etmeye çalışıyordu.
Fakat metinde bazı küçük bilgi hataları bulunuyordu. King aslında 4 kez gözaltına alınmışken metin 7 kez diyor, Alabama polisi gösteri yapılan üniversitelerin yanına polis gönderirken, metinde üniversitelerin ablukaya alındığı söyleniyordu.
İlanı okuyanlardan biri de Alabama’nın başkenti Montgomery’nin Kamu Güvenliği Müdürü L. B. Sullivan’dı. Sullivan polisi yönlendiren idari amir olduğu için ilandaki bu küçük bilgi hatalarından dolayı itibarının zarar gördüğünü iddia etti ve hem ilanı yazanlara hem de bu ilanı tam sayfa yayınlayan ve ilandaki hataları düzeltmeyen New York Times’a iftira davası açtı.
Alabama mahkemelerinin iftira davalarında uyguladığı kural basitti: İftira olduğu iddia edilen ifade iftiraya uğrayanı kamu önünde hedef almalı, yanlış ve itibarı zedeleyici olmalıydı.
Alabama’daki ilk derece eyalet mahkemesinin tamamen beyazlardan oluşan jürisi, ilandaki küçük bilgi hatalarının iftira niteliğinde olduğuna kanaat getirdi ve New York Times’in editoryal inceleme yapmayıp Alabama polislerine iftira atan bir ilanı yayınladığı gerekçesiyle gazetenin günümüzün parasıyla 4 milyon dolar tazminat ödemesi gerektiğine hükmetti. Üst derece mahkemesi kararı onadı, New York Times ise buna karşılık ABD Yüksek Mahkemesi’ne başvurdu. Gazete anayasa kapsamında korunan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürüyordu.
Yüksek Mahkeme, hatalı bilgilerin de ifade özgürlüğü kapsamında olabileceğine, hatalı bilgilerin ifade özgürlüğü sınırını aştığını ve iftira niteliğinde olduğunu öne sürmek için bunları kötü niyetle yaymak gerektiğine hükmetti. Kötü niyet içinse hatalı bilgiyi bilerek ve isteyerek yaymak veya bilginin hatalı olup olmadığı konusunda samimi bir teyit araştırması yapmamak gerekiyordu. Neticede mahkeme gazeteye verilen para cezasının ifade özgürlüğünün ihlali anlamına geldiğine hükmetti. New York Times haklı bulunmuştu.
New York Times’a karşı dava açıp Yüksek Mahkeme’de davayı kaybeden avukatlar.
Yüksek Mahkeme’nin 1964 yılında verdiği “New York Times Co v. Sullivan” kararı, iftira ve ifade özgürlüğü çatışmasında başat kararlardan biri oldu, çok sık uygulanan bir içtihat yarattı.
Martin Luther King ise yargılandığı yalan tanıklık davasında yine bütün üyeleri beyaz bir jüri tarafından oybirliğiyle aklandı, mahkeme çıkışı “bu ülkedeki beyazların çoğu da hukuka, demokrasiye inanıyor” diyerek birleştirici bir açıklama yaptı. İfadeyi geniş bir şekilde koruyan 1964’teki içtihat ve hukukun üstünlüğü galip gelmişti.
Fakat tartışma bitmedi.
60 sene sonra Sullivan kararı yine gündeme gelecek, ABD günlerce bir başka iftira ve ifade özgürlüğü çatışmasını konuşacaktı. Hukuk kuralları yerli yerinde olsa da bu sefer taraflar değişmişti.
Reyting telaşına düşen yalana sarılır
Kasım 2020’de ABD başkanı Trump, Biden karşısında seçimleri kaybetti.
Trump öfkeliydi; seçimi kaybettiğini bir şekilde kabul edip hayatına devam edemeyeceğini düşündü. “Yenildim” dediği anda seçmeni nezdinde desteğini kaybedecek, 2024’te bir daha aday olma şansını yitirecekti. Bu nedenle seçim sonuçlarını hiçbir zaman kabul etmedi, destekçileriyle seçim sonuçlarının kesinleştiği gün Kongre önünde miting yaptı, yönlendirmeleriyle Kongre baskınına sebep oldu, devir teslim törenine katılmadı.
Trump, sonuçları tanımamakla kalmadı, destekçilerinin de ikna edilmesi için ekibini seferber etti. Trump’ın avukatları Fox, Newsmax gibi muhafazakâr kanallara çıkıp seçimin hileli olduğunu söylüyor, Biden’in sahte oylarla seçildiğini iddia ediyordu.
Trump’ın avukatları televizyonları gezip Dominion şirketine ait oy makinelerinin Trump’a verilen oyları Biden lehine çevirdiğini iddia etti. Dominion şirketine ait makinelerle hile yapıldığı iddialarına dayanan hiçbir dava başarıyla sonuçlanmadı, Trump’ın avukatları iddialarından hiçbirini somut delillerle temellendiremedi.
Muhafazakâr, sağcı televizyon kanalları için bu bir reyting fırsatıydı. Seçim sonrasında Trump’ın konuşulmaya devam etmesi seçmenleri televizyona kilitliyordu. Fakat Trump, özellikle Newsmax gibi yeni kurulan sağ kanallara konuk olarak çıkıyor, bu kanalların reklamını yapıyordu. Çünkü ABD’nin en çok izlenen ve en eski muhafazakâr, sağcı kanalı olan Fox yönetimine karşı öfkeliydi.
Kasım 2020 seçimlerindeki en kritik eyaletlerden biri olan Arizona’da Biden’ın zafer elde ettiğini ilk açıklayan kanallardan biri Fox olmuş, Biden’ın başkan seçildiğini teyit etmiş, Trump’ın hile iddialarına ilk günlerde yeterince destek vermemişti. Bu nedenle Trump açık bir şekilde Fox’a mesafe koydu; Demokratlar ise Fox’u kritik bir gecede koyduğu bu tavır nedeniyle takdir ediyordu. Fox’un sahibi Rupert Murdoch’un Trump’ı sevmediği gazete manşetlerindeydi, bir çatışma olduğu açıktı.
Trump ve Fox’un sahibi Rupert Murdoch.
Fox, reytingleri bu çatışma nedeniyle Newsmax gibi radikal sağcı kanallara kaptırdı. Bu durumu fark eden Sean Hannity, Tucker Carlson gibi sunucular yayınlarına Dominion şirketine karşı iddiaları dile getiren Trump avukatlarını daha fazla çıkardı, bu iddiaları destekleyici ifadeler kullandı. Reytingi düşen Fox, Trump’ın seçim yalanlarına sarılmıştı.
Dominion firması önce kanala tekzip metinleri yolladı, ardından şirketleri hakkındaki bütün iftiraları kayıt altına aldı, Fox’un iç yazışmalarını içerideki muhbirler aracılığıyla elde etmeye çalıştı. Dominion, Mart 2021’de Fox News kanalı ve bu kanalın imtiyaz sahibi Fox Şirketi’ne iftira davası açtı.
Dominion, Fox News ve editoryal politikalarını belirleyen Fox şirketinin bilerek ve isteyerek Dominion şirketi hakkında hatalı bilgiler yaydığını iddia ediyor, bu iftiralar nedeniyle uğradığı 1.6 milyar doları tazminat olarak talep ediyordu.
Jürinin kararı: İfade özgürlüğü mü, iftira mı?
Fox şirketinin sahibi Rupert Murdoch, mahkemeye verdiği ilk ifadede Fox sunucularının yayın sırasında söylediklerinin yalan olduğunu kabul etti, fakat Murdoch’a göre kendisinin bir sorumluluğu yoktu. Murdoch yayın sırasında sunucuların cümlelerine karışamaz, herkesi bağlayan bir yayın politikası belirleyemezdi. Dominion ise bu ifadeyi çürütmek amacıyla mahkemeye şirketin iç yazışmalarını sundu, bu iç yazışmalara göre Murdoch şirketin yayın politikasına sık sık karışıyor, sunucuların beyanlarını dinliyor, neyin ne zaman nasıl konuşulacağına aktif müdahale ediyordu.
Mahkeme yargıcı bütün bu deliller doğrultusunda, Dominion’ın dava dilekçesini kabul etti. Fox’un yayınlarındaki ifadeler yalandı, Dominion şirketi hakkında Fox kanalı yalan yayın yapmıştı. Fakat yargıç, Sullivan içtihadı doğrultusunda Fox’un Dominion’a karşı iftira attığının ispatlanması ve para cezasına hükmedilmesi için jüri kararıyla Fox’un kötü niyetli olduğunun ispat edilmesi gerektiğini belirtti.
İşte bu sürecin nihayete kavuşacağı dava, bugün başlıyor. Bu hafta önce bir jüri oluşturulacak, ardından jüri Dominion ve Fox şirketlerinin argümanlarını dinleyecek, tanık ifadelerini değerlendirecek. Jüri eğer Fox’un bilerek ve isteyerek yalan bilgi yaydığına veya bilgilerin doğruluğunu teyit etmek için çaba sarf etmediğine kanaat getirirse davayı Dominion kazanacak ve 1.6 milyar dolarlık tazminat talebini ileri sürecek.
Tazminat talebi haklı bulunursa Fox, elinde bulunan mevcut 4 milyar dolarlık malvarlığının önemli bir kısmını Dominion şirketine verecek ve ciddi bir finansal krize girecek.
Martin Luther King’in mirasını Fox News harcayacak mı?
Mahkemeye sunulan deliller, Fox sunucularının Trump’ın iddialarının yalan olduğunu bilmelerine rağmen reyting uğruna yaydıklarını gösteriyor, bunu gösteren yazışmaları içeriyor.
Demokratlar ve Trump karşıtları, Fox’un yalan bilgileri yayarak demokratik tartışma ortamını zedelediğine inanıyor, Fox’un 1.6 milyar dolarlık tazminata mahkûm edilmesi gerektiğini düşünüyor.
Geçmişte iftiranın ifade özgürlüğü sayılmaması gerektiğini savunan Cumhuriyetçiler ise bu dava nedeniyle söylem değiştirdi; Fox’un ceza almasının caydırıcı bir oto sansür etkisi yaratacağını söylüyorlar.
60 yıl önce siyahların 1-2 hatalı bilgi içeren ilanını yayınladığı için 4 milyon dolarlık tazminat cezasına çarpıttırılan New York Times’ın cezası Yüksek Mahkeme tarafından şu cümlelerle ifade özgürlüğüne ve anayasaya aykırı bulunmuştu: “Hatalı bilgiler içeren ifadeler özgür tartışma ortamının kaçınılmaz bir sonucudur ve bu ifadeler dürüstlükle sarf edilmişse korunmalıdır. İfade özgürlüğü için gerekli nefes alanı ancak böyle korunur.”
Mahkemenin 60 sene önce verdiği bu karar ABD’de en geniş biçimde korunan ifade özgürlüğünün en temel taşlarından biri. Bugün ise o temel taşlar sallantıda. Mahkeme jürisi Fox’u haklı bulur ve seçim hilesi iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirtirse sistematik bir şekilde söylenen ve doğru olmadığı kanıtlanmış yalanlarla demokratik tartışma ortamının kirlenmesine vesile olmakla suçlanacak; Fox’u haksız bulursa “neyin doğru, neyin yanlış olduğunun pek belli olmadığı” bir dönemde medya organlarına oto sansür uygulanmasına sebep olmakla suçlanacak.
New York mahkemesi jürisinin nasıl bir karar vereceğini kestirmek de hangi cümlelerin ifade özgürlüğü hangisinin cezaya tâbi iftira olduğunu değerlendirmek de zor. ABD uzun yıllar boyunca bu tartışmaları, ifade özgürlüğünün kapsamını en geniş şekilde tutarak öteledi. Fakat Trump’ın sözleri ve sistematik söylemi nedeniyle Kongre’nin basıldığı, Trump’ın avukatlarının Fox’ta verdiği demeçler nedeniyle Dominion şirketinin sözleşmelerinin iptal edildiği ve ABD’nin ciddi bir kutuplaşmanın içerisine girdiği bir dönemde bu tartışmanın daha fazla ötelenme şansı da kalmadı.
Bu nedenle bugün başlayan Dominion v. Fox davası ABD’deki en önemli gündemlerden biri olacak. Mahkemenin vereceği karar, ifade özgürlüğü içtihadını, kamusal alanın, demokratik tartışmanın sınırlarını bir kez daha belirleyecek.
Verilen karardan öte, siyasi argümanlar ön plana çıkacak, iki taraf da hukuku karşı tarafı dövmek için kullanılan bir sopa olarak gördüğü için çıkan kararı kendi eline sopa yapamadığı zaman öfke nöbeti geçirecek, karara tepki gösterecek.
Zira birbirini boğazlayan toplumlarda, hukuk asla siyasetten azade değil.