1982 Martının karanlık bir gecesinde, sahilden ayrılan bir Zodiac botun geride bıraktıklarını insan kaçakcısı sanan Sudan askerlerinin uyarı atışları, beyaz bir adamın kayalıklar arasından aniden çıkıp onlara bağırmasıyla kesildi:
“Ne yapıyorsunuz? Delirdiniz mi? Onlar gece dalışı için açılan turistler! Ateş etmeyin!”
Askerler adamın kararlılığı ve elbette beyaz oluşunun da verdiği şaşkınlıkla durakladılar, daha sonra bu olay için özür dileyecek olan komutanlarının emri ile de silahlarını indirdiler.
Onları durduran adam ise konuşmasına daha da yüksek perdeden ve tehditler savurarak devam etti: Bölgede Turizm Bakanının onayı ile bulunduklarını, ülkenin doğal kaynaklarını değerlendiren girişimciler olduklarını, Sudan’a döviz kazandırdıklarını bağırarak anlattı. Ayrıca askerleri bu yaptıkları için yetkililere şikâyet edecekti.
İnsan kaçakçılığı ile bilinen tekinsiz bölgede rutin devriye görevi yapmakta olan askerler, bu garip yabancıyı da yanlarına alarak karakollarına döndüler.
Karakolda sorguya çekilen yabancı, kısa bir süre sonra özürler eşliğinde uğurlandı.
Yabancı, karakol komutanına yakınlardaki bir tatil köyünü devletten 3 yıllığına kiralamış bir Avrupalı girişimci olduğunu, dalış turizmi konusunda çalıştıklarını, askerlerin az kalsın ateş açacağı botta da gece dalışı için açılmakta olan turistler olduğunu anlattı. Hikâyesini gösterdiği belgelerle de desteklemişti ama anlattıkları doğru değildi.
Adam bir Mossad ajanıydı, gerçek adı Gad Shimron’du ve 3 yıla yakındır Sudan’ın bu gözlerden uzak bölgesinde bir kaçırma operasyonunu yönetiyordu.
Somali’deki açlık ve terörden kaçıp, görece daha güvenli buldukları komşu Sudan’a göç eden on binlerce insanın arasında, Beta İsrail (İsrail Evi) denen ve sonradan Falaşa (vatansız anlamında aşağılayıcı bir tanım) adını alacak Afrikalı Yahudiler de vardı. Kaçırma operasyonu onlarla ilgiliydi.
Etiyopya ve Somalide yaşayan Yahudiler’in kökenleri hâlâ gizemini koruyor
Bazıları, İsrail’in antik krallıklarındaki kayıp 10 kabileden birinin soyundan geldiklerine ya da M.Ö. 950 yılında Hz. Süleyman ve Kraliçe Saba’nın oğlunu takip eden Yahudilerden olduklarına inanıyor.
Kimileriyse ilk Yahudi Tapınağı’nın M.Ö. 586 yılında yıkılmasından sonra oraya kaçtıklarını düşünüyor.
Bu insanlar da Tevrat’a inanıyor, sinagoglarda dua ediyor ve bin yıl boyunca geri kalan Yahudilerden izole yaşadıklarından, dünyada kalan son Yahudi topluluk olduklarını düşünüyorlardı.
Bu durum, içlerinden biri olan Ferede Aklum’un, iç savaş ve açlıktan kaçan Yahudi olmayan diğer Etiyopyalı ve Somalili mültecilerin arasına karışarak 1977 yılında Sudan’a geçmesine kadar sürdü.
Ferede Aklum (solda) ve Etiyopyalı Yahudi lider Baruch Tegegne Kudüs’te
Aklum, ilk etapta Somali’den Sudan’a giden 800 km’lik tehlikeli yolu aşabilen 14 bin Somali Yahudisinden biriydi. Aralarından 1.500’ü yolda ölmüş, Gedaref ve Kassala yakınlarındaki kamplarda can vermiş ya da kaçırılmıştı.
Kardeşler Operasyonu başlıyor
Ferede Aklum toplama kampına ulaştıktan sonra, yardım kuruluşlarına içinde bulundukları insanlık dışı durumu anlatan mektuplar yazmaya başladı. Bu mektuplardan biri Mossad’ın eline geçti ve Kardeşler Operasyonunu böyle başladı.
İsrail ajanları ilk olarak İsviçre merkezli bir şirket aracılığı ile toplama kampları yakınında, deniz kıyısında, daha önce İtalyanlarca 1972’de inşa edilmiş ama söz verilen altyapı hizmetlerinin Sudan Hükümetince sağlanamaması yüzünden terk edilmiş 15 bungalovdan oluşan bir tatil köyünü 320 bin dolara kiraladılar.
İlk yılı tatil köyünü yenileyerek ve bölgenin yerlileriyle su ve yakıt anlaşmaları yaparak geçirdiler.
Tatil köyü İsrail yapımı ekipmanlarla donatıldı. Klimalar, teknelere takılan motorlar, sınıfının en iyisi su sporu aletleri ülkeye sokuldu, binlerce broşür basıldı ve Arous Tatil Köyü hizmete açıldı.
Tatil köyünün müşterileri arasına zamanla Mısır ordu birlikleri, İngiliz SAS komandoları, Hartum’da yaşayan yabancı diplomatlar ve Sudanlı yetkililer de katıldı ama hiç kimse, belki birkaç kişi hariç, durumun farkına varmadı.
Proje o kadar başarılı oldu ki, finansal olarak kendi kendini idame ettirebilir hale geldi ve kazanılan paranın bir kısmıyla mültecileri taşıyan kamyonlar alındı.
Tatil köyünü işleten ajanlar, dalış ekipmanlarının depolandığı odayı İsral ile telsiz iletişimi için kullanıyor, gecenin ilerleyen saatlerinde, bütün turistler uyuduktan sonra kamyonlara binerek toplama kamplarına gidiyor, orada önceden organize edilmiş Afrikalı Yahudileri topluyor ve haberleştikleri bir geminin gönderdiği Zodiac botlara bindirmek üzere sahile indiriyordu.
Geminin adı Bat Galim’di. İsrail donanmasına ait olmasına rağmen bir ticari gemi olarak kamufle edilmişti ve gövdesinden açılan bir kapakla on kadar botu suya indirebiliyor, kıyıdan mültecileri alıp gelen botları tekrar topluyor ve ilk bakımlarını yaptığı, karınlarını doyurduğu insan yükünü de götürüp İsrail’e bırakıyordu.
Binlerce mültecinin Sudan’dan kurtarılıp İsrail’e ulaştırılmasında kullanılan bu taktik, zamanla açığa çıkma tehlikesiyle karşılaştı ve yazının başında anlatılan olaydan kısa bir süre sonra da yöntem değiştirildi.
Artık aktarma deniz yoluyla değil, Helikopterler ve C-130 Hercules nakliye uçaklarıyla yapılacaktı.
Arous Tatil Köyünü işleten Mossad ajanları bölgede uygun bir iniş alanı aradılar ve 2. Dünya Savaşı sırasında kullanılıp terkedilmiş bir askeri havaalanı buldular.
İsrailli müfrezeyi taşıyan ilk Hercules C-130 1982 yılının bir Mayıs gecesinde İsrail ajanlarınca aydınlatılmış bu alana indi.
Birkaç uçuş sonrası bu yöntemin de deşifre olma tehlikesi belirince toplama kamplarına daha yakın başka bir yer belirlendi. Burası bulunması zor ve inişi tehlikeli bir alandı ama işe devam edildi.
Söz konusu alandan 600 km ötedeki İsraile 17 sefer yapıldı ve bu yöntemle İsraile kaçırılan Afrikalı Yahudilere binlercesi daha eklendi.
1984’ün sonuna doğru, Sudan’da da açlık tehlikesinin baş göstermesi ve terör ile kaosun artmasıyla, İsrailliler taşıma işini hızlandırmaya karar verdiler.
Bu kez Musa Operasyonu başlatıldı; Arous Tatil Köyü yine işin merkezindeydi.
ABD’nin arabuluculuğu, yüklü bir rüşvet ve ayrıca konunun tamamen gizli kalması karşılığında Sudan Diktatörü General Cafer Nimeyri ile anlaşıldı.
Konu gizli kalmalıydı çünkü Nimeyri Müslüman Arap dünyasının tepkisinden çekiniyordu.
Belçikalı Yahudi bir havayolu sahibinden ödünç alınan Boeing707’lerle gerçekleştirilen 28 gizli uçuşla mülteciler Hartum’dan alınıyor, önce Brüksel’e götürülüyor, oradan da İsrail’e uçuruluyorlardı.
Bu yöntemle 6 bin 380 kişi daha kurtarıldı.
Ancak bir süre sonra bu yöntem de basına sızdı ve 5 Ocak 1985’te haber medyaya düştü. Sudan anında uçuş izinlerini iptal etti.
Yetkililer herhangi bir işbirliği olmadığını açıkladılar ve ‘Siyonist-Etiyopya komplosu’ olarak tanımladıkları operasyonda İsrail’le işbirliği yaptıkları iddialarını reddettiler.
Mossad Arous’u bir seçenek olarak elinde tutmaya devam etse de bu durum uzun sürmedi.
6 Nisan 1985’te General Nimeyri bir askeri darbe ile devrildi. Bu, tatil köyündeki ajanları tehlikeye atan bir gelişmeydi çünkü yeni askeri cunta, Arap dünyasındaki saygınlıklarını artırabilmek için Mossad ajanlarını, ister gerçek ister hayal ürünü olsunlar, saklandıkları yerden çıkarmaya kararlıydı.
Böylece tatil köyünün boşaltılması kararlaştırıldı.
Adının gizli tutulmasını isteyen bir ajan, “Altımız şafaktan önce tatil köyünü iki araç içinde terk ettik” diyor. “Bir C130, kuzeye doğru, daha önce hiç kullanmadığımız bir noktaya indi. Ona bindik ve eve geldik.”
“Köyde turistler vardı” diyor. “Uyanmış ve kendilerini çölün ortasında tek başlarına bulmuş olmalılar. Yerli çalışanlar hâlâ oradaydı, ancak başka kimse yoktu.”
Ajanların ani gidişinden sonra tatil köyü kapatıldı.
Bunu izleyen 5 yılda başka operasyonlar da oldu, yeni bir hayata başlamaları için toplamda yaklaşık 18 bin Beta İsrailli, İsrail’e götürüldü. Ferede Aklum da onlar arasındaydı.
Operasyon, onu bizzat yöneten Mossad ajanı Gad Shimron’un 1997 yılında yayımlanan “Mossad: Exodus” kitabıyla bilinirlik kazandı.
Gad Shimron
Kitapta anlatılanlar daha sonra çekilen
The Red Sea Diving Resort adlı bir filme, bir Netflix prodüksiyonuna da konu oldu.
31 Temmuz 2019’da vizyona giren filmde Chris Evans, Michael Kenneth Williams, Haley Bennett, Alessandro Nivola, Michiel Huisman, Chris Chalk, Greg Kinnear ve Ben Kingsley gibi ünlü isimler rol aldı; filmi Gideon Raff yönetti.
Ancak bütün bu ilgi çekici kahramanlık öykülerine rağmen Afrikalı Yahudilerin İsrail’de düşledikleri türden bir hayat kurduklarını söylemek zor.
Yüz yıllardır Hıristiyanlaşma ve İslamlaşmadan uzak kalarak Afrika’daki topraklarında var olmayı sürdürebilmiş bu topluma, dinlerinden ötürü “İsrail Ahalisi” anlamında “Beyt-i İsrail” (Beta İsrail) deniyor ama İsraili oluşturan Eşkenaz, Mizrahi ve Seferadlardan ayrılarak “yurtsuzlar, başıboşlar (bazı kaynaklarda ‘dönekler’)” anlamında “Falaşa” diye çağırılıyorlar.
İnançları Yahudi dininden ayrılan bazı özellikler barındıran bu tartışmalı grubun İsrail’deki nüfusu son kayıtlara göre (2015) 130 bin civarında ve bunların üçte biri de İsrail doğumlu.
Afrika kökenli bu insanlar, İsrail toplumunun en alt kesimini oluşturuyor ve zaman zaman ırkçı müdahalelerle de karşılaşıyorlar.
2019 Haziran’ının son gününde Hayfa’ya bağlı Kiryat Haim’de 19 yaşındaki Etiyopya asıllı Solomon Tekah görev başında olmayan bir polis memuru tarafından vurularak öldürüldü.
Polis gencin kendisine saldırdığını ve kendini savunmak zorunda kaldığını söylese de görgü şahitleri bu savunmayı yalanlıyor.
Ocak ayında da 24 yaşında bir Etiyopyalı Yahudi öldürülmüştü.
İsrail’de geniş bir kesim bu cinayetlerin tamamiyle ırkçı saiklerle işlendiğine inanıyor.
Haziran olayının zanlısı polis memuruna sadece 15 günlük ev hapsi cezası verilmesi ise toplumsal tepkiyi yükseltti.
Kurbanın cenaze merasimiyle beraber (başta Tel Aviv olmak üzere) ülke çapında başlayan sokak gösterilerinde 100’den fazla polis yaralandı ve yüzlerce gösterici göz altına alındı.
Ana yolları saatlerce kapalı tutan protestocular başkentteki günlük hayatı birkaç gün boyunca felç ettiler.
https://turkish.aawsat.com//home/article/1794531/israil-ayr%c4%b1mc%c4%b1l%c4%b1%c4%9f%c4%b1-protesto-eden-fala%c5%9falar-hayfada-yol-kapatt%c4%b1?amp
Falaşalar, İsrail nüfusunun sadece yüzde 2’sini oluşturmalarına rağmen hapishanelerdeki oranları yüzde 20’ye kadar çıkıyor.
İsrail’e getirildiklerinden bu yana çıkan olaylarda 15 Falaşa genci hayatını kaybetti.
Falaşaların gizemli ve tartışmalı geçmişleri için daha fazla bilgiye ulaşmak isteyenler, Afrika Araştırmacıları Derneği’nin şu yazısında aradıklarını bulabilirler.
https://afam.org.tr/falasa-yahudileri-gercek-yahudi-degil-mi/