24 Nisan 1915’in 99. yıldönümünün anılacağı gün bir ilk yaşandı. İlk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı 1915’te ölenler için dokuz dilde taziye mesajı yayınladı.
Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 Nisan 2014’te yaptığı açıklamada, “Ermeni vatandaşlarımız ve dünyadaki tüm Ermeniler için özel bir anlam taşıyan 24 Nisan, tarihi bir meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması için değerli bir fırsat sunmaktadır” diyor ve zarif bir dille taziyelerini sunuyordu:
"Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla 20'inci yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz. (…) Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir (…) Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar."
O güne kadarki devlet politikasının ve resmi tarih anlatılarının tamamını yerle bir eden, oldukça cesur bir açıklamaydı. Nitekim Erdoğan sonraki yıllarda da 24 Nisan’a yönelik beyanlarda bulunmaya devam etti. 2015’te artık Cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı açıklamada şöyle diyordu:
“İnsanlığın en büyük felaketlerinden olan Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde de her milletten milyonlarca insan ebediyete intikal etti. Bu savaş sırasında, etnik ve dini kimliği ne olursa olsun, benzer şartlar altında hayatlarını yitiren Osmanlı vatandaşlarının tamamını da rahmetle ve hürmetle anıyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletini, bu acıları unutmadan ama bunlarla baş etmesini de bilerek kurmayı başardık.
Bugün de, huzur, barış ve kardeşlik temelinde daha güzel günlere ulaşmak için, etnik ve dini kimliğine bakmaksızın, tüm vatandaşlarımızla, dostlarımızla birlikte çalışıyor, mücadele ediyoruz. Yüz yıl önce, ortak vatanımızı işgal için dünyanın dört bir yanından gelenlerin torunlarını, bugün, savaşı lanetlemek, barışı ve dostluğu yüceltmek için Çanakkale’de coşkuyla ağırlayabilen bir kültüre sahibiz. Ermeni toplumunun geçmişte yaşadığı üzüntü verici hadiseleri bildiğimizi ve acınızı samimiyetle paylaştığımı bir kez daha ifade ediyorum.
Osmanlı Ermenilerinin dünyanın her yerindeki torunlarına gönül kapılarımızın sonuna kadar açık olduğunu da bilmenizi istiyorum.”
2015’teki açıklamada Birinci Dünya Savaşına hafif bir değinilip geçilmiş olmasına karşın sonraları bu vurgu bir nebze daha artacaktı. Bu bağlamda 2016’da yapılan açıklama şöyleydi [siyahlar benim, GA]:
"Birinci Dünya savaşının trajik koşullarında hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini anmak için toplananları selamlıyorum. Bugünkü törenin Osmanlı Ermenilerinin yaşadıkları acıların anlaşılması ve hatıralarının yad edilmesi için en anlamlı yer olan Türkiye’de bir kez daha yapılmasından memnuniyet duyuyorum. İnsani vazifelerin ihmal edilmediği, sevincin ve acının samimiyetle paylaşılabildiği Anadolu toprakları her şeyin önüne vicdan ve adalet anlayışını koyar. Tarih bilincimiz ve insanlık hukukumuz gereğince, Osmanlı Ermenilerinin hatıralarına sahip çıkmaya devam edeceğiz. Türklerle Ermenilerin bin yıla uzanan ortak yaşam kültürünü hatırlatmayı sürdüreceğiz.
Ortak tarihi ve benzer gelenekleri olan iki komşu halkı, nefret ve düşmanlık söylemleriyle birbirinden uzaklaştırmak isteyenlere ve tarihi siyasileştirenlere karşı dostluk ve barış hedefiyle çalışmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Bu düşünceyle ebediyete intikal etmiş Osmanlı Ermenilerini saygıyla anıyor, hayatta olan yakınlarına taziyelerimi sunuyorum. Ayrıca yaşamını yitirenleri, etnik ve dini kökeni ne olursa saygıyla anıyorum. Bu ortak acıyı paylaştığımızı bir daha hatırlatmak istiyorum.
Ülkemizde geçmişten bugüne katkıda bulunan tüm Ermeni vatandaşlarımıza da bu vesilesiyle teşekkür ederim."
2017’de yapılan açıklama da şöyleydi [siyahlar benim, GA]:
“Birinci Dünya Savaşı’nın zor şartlarında hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini bu yıl da saygıyla anıyor, torunlarına taziyelerimi sunuyorum.
Bölgenin iki kadim toplumu olarak Türkler ve Ermeniler bin yıldır omuz omuza yaşadıkları bu coğrafyada, ortak bir tarihi ve kültürü paylaşmıştır.(…) Yüzyıllarca sevinç ve tasada ortak iki halkın, geçmişin yaralarını sarması ve insani bağlarını daha da kuvvetlendirmesi hepimizin ortak amacıdır.
(…)
Bu vesileyle şu hususun altını özellikle çizmek isterim: Ülkemizdeki Ermeni cemaatinin huzuru, güvenliği ve mutluluğu bizim için özel öneme sahiptir. Tek bir Ermeni vatandaşımızın dahi ötekileştirilmesine, dışlanmasına, kendini ikinci sınıf hissetmesine tahammülümüz yoktur.
(…)
Bu düşüncelerle, yirminci yüzyılın başında yaşamını yitiren Osmanlı Ermenilerinin hatıralarını bir kez daha yâd ediyorum. Birinci Dünya Savaşı’nın sıkıntılı şartlarında hayatını kaybeden milyonlarca Osmanlı vatandaşına Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.
2018’de yayınlanan mesaj şöyleydi [siyahlar benim, GA]:
“(…) Sizlerden bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ortak geçmişimizi çarpıtarak tarihten kin, nefret ve husumet çıkarmaya tevessül edenlere fırsat vermemenizi istirham ediyorum. Bu düşüncelerle Birinci Dünya Savaşı'nda yitirdiğimiz Osmanlı Ermenilerini tekrar saygıyla yad ediyorum. Anma merasimine iştirak eden tüm vatandaşlarıma selam ve hürmetlerimi sunuyorum."
2019’da yayınlanan mesaj şöyleydi [siyahlar benim, GA]:
“Her imparatorluğun dağılma sürecinde olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde sınırları içerisinde ve komşu coğrafyalarda büyük insani krizler yaşanmıştır. Salgın hastalıklar, göçler, devlet otoritesinin zayıflaması sonucu artan çete ve silahlı grupların öncülük ettiği bozgunculuk eylemleri nedeniyle yitirdiğimiz diğer Osmanlı vatandaşlarına da Allah’tan rahmet diliyorum.
Ermeni toplumu, gerek Osmanlı İmparatorluğu gerek Cumhuriyetimizin yüzyıla yaklaşan geçmişinde çok kıymetli evlatlar yetiştirerek ülkemize büyük katkılarda bulunmuştur.(…) Ortak bir geleceği beraber inşa edebilmenin yolunun bir ve beraber olmaktan geçtiğine inanıyorum.
Bu itibarla, ortak geçmişimizi çarpıtarak tarihten kin, nefret ve husumet çıkarmaya tevessül eden çevrelere fırsat vermemenizi diliyorum. Bu düşüncelerle Birinci Dünya Savaşı’nda yitirdiğimiz Osmanlı Ermenilerini bir kez daha saygıyla yad ediyorum.”
Ve nihayet 2020’de yayınlanan mesaj [siyahlar benim, GA]:
“Dünya halklarına büyük acılar yaşatmış Birinci Dünya Savaşı'nın ağır şartlarında hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini saygıyla anıyor, torunlarına içten taziyelerimi iletiyorum. Bu vesileyle, bu acı dönemde yaşamını yitiren tüm Osmanlı vatandaşlarına Allah'tan rahmet diliyorum.
Ne surette olursa olsun tek bir vatandaşımızın dahi ötekileştirilmesine, inancından ve kimliğinden dolayı farklı muamele görmesine asla izin vermedik, vermeyeceğiz. Geçmişten yalnızca dostluk ve aynı yüksek insanlık ideali için güç alarak geleceği birlikte inşa etmek hepimizin ortak amacıdır.
Anadolu'nun bağrından doğmuş birlikteliğimizi görmezden gelerek tarihten husumet çıkarmaya çalışan çevreler hepimizin malumudur. Biz birlik, refah ve huzur dolu bir gelecek isterken ve bunun için çalışırken, niyeti başka olan çevrelere fırsat verilmemesi en önemli dileğimizdir.
Bu düşüncelerle Birinci Dünya Savaşı'nda yitirdiğimiz Osmanlı Ermenilerini bir kez daha saygı ve rahmetle anıyor, hepinize esenlikler diliyorum.”
* * *
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Patrikhaneye gönderdiği mesajdan birkaç saat evvel, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da 24 Nisan’a yönelik bir açıklamada bulundu [siyahlar benim, GA]:
“(…) Birinci Dünya Savaşı'nda yaşanan kayıplar, hepimizin ortak acısıdır. Tehcir ve tenkil kararı ile göç etmek zorunda kalan Ermeni vatandaşlarımızın hayatını kaybetmesi, Ermeni isyanlarında masum Anadolu insanlarının katledilmesi ve 1850 ila 1920 arasındaki göç ve savaşlarda beş milyona yakın Müslümanın hayatını kaybetmesi, ortak acımızdır. Acıları yarıştırmak yaralarımızı sarmaz. Küçük siyasi çıkarlar için Türkiye düşmanlığı yapanlar tarihi gerçekleri örtbas edemezler. Soykırım lobisinin husumet dili ne bugünümüze ne de yarınımıza katkı sağlar. 1973-1984 yılları arasında Asala terör örgütü tarafından katledilen Türk diplomatlarını asla unutmayacağımızı herkes bilmelidir. Bu vesileyle şehit diplomatlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
Soykırım yalanıyla ve siyasi hesaplarla Türkiye’ye zarar vereceğini sananlar yine yanılacaklardır. Türkiye Cumhuriyeti, tarihi gerçeklerin çarpıtılmasına ve yeni düşmanlıklar üretilmesine asla izin vermeyecektir. İşlemediği bir suçtan dolayı Türk milletini mahkum etmeye çalışan ve bir takım kararlar alan ülkeler, önce kendi karanlık tarihlerine bakmalıdır. Türkiye, arşivler ve tarihi gerçekler ışığında, akıl ve vicdana dayalı, ortak acı ve müşterek gelecek perspektifini esas alan her tür yapıcı yaklaşıma olumlu cevap vermeye ve bölgemizde barış, huzur ve istikrar için çalışmaya devam edecektir.”
* * *
2014 yılında yayınlanan ilk anma mesajının ardından, Birinci Dünya Savaşı’ndaki kayıpların tedrici olarak mesajlara yansımaya başlaması hükümet politikasındaki değişimin bir göstergesiydi.
Hattâ 2017’den itibaren mesajlardaki dilin kurgusu, ölen Ermenilerin âdetâ Birinci Dünya Savaşı nedeniyle ve savaşta öldüğüne yönelik bir anlatıma dönüştü. Üstelik, yaşanan bu derin acı günümüze doğru geldikçe yine eski devletin diliyle “ama onlar da öldürdü” ile harmanlandı ve Cumhurbaşkanı Sözcüsü yaptığı sert açıklamayla sadece ASALA’nın öldürdüğü diplomatlar için taziyede bulundu.
AK Parti her kritik dönemeçte MHP’lileşme sürecinde emin adımlarla ilerlediğini deklare ediyor. Geçmişin acılarını samimiyetle tartışmak, konuşmak ve buna bağlı olarak kalıcı adımlar atmak hedefini dillendiren ilk parti iken, artık bir yandan da ASALA’nın cinayetleri ile Ermenilere devlet tarafından uygulanan tehcir ve imha politikalarını eşitleyen eski söyleme geri dönüyor.
Ermenilerin bu ülkede yaşadığı acının sahici hesaplaşmasını yine bu ülkede yapmaya yüzü olmayan herkes bu kolaycılığa kaçıyor. Siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Fakat hakikat değişmiyor.
Adını dilediğinizce koyabilirsiniz; büyük felaket, büyük acı, soykırım… Yaşananlar karşısında adının hiçbir önemi yok. Salt bir gerçeklik duruyor çünkü: 1914 yılında, Osmanlı arşivlerine göre, bugünkü Türkiye sınırları dâhilinde 2,200 kilise ve 300 manastır vardı, bugün yok. 2000 civarında okul artık yok. Bunların sahipleri yüz binlerce Ermeni vardı, bugün yok.
Samimi bir yüzleşme ve kabullenmeye ihtiyacımız var. Suçlu-suçsuz kavgasıyla olanları çarpıtmaya, acıları deşmeye, yok saymaya, zafer kazanmaya değil.
“Türkiye’nin bugün önündeki problem ne inkâr ne de ikrar sorunudur. Türkiye’nin temel sorunu idraktir” demişti Hrant Dink yıllar önce. Beklenen idrak, AK Parti tarafından sağlanır gibiyken dümen kırıldı. Ve 24 Nisan 1915 serüveni, tıpkı adalet, demokrasi ve özgürlükler meselelerinde de gördüğümüz gibi, hüsranla sonuçlandı.