Ana SayfaAile hekimleri Covid-19 salgını sırasında neler yaşıyor?

Aile hekimleri Covid-19 salgını sırasında neler yaşıyor?

 

BBC Türkçe'ye konuşan aile hekimleri, en büyük sorunlarının malzeme tedariğinde olduğunu söylüyor.

 

Adını gizli tutan İstanbul'dan bir aile hekimi, Sağlık Bakanlığı tarafından gönderilen maskelerin çok az sayıda olduğunu, kendilerine malzeme alımı için her ay verilen cari gider bütçesinin de koruyucu ekipman fiyatlarındaki artış nedeniyle yetersiz kaldığını anlatıyor:

"Bize 4 bin liralık bir cari gider bütçesi veriliyor, koruyucu ekipman dahil tüm ihtiyaçlarımızı o bütçeyle karşılıyoruz. Fakat koruyucu ekipman fiyatları arttıktan sonra bu bütçe yetmez oldu. Özellikle maskeleri piyasada da bulamaz olduk.

 

"Biz haftada iki kutu harcarken devlet iki hafta için bir kutu gönderdi. Siperlik yollamadılar, onu gönüllü olarak üretenlerden aldık.

 

"Pozitif olduğundan şüphelendiğimiz hastalarla temas ederken kullanmamız gereken N95 maskerlerinden ise iki tane gönderdiler. Bir tane tulum gönderdiler, onu da saklıyoruz çok acil bir durum olursa diye. Oysa en azından her gün yeni bir tulum giymemiz gerekir."

 

Halk dayanışması

 

Bakanlığın kendilerine gönderdiği koruyucu ekipman sayısının yetersiz olduğunu söyleyen doktor, mahallelerinde HDP'li kadınların evlerinde cerrahi maske üretip sağlık kuruluşlarına dağıttığını, o sayede biraz maske alabildiklerini anlatıyor ve ekliyor:

 

"Halk dayanışması devletten daha etkili çıktı."

 

Öte yandan aile sağlığı merkezine gelen hastalara dağıtabilecekleri kadar maskeleri yok. Kendi çalıştığı merkezin iki doktor bulunduran küçük bir aile sağlığı merkezi olduğunu söyleyen doktor, aile sağlığı merkezlerinin fiziksel bir standardı bulunmadığını vurguluyor.

 

Bu nedenle hastalar aile sağlığı merkezine girmeden önce şikayetlerini soruyorlar ve koronavirüs şüphesi varsa hastayı diğer hastaların yanına göndermeden inceliyorlar:

"Triyaj dediğimiz bir yöntem uyguladık. Hastanın ateşini kapıda ölçüyoruz, ateşi varsa bir paravanın arkasına alıyoruz. İçeri her hasta girdiğinde maske takıyoruz."

 

Duruma göre hastaneye gitmesini tavsiye ediyor veya ambulans çağırıyorlar.

 

Telefon yükü

 

Doktor, salgınla birlikte hem iş yükünün arttığını, hem de şekil değiştirdiğini söylüyor:

"Başlangıçta çok fazla hastanın geldiği bir dönem oldu. Sonrasında insanlar zorunlu haller dışında gelmeyi bıraktı. Fakat telefon üzerinden hasta takibi başladı. Her gün çok sayıda hastayı ve temaslı kişiyi aramamız gerekiyor, her gün arayıp 'Ateşin var mı, öksürüğün var mı' diye sormamız gerekiyor. Bu da saatler sürebiliyor.

 

"Ayrıca İçişleri Bakanlığı bir genelge göndererek bölgemizdeki 65 yaş üstü herkesi 10 günde bir aramamızı talep etti. Yalnızca bende 400'den fazla hasta var. Haftada 7 gün arasam günde 60 telefon yapıyor. Her biriyle 5 dakika konuşsak günde 5 saatimi buna ayırmam gerekecek. Bu altından kalkamayacağımız bir iş yükü."

 

"Diğer yandan, başka şikayeti olan hastalara zorunlu olmadıkça telefonla iletişime geçmelerini söylüyoruz. Bir de onların telefon trafiği oluyor."

 

Aile hekimi, sağlık çalışanlarına düzenli koronavirüs testi yapılmamasından şikayetçi.

 

Bir diğer şikayeti de hastalara dair bilgi paylaşımında sorun olması. Test yaptıran bazı hastalara sonucunun negatif çıktığının söylendiğini fakat E-Nabız sisteminde hastanın pozitif gözüktüğünü belirten doktor, bu karışıklığın işlerini zorlaştırdığını aktarıyor.

 

TTB: Aile hekimliğinin önemi bir kat arttı

Ankara'da aile hekimliği yapan Türk Tabipleri Birliği Aile Hekimliği Kolu Başkanı Filiz Ünal, birinci basamak sağlık hizmetlerinin her zaman önemli olduğunu fakat salgın dönemlerinde öneminin bir kat arttığını söylüyor.

 

Dünyada koronavirüsle mücadelede başarılı olarak gösterilen ülkelerde birinci basamak sağlık hizmetleri üzerinden bir planlama yapıldığını belirten Ünal, Türkiye'nin planlama yapma konusunda eksikleri olduğunu söylüyor.

 

Ünal bu süreçte bakanlıkla görüşmek istediklerini fakat bakanlığın kendileriyle görüşmediğini anlatıyor ve "Biz de her hafta bakanlığa mektup yazıyoruz. Şeffaflık talep ediyoruz. İl pandemi kurullarında tabip odalarının yer alması gerektiğini söylüyoruz" diyor.

 

Planlama eksikliği nedeniyle aile hekimleri olarak, ikinci basamak sağlık hizmetlerine yönlendirilmesi gereken hastaları hangi hastanelere yönlendireceklerini bilemediklerini aktaran Ünal, "Şu an salgın bir miktar yönetilebiliyorsa, bu sağlık emekçilerinin özverili çalışması sayesinde oluyor" diyor.

 

'Pozitif vakalar diğer hastalarla birlikte rapor almaya geliyor'

 

Aile sağlığı merkezinde şüpheli hastaları 112'ye yönlendirmek veya örnek alınması için ekip çağırmak istediklerinde bunun iki saate kadar zaman alabildiğini anlatan Ünal, pozitif hastalarla riskli hastaları aile sağlığı merkezlerinde ayırmak için basit önlemler alınabileceğini fakat Sağlık Bakanlığı'nın önerilerini dikkate almadığını anlatıyor:

"Merkezlerimizde sabahları 8-10 saatleri arasında kan alımı yapılıyor. Biz o iki saati gebelere ve bebeklere ayırıp kan alımını 10-11 arası yapmak istiyoruz. Fakat bakanlık böyle bir düzenlemeye gitmiyor.

 

"En büyük sorunlarımızdan biri de raporlar. Pozitif çıkan ve 14 gün dinlenmesi gereken kişilere acildeki hekimler iki gün, işyeri hekimleri de iki gün rapor verebiliyor. Bu süreyi tamamlayanlar rapor almak için aile hekimlerine gidiyor. Sabah 8'de kapıda bebekler, gebeler ve pozitif hastalar aynı anda bekliyor. O zaman bu kişiler aile hekimliğini de enfekte ediyor. Bunun değişmesi lazım. Pozitif tanısı koyan ilk doktor 14 gün rapor verebilmeli."

 

Aile hekimlerinin eksik ekipmanla hizmet vermeye çabaladığını aktaran Ünal, iki hafta önce İzmir'de testleri pozitif çıkan birinci basamak sağlık çalışanlarının sayısının 80 olduğunu belirtiyor ve bu sayının artması durumunda sistemin çökebileceği uyarısında bulunuyor.

 

 

Eve virüs taşıma korkusu

İstanbul'daki bir diğer aile hekimi ise, ekipman eksikliği yaşadıkları bir dönemde koronavirüse yakalanan bir hastasıyla teması olduğunu anlatıyor:

"Koronavirüs vakaları ilk görülmeye başladığında yeterli koruyucu ekipmanımız yoktu. Hastaya ilk sorumuz 'Yurtdışından veya umreden geldiniz mi, gelenlerle temas ettiniz mi' oluyordu. Bir yurtdışı geçmişi veya teması yoksa daha rahat oluyorduk ve elimizdeki az sayıdaki ekipmanı kullanmıyorduk.

 

"65 yaş üstü insanlara zatürre aşısı yapılması tavsiye edilmeye başlandığında bir hastam aşıya gelmişti. Aşıyı yaptık, iki gün sonra boğaz ağrısı başladı, boğaz muayenesi yaptım. O akşam hastanın ateşi çıkmış, ateşi var diye düşünüp önemsememiş. Üç gün sonra beni aradı, 112'yi aramasını söyledim. Özel bir hastaneye gidiyor, test yapılıyor, testi negatif çıkıyor fakat akciğerli tomografide pozitif bulgusu görülüyor.

 

"Bu durumu bağlı olduğum kuruma bildirdim, test yaptırmak istedim fakat yapılmadı, semptom takibine alacaklarını söylediler."

 

Pek çok kişinin semptom göstermeden de bulaşıcı olabildiğini hatırlatan doktor, evde diyabet hastası eşine ve çocuğuna virüs bulaştırmaktan korktuğunu anlatıyor:

"Cerrahi maske takarak hastalara bakmaya devam etmemi, iki metre uzaktan muayene etmemi söylediler.

 

"Evde de eşimden ve çocuğumdan uzak durmamı, maske takmamı istediler. 14 gün tedirgin bir süreç geçirdim. Şu anki aklım olsa zorla test yaptırırdım kendime, özelde veya devlette."

 

İnternetten yüksek fiyatla ekipman alımı

 

Doktor, yaşadığı bu olayın ardından hastaların önce hikayelerini dinlediklerini, ardından duruma göre önlem alarak muayene yaptıklarını söylüyor ve "Hastaları Covid pozitif olarak varsaymamız ve ona göre önlem almamız gerekiyor" diyor.

 

İnternetten çok fahiş fiyatlara tek kullanımlık ekipman aldıklarını aktaran doktor, bazı siparişlerinin iptal edildiğini, ihtiyaçları olan bazı ekipmanlara ulaşamadıklarını, bağışlar sayesinde bazı malzemeleri alabildiklerini anlatıyor ve ekliyor:

"Koruyucu tulumumuz hâlâ yok. Normal önlüğümüzü giyiyoruz, eve gelince tüm kıyafetlerimi yüksek derecede bol deterjanla yıkıyorum."

 

Aile hekimi, sahadaki gözlemlerine bakarak hastalığın tespit edilenden daha önce Türkiye'ye girmiş olabileceğini de söylüyor:

"Ocak ayından beri hastalarımızda ilginç bir şekilde hiç geçmeyen öksürük ve ateş şikayeti oluyordu. Viral enfeksiyonlardan sonra bir ay boyunca öksürük sürebiliyor, biz de öksürüğü buna, ateşi de domuz gribine bağlıyorduk. O dönem hiç test yapılmıyordu. Belki de koronavirüs Türkiye'ye tespit edilenden çok daha önce girdi."

 

Beş doktor, beş hemşire, iki sağlık çalışanı ve bir temizlik personelinin bulunduğu bir aile sağlığı merkezinde çalışan doktor, görece büyük olan merkezlerinde şüpheli vakalar için ayrı bir oda yapabildiklerini söylüyor.

 

Aile hekimi, sahada vaka sayılarındaki en büyük artışı umreye gidenlerin dönmesinden sonra gözlemlediklerini aktarıyor.

 

Sağlık Bakanlığı'nın "sağlık çalışanlarının döner sermayesinin tavandan verileceği" açıklamasının ardından kendi maaşlarının da arttığını düşünenlerin olduğunu fakat aile hekimlerinin hem maaşlarının artmadığını hem de masraflarının arttığını söyleyen doktor, aile hekimlerinin daha fazla önemsenmesi gerektiğini söylüyor:

"Aile hekimlerinin daha fazla önemsenmesi gerekiyor. Çok önemli bir sağlık hizmeti veriyoruz. Covid-19 hastalarını tedavi etmiyoruz ama bebeklerin aşılarını takip ediyoruz başka salgınlar olmasın diye, bunlar çok önemli. Gebelerimizi ve kronik hastalarımızı takip ediyoruz.

 

"Aile hekimliği önceden de önemliydi, şimdi daha önemli."

'Ekipmanları ütü ve ozonla dezenfekte etmeye çalışıyoruz'

 

Bursa'dan bir aile hekimi ise, koronavirüsün getirdiği iş yükü nedeniyle neredeyse hiç koruyucu hekimlik yapamadıklarını söylüyor.

 

Hastaları cep telefonlarından arayıp evde olup olmadıklarını sorduklarını belirten hekim, hastanın vereceği cevaba inanmaktan başka bir imkanları olmadığını, evde olmayanların tespit edilip yaptırım uygulanması kısmında eksiklikler olduğunu aktarıyor.

 

Sokaklarda topluca vakit geçiren gençlere de yeterince müdahale edilmediğini belirten doktor, bu durumun salgının yayılma hızını artırdığını ve bu yüzden sağlık sisteminin yükünün arttığını söylüyor.

 

"Ekipman konusunda ciddi bir hazırlıksızlık vardı, piyasadan çok yüksek fiyatlarla malzeme almamız gerekti.

"Bugüne kadar bize gönderilen N95 maske sayısı altı. Bunları mecburen bir eczacı arkadaşımızdaki ozon makinasında dezenfekte etmeye çalışıyorum. Bazı arkadaşlar ütüyle ısıtıp tekrar kullanıyorlarmış. Hazırlıklı bir ülkede bunlar olmamalıydı."

 

'Basit sağlık sorunları için gelmeyin'

 

Doktor, bu süreçte insanların basit sağlık sorunları için sağlık merkezlerine gitmemesi çağrısında bulunuyor:

"Bir bacak ağrısı kremi almak için kendilerini ve yakınlarını riske etmesinler lütfen. Bir ağrı kesici alıp evde otursunlar. Mide ilacı almak için bize gelmek yerine yediklerine dikkat etsinler hem kendilerini hem yakınlarını korusunlar."

 

Bursa'daki doktorun çalıştığı aile sağlığı merkezinde de hem hastalarında hem de bir personelde koronavirüs tespit edilmiş. Test sonucu negatif çıksa da tomografide pozitif olduğu anlaşılmış.

 

Aile hekimi, pozitif hasta veya iş arkadaşlarıyla temas etseler de test yaptıramadıklarını söylüyor.

 

İstanbul'daki aile hekimi gibi Bursa'daki hekim de diğer işlerini yapmayı imkansız kılacak kadar telefon trafiği yaratması nedeniyle "65 yaş üzerini 10 günde bir arama genelgesine" uymadıklarını anlatıyor:

 

"Bunu yapabilmek için başka hiçbir iş yapmamak gerekir."

 

BBC Türkçe'ye konuşan aile hekimlerinin ortak talebi, ekipman eksikliğinin bir an önce çözülmesi. Doktorlar, hastalanan sağlık çalışanlarının artması durumunda halka yeterli sağlık hizmeti verilememesinden endişeleniyor.

 Kaynak: BBCTürkçe

- Advertisment -