Afganistan ve Pakistan’dan Türkiye’ye ve Batı’ya göç etmek isteyenler için en önemli kavşak olan Van’ın İran ile olan 294 km uzunluğundaki sınır hattı, sahip olduğu iklim koşulları ve sarp dağlarıyla bir ölüm tarlası mahiyetinde.
Göçmenlerin transferini gerçekleştiren insan kaçakçılarının güvenlik güçlerine yakalanmamak uğruna göze aldıkları riskler sonucu oluşan kazalarda hayatını kaybeden, kapasitesinin çok üstünde bindirildikleri araçlarda havasızlıktan ölen, kurşunların hedefi olan veya Van Gölü’nde boğulan göçmenler, görevliler tarafından hastane morglarına götürülüyor ve 15 günlük süre içerisinde cenazesi teslim alınmazsa kimsesizler mezarlığına gömülüyor.
Merasimlerden uzak ve çoğunlukla ceset torbalarıyla defnedilen göçmenlerin mezar taşlarına düzensiz yazılarla haklarındaki bazı bilgiler yazılıyor.
Mezar taşlarının üzerinde göçmenlerin nerde ve ne zaman öldüğüne ilişkin kısa bilgiler ve sayı numaraları yer alıyor (Seyrantepe Mezarlığı)
1992 yılında defin işleminin başladığı ve genişçe bir arazi üzerine kurulu mezarlıkta onlarca göçmen defnedilmiş durumda.
Mezarlıkta, çevre sakinlerinin gömüldüğü; rengarenk çiçeklerin ekildiği, sulama ve bakımı sık sık yapılan , parlak mermer taşların yer aldığı düzenli bir bölüm daha var.
İki mezarlık arasındaki çelişki sanki ölümün herkesi eşitlemediğini anlatıyor gibi. İki yakadaki mezarlıklar gün geçtikçe doluyor, birbirine doğru yaklaşıyor.
Seyrantepe Mezarlığı’nda yatanlardan biri de dört buçuk yaşındaki Zehra.
Ailesi ile birlikte Ankara’ya gitmek isterken Bitlis’te geçirdikleri trafik kazasında ölmüş.
Annesi Nergiz Mühsini de aynı kazada yaralanmış.
4 yıl önce Afganistan’ın Gazni vilayetinden çıkan Mühsini ailesi kızlarını gömdükten sonra bir daha Van’dan ayrılamamış.
Anne Mühsini kazayı unutamıyor:
“İran’dan Türkiye’ye geldik. 15 gün xapgahta (Kaçakçıların göçmenleri toplu olarak beklettiği evlerin Farsça karşılığına deniliyor) kaldık. Sonrasında burada bizi alan kaçakçılar İran’daki kaçakçıların kendisine para göndermediğini söyledi ve bizi gruptan attı. 15 gün parkta kaldık. Polis yakaladı ve otogara götürdü. Sonra bir Afgan bizi gördü evlerine götürdü, iki gün onlarda kaldık. Yakınlarımıza ulaşıp borç para aldık. Yeniden bir kaçakçıyla anlaşıp Ankara’ya gitmek istedik. Bindirildiğimiz dolmuş Bitlis’te kaza yaptı.”
Yaşanan kazada Zehra ağır yaralanıyor. Önce Bitlis’te devamında da Van’da tedavi görüyor. 15 gün hastanede kalan Zehra hayata veda ediyor. “Öldüğünde dört buçuk yaşındaydı. Kızım çok güzeldi. Simsiyah gözleri vardı. Çok da akıllıydı ‘’
Görevliler aileye danışmadan küçük Zehra’yı Seyrantepe Mezarlığı’na gömmüşler. Sadece baba Hadi eşlik edebilmiş gömme işlemine. O an orada dua edemediğini söylüyor Nergiz Mühsini.
Mühsini, bu yüzden hala mezarlığa gidemediğini söylüyor: “Mezarlığa gidemiyorum. Kendime gelemiyorum orayı gördüğümde. Kızıma mezar taşı yaptırmak istiyorum, bunun için para biriktiriyorum. Bir kızım öldü, diğer kızım engelli. Uyku uyuyamıyorum. Uyumak için ilaç alıyorum. İlaçlara müptela olmuşum. Dayanacak takatim kalmamış artık.”
Bu cümleden sonra anne Nergiz’in gözleri ıslanıyor, kelimeler ağırlaşıyor ve ara veriyor konuşmaya. Tercümanlığımızı yapan bir diğer kızı Zeynep’in de gözleri doluyor…