Önce bazı HDP’li isimlerin açıklamaları, sonra HDP tarafından Öcalan’ın tecridinin kaldırılması talebiyle Türkiye genelinde yapılan Gemlik yürüyüşleri ve son olarak Abdulkadir Selvi’nin yazısında Öcalan ile görüşmeye bir HDP’li ismin ya da avukatlarının gönderilebileceği kulisi… Siz tüm bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Saydığınız bütün bu adımların başlangıcına Erdoğan’ın Ocak ayında yaptığı “Demirtaş Öcalan’a hesap verecek” açıklamasını koymak gerekir. Saydıklarınızı ve arada atılan başka adımları, illa bir başlangıç tayin etmek gerekecekse, Ocak ayında başlayan sürecin bir parçası olarak görüyorum. Bu süreç de başka hiçbir şeyle değil, yaklaşan seçimlerle ilgili. İktidar Kürt meselesiyle ilgili bir şeyler yaparak, merkezinde Öcalan’la görüşmenin olduğu bazı adımlar atarak seçim sonuçlarını Erdoğan lehine değiştirmenin peşinde. Gemlik yürüyüşü gibi işlere de Kürt siyaseti bu adımlara karşı kendi adımlarını atıyor diye bakıyorum.
Meselenin esasını seçimlerle ilgili hesapların oluşturduğu şuradan belli. Bütün kamuoyu yoklamaları muhafazakâr Kürtler yeniden AK Parti’ye çekilemezse ve HDP’li Kürtler de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin muhtemel ortak adayını desteklerse işlerin Erdoğan açısından sona geldiğini gösteriyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın ideal olarak iki şeye ihtiyacı var: Muhafazakâr Kürtlerin yeniden desteğini alabilmek ve HDP’li Kürtlerin de en azından büyükçe bir kısmının muhalefetin adayına destek vermesinin önüne geçmek. Bütün bu işleri yapabilmek için HDP’yi kriminalize etmekten HDP’nin üzerindeki baskıyı artırarak tabanı üzerindeki hegemonyasını zayıflatmaya, muhafazakâr Kürtlerce çekip çevrilen kültürel faaliyetleri desteklemekten HDP’yle muhalefet arasına mayınlar döşemeye, envai çeşit araç zaten kullanılıyor. Ancak altın vuruşun Öcalan’ı sahneye alarak yapılmasına çalışılacağı anlaşılıyor. Selvi’nin yazdıkları kamuoyunu bu işlere hazırlamanın adımıysa, ki muhtemelen öyledir, yakında Öcalan’ın işlerin gidişatına dair değerlendirmelerini duymaya başlayabiliriz.
Ancak burada iktidar açısından büyükçe bir açmaz var. Öcalan’ın 2019 seçimlerinde olduğu gibi sadece seçim sonuçlarını etkilemeye matuf bir şekilde devreye alınması işe yaramayacaktır. 2019’da yapıldığı için aynı değerlendirme hatası bir kez daha yapılmaz diyemem ama Erdoğan açısından da Öcalan açısından da aynı hatayı iki kez yapmak pek mantıklı olmaz. Bu da şu demek: Öcalan’ın devreye girmesi bir biçimde devletin Kürt meselesi siyasetinde yeni bir faza geçilmesiyle ilişkili olmak durumunda. Öcalan’ın devreye girmesi ancak bu türden bir sürecin önünü açabilecekse iktidarın ömrünü de uzatabilecek sonuçlara yol açabilir. Burada da soru şu: Erdoğan Kürtlerin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet lehine etkili olma eğilimlerini değiştirebilecek mahiyette bir faz değişikliğine gidebilir mi ya da yapılacak faz değişikliği Kürtlerin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet lehine etkili olmaları eğilimini değiştirebilecek mahiyette olabilir mi? Hem seçimler zamanında yapılacak bile olsa önümüzde az zaman olduğu için ama hem de Erdoğan’ın ve devletin bildik yatkınlıklarını düşününce sözünü ettiğim mahiyette bir faz değişikliğinin olabileceğini söylemek zor.
Durum buysa eğer, Öcalan’ı devreye alarak içeriği ve nereye uzanacağı belirsiz bir süreç başlatılacaktır diye düşünüyorum. Bu türden bir belirsizlik sayesinde Kürt siyasetinin ve HDP’nin dengesinin bozulmaya çalışılacağını, cumhurbaşkanlığı seçimleri günü gelip çattığında Kürtlerin bütünlüklü bir karar almalarının zorlaşacağı bir ortamın yaratılmaya çalışılacağını düşünüyorum. Keza, aynı belirsizlik üzerinden HDP’yle muhalefet arasındaki ilişkilerin bozulmaya çalışacağını sanıyorum. Sözünü ettiğim türden içeriği belirsiz, ucu açık görünen bir sürecin konuşulmasıyla beraber muhalefet içinden HDP’yle zaten kuvvetli olmayan ilişkilerini sarsacak jestler gelebilir. Bu da HDP’nin muhalefetten tarafsız alana doğru kaymasını kolaylaştırabilir.
Siz -bir görüşme yapılması halinde- Öcalan’dan HDP’ye ve Kürtlere yönelik nasıl bir mesaj bekliyorsunuz?
Dediğim üzere iktidar açısından esas mesele HDP’li Kürtlerin muhalefet saflarında kalması durumuna son vermek, HDP’li Kürtlerin Erdoğan’ı desteklemelerini sağlamak değil ama bir biçimde ara bölgeye geçmelerini, tarafsız kalmalarını temin etmek. Öcalan’ın açıklamasının buna yol açmasını isteyecekleri muhakkak. Daha doğrusu bu türden bir içeriğe sahip olmayacaksa Öcalan’la görüşmenin önünü açmalarını beklemek doğru olmaz. Herhalde Öcalan’la görüşmenin önü tecride son vermek için açılıyor değil. Öte yandan, herhalde hem Öcalan, hem de aklını iyice yitirmediyse eğer iktidar ya da devlet, seçim sonuçlarını etkilemeye çalışmakla sınırlı bir açıklamanın işe yaramak bir yana ters tepebileceğini tahmin ediyordur. Dolayısıyla, açıklamanın bir biçimde Kürt meselesine, çatışmasızlık işlerine hatta Suriye’deki vaziyete dokunmasını beklemek gerekir.
Burada esas mesele şu: başlatılması muhtemel inisiyatif Kürt meselesinde yeni bir faza geçilmesi işinde ne söyleyerek, ne vaat ederek ya da ne yaparak seçimlerin iktidar lehine seyretmesini sağlayabilir. Burada da tahminim bu işlere dair bir tür belirsizliğe sığınılmaya çalışılacağı ve bu belirsizlik üzerinden bir yandan HDP’nin seçmeni üzerindeki hegemonyasının zayıflatılmaya, bir taraftan da HDP’yle muhalefet arasına yeni mayınlar döşenmeye çalışılacağı şeklinde. Öte yandan, devletin, iktidarın hesabının bu olacağı, başlaması muhtemel süreci buraya yönlendirmeye çalışacağı Öcalan tarafından da HDP tarafından de biliniyor olacaktır. Onlar da muhtemelen bu süreci bir yandan devleti gerçek bir çözüme zorlamak, beri yanda da muhalefet karşısındaki ‘değerlerini’ artırmak üzere kullanmaya çalışacaklardır.
İstanbul seçimlerinden önce de Öcalan’dan bir mektup okunmuştu fakat etkisi çok tartışılmıştı. Sizce Abdullah Öcalan’ın gerek HDP üzerinde gerekse Kürt halkı üzerinde etkisi -içerisinde bulunduğu şartlar da göz önünde bulundurulduğunda- azaldı mı?
İstanbul seçimlerinin hemen öncesinde açıklanan mektuba rağmen Kürt seçmenlerin İmamoğlu’nu desteklemeye devam etmesinden Öcalan’ın etkisinin azaldığı sonucunu çıkarmak doğru olmaz. Ancak şunu söyleyebiliriz: Öcalan’la birlikte HDP, Demirtaş ve Kandil bunların hepsi Kürt siyasetinde büyük öneme sahip. Aslında bu dediğim bugün ya da 2019 sonrasında ortaya çıkan bir sonuç da değil, çözüm süreci, ardından yaşananlar, 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleri, Kürtlerin de dahil olduğu toplumsal hayatın dönüşümü vs. hepsi birlikte bugün karşımıza çıkan sonucu oluşturmuş durumda. Öcalan’la birlikte Demirtaş, HDP ve Kandil de Kürt siyasetinde önemli aktörler. Dolayısıyla da Öcalan Kürt siyaseti üzerinde etkili bir aktör olmaya devam ediyor ama bu etki diğer aktörler hilafına, onlar olmaksızın her halükârda çalışacak bir etkidir demek doğru olmayabilir.
HDP içerisinde iktidara daha muhalif kalma taraftarı odaklar olduğu da biliniyor. Örneğin Mithat Sancar’ın ya da Selahaddin Demirtaş’ın açıklamaları daha çok bu çerçevede oluyor. Sizce Öcalan’dan gelebilecek bir üçüncü yol çağrısı Kürt siyasetinde bir bölünmeye yol açabilir mi?
HDP içerisinde iktidara yakın durmayı öneren kimse yok. İktidarın karşısında konumlanmakla ilgili olarak HDP içerisinde bir ayrışma yok görebildiğim kadarıyla. Ancak şu var: muhalefet, iktidarın her türden gadrine maruz kalmasına ve seçimlerin kazanılmasında anahtar rolünü oynayacağı belli olmasına rağmen HDP’nin maruz kaldıklarına kayıtsız kalıyor ve oynayabileceği role denk düşen bir kıymet vermiyor HDP’ye. Dolayısıyla HDP içerisinde “muhalefetin bu tutumuna rağmen muhalefet dairesinde kalınıp, muhalefetin cumhurbaşkanı adayı her kim olursa olsun desteklensin” ve “muhalefet HDP’yi hesaba katmazsa, Erdoğan da muhalefetin adayı da desteklenmesin” şeklinde bir ayrışma olabilir.
Ancak burada da şimdiye kadar alınan tutumlar, yapılan açıklamalar bir ayrışma olmasının, olsa bile ayrışmanın kuvvetli olmasının pek de muhtemel olmadığını gösteriyor. HDP, aday ve 2023 sonrası programın tayininde muhalefet tarafından hesaba katılmazsa muhalefetin adayını desteklemeyeceğini açık etmiş durumda. Bu beyana rağmen muhalefet mevcut tutumunu sürdürürse, ki sürdürebileceğini sanmıyorum, HDP oylarına ihtiyaç olmadan seçimleri kazanacağı güvenine sahip demektir. Çünkü, muhalefet bu dediğim şekilde davranırsa seçim günü gelip çattığında HDP’nin alacağı resmi karar şimdiye kadar yapılan açıklamalara paralel olur ve bu olursa da HDP tabanının az bir kısmı alınan bu kararla uyumlu olmayan tercihler yapar.
Hülasa, üçüncü yolun Öcalan tarafından önerilmesine gerek yok, muhalefet tutumunu değiştirmezse üçüncü yol görebildiğim kadarıyla HDP’nin resmi çizgisi. Dolayısıyla, HDP’nin genel siyasi istikamet olarak üçüncü yolda kalacağı zaten malum ama cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de üçüncü yolda kalırsa, bu Öcalan istediği için değil muhalefet ikinci yolda HDP’ye yer açmadığı için olacaktır.
Bir yandan bu gelişmeler yaşanırken bir yandan da farklı illerde pek çok HDP’liye operasyonlar yapılıyor, gözaltılar oluyor, Suriye’deki Kürtlere yönelik bir operasyon hazırlığı var, Diyarbakır’da da 21 gazeteci gözaltına alındı ve 16’sı tutuklandı. Burada bir çelişki yok mu? İktidar/devlet sizce ne yapmak istiyor?
Siyaset her zaman çelişkili süreçlerin bir aradalığına sahne olur, o açıdan büyük bir mesele olduğunu düşünmüyorum. Ama zaten Öcalan merkezli bir süreç başlarsa buradan bütün atmosferin yenilenmesini, HDP’lilere ve Suriye Kürtlerine yönelik sıkıştırmanın son bulmasını beklememek lazım. Başlayacak şey muhtemelen epey belirsiz ve gelgitli bir şey olacaktır, bu belirsizlik ve gelgitler içerisinde de sözünü ettiğiniz türden ‘uyumsuz’ görünen şeyler de olacaktır. 2009-2015 arasında da öyle olmuştu.
Siz altılı masanın Kürt meselesindeki tutumunu nasıl buluyorsunuz? Sizce muhalefet, bu seçim sürecinde Kürt meselesi konusunda iktidarın gerisine düşebilir mi?
Altılı masanın parlamenter sistem önerisi ve ardından Ahlatlıbel Toplantısında açıkladığı metinler muhalefetin Kürt meselesinde geniş olmasa da, iyi kötü demokratik bir perspektife sahip olabileceğini gösteriyor. Ancak burada meselemiz şu: bu iyi kötü demokratik perspektif Kürtlerce zayıf bulunuyor ve ancak mevcut iktidar 2015’ten beridir yoğun bir baskı siyaseti uyguladığı için “eh işte, iyi gibi” görünüyor. Üstelik muhalefetin iktidara gelebilmesi için Kürtlerin ve HDP’nin desteğine ihtiyacı var. Oysa HDP’ye ve Kürt meselesine karşı tutumu bu ihtiyaca denk düşmüyor. Tabii ki muhalefetin parçalı yapısı, bileşenlerinden İYİ Parti’nin bu meselede alabileceği tutumun sınırları vs. bilinmez şeyler değil. Ancak buna rağmen muhalefet, hem HDP’ye hem de Kürt meselesine dair tutumu itibarıyla meselenin doğasına denk düşen bir perspektif geliştirebilmiş değil. Kılıçdaroğlu CHP’si kendi geçmişine kıyasla önemli adımlar atmış olmakla ve muhalefetin 3 muhafazakâr bileşeni bu meselede Türkiye ortalamasının epey üzerinde şeyler söylemesine rağmen genel olarak baktığımızda durum bu.
Bu hal de, olur da iktidar seçimler öncesinde Öcalan’ı devreye alarak yeni bir süreç başlatıyoruz işaretini verirse muhalefetin ne yapabileceği konusunda insanı endişeye sürüklüyor. Bu türden bir durumda DEVA, Gelecek ve SP muhtemel savrulmaları engellemeye çalışacaktır ama İYİ Parti ve CHP içerisinde bir kesimin bu işlerdeki ezberlerine dönme ihtimali de zayıf değil. Ancak burada da hem Kılıçdaroğlu’nun hem de Akşener’in bu bildik ezberlere dönmek türünden bir basiretsizliğe onay vermeyeceklerini düşünüyorum. Onay verirlerse zaten iktidarın beklentilerine uygun bir biçimde davranmış ve HDP’li Kürtlerin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üçüncü yolda kalmalarının önünü açmış olurlar.