Anayasa Mahkemesi, Zühtü Arslan’ın 12 yıllık üyelik görevinin dolması üzerine “Zühtü Arslan’a Armağan” adlı iki ciltlik bir kitap yayımladı. Kitapta Arslan’ın çeşitli kararlardaki karşı oy yazıları ve konuşmalarının yanı sıra mesai arkadaşları ile dostlarının da Arslan’ın görev yaptığı yıllarda Anayasa Mahkemesi’yle ilgili yazıları da yer aldı.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in de kitapta, “Anayasa Mahkemesi’nin İki Dönemi: Yasakçı Zihniyetten Özgürlükçü Paradigmaya Doğru” başlıklı yazısı yayımlandı.
Anayasa Mahkemesi’nin karar verme mekanizmasında, kurulduğu ve uzun yıllar devam ettiği istikametten farklı olarak olumlu bir dönüşüm yaşandığını 2007’deki “367 kararı” gibi örnekleri de hatırlatarak anlatan Tekin, şöyle yazdı:
“Kuşkusuz ki Anayasa Mahkemesi’nin kuramsal, kurumsal ve aktörler düzeyindeki dönüşüm süreci, Türkiye’nin hem nicel hem de nitel göstergeler açısından gelişmesini sağlayan insan hakları odaklı ve demokratik temelli kalkınma programının yargısal alandaki tezahürü olarak yaşanmıştır. Bu süreç; AK Parti iktidarlarının tamamına yayılan genel bir yönelim olarak ekonomiden siyasete, eğitimden sağlığa, gençlikten spora, adaletten kültüre dek hemen her alanda kendisini hissettiren hak ve özgürlük temelli bir anlayışın oluşmasına imkân tanımıştır.”
“Planlama aşamasında kalan Ayışığı ve Sarıkız girişimleri…”
Tekin, AK Parti dönemindeki demokratikleşme adımlarının karşısına çıkan engellemelerden bahsederek şöyle devam etti:
“Türkiye’nin yarım yüzyılı aşkın demokrasi deneyimine musallat olan militarizmin sivil siyaset alanındaki tahakkümünü sona erdirerek tam ve ileri demokrasi idealini gerçekleştirme amacına odaklanan bu sürecin ‘tedricî’ vasfıyla izahını gerekçelendirmek için kullanılacak ana nedeni, yerleşik paradigmanın değişimini engellemeye dönük statükocu direnç olarak ifade etmek mümkündür. AK Partinin iktidara geldiği ilk günden başlayarak devam eden bu statükocu direncin askerî, sivil ve yargısal alanda tezahür ettiği çok sayıda somut örnek bulunmaktadır. Planlama aşamasında kalan Ayışığı ve Sarıkız girişimleri, sivil iktidara dönük andıç niteliğindeki 27 Nisan e-muhtırası ve nihayetinde 15 Temmuz 2016 tarihindeki fiilî darbe teşebbüsü statükocu direncin askerî alandaki yansımalarıdır. Siyasal tarihimize ‘Cumhuriyet Mitingleri’ ve ‘Gezi Parkı olayları’ olarak geçen ve zamanla toplumsal kalkışma hareketlerine dönüşen hadiseler de statükocu direncin sivil alandaki mücadelesine denk düşmektedir. AK Partinin kapatılma davası ve 17-25 Aralık girişimleriyle örneklendirebileceğimiz süreçleri ise yargısal alandaki direnç ve bir nevi darbe teşebbüsleri olarak nitelendirmekte bir beis yoktur.
Tabii militarist anlayış ile sivil siyaset arasında yaşanan asimetrik mücadeleleri içeren tüm bu süreçler, geniş toplumsal kesimlerin desteğini arkasına alan siyasal iktidarın kararlı ve cesur duruşu sayesinde halkın meşru iradesi lehine sonuçlanmış ve Türkiye geri döndürülemez bir şekilde demokrasi rotasına girmiştir. Türkiye’nin yeni rotası, yukarıda da izah edildiği gibi yalnızca hükûmetin siyasal ve ideolojik yönelimlerinden kaynaklanan konjonktürel bir tercih değil, aynı zamanda kitlesel düzeyde karşılık bulan ve devlet kurumlarının dönüşümünü de ihtiva eden bütüncül bir zihniyet dönüşümüne tekabül etmektedir.
Söz konusu zihniyet dönüşümünün en belirgin şekilde yaşandığı kurumların başında ise Anayasa Mahkemesi gelmektedir.”
“HDP davası, kapatmayı son çare olarak düşünen bir anlayış içinde görülmeye devam etmektedir”
Yazısının devamında Anayasa Mahkemesi’nin dönüşümünde üye sayısı değişikliği gibi yapısal değişiklikleri açıklayan Tekin, sürmekte olan HDP’nin kapatılma davasıyla ilgili de şöyle yazdı:
“Anayasa Mahkemesinin 2010 yılını müteakiben başlayan bu yeni döneminde herhangi bir siyasi parti kapatılmadığı gibi elan devam eden Halkların Demokratik Partisi (HDP) davası da büyük bir titizlikle ve davanın görülme süreci herhangi bir hak ihlaline sebebiyet vermeyecek ve kapatmayı son çare olarak düşünen bir anlayış içinde görülmeye devam etmektedir.”