Ana SayfaKoronavirüs evimizdeki sebze ve meyveyi de tehdit ediyor

Koronavirüs evimizdeki sebze ve meyveyi de tehdit ediyor

 

Koronavirüs evimizdeki sebze ve meyveyi de tehdit ediyorProf. Dr. Arzu Tektaş: “Ürünler tarlada ve yolda kalırken fiyatlar yükselebilir''  Koronavirüs salgını gıda ürünlerimizin sofralarımıza ulaşmasını da tehdit ediyor. Ürünler tarlada kalırken, toplananlar da yaşanan lojistik problemler nedeniyle yolda bozulabiliyor.  Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arzu Tektaş, Türkiye’nin bu problemin üstesinden gelinebileceğini söylüyor. Önerileriyse; kendine yeten bir tarım politikası, üreticinin desteklenmesi ve e-ticaret olanaklarının geliştirilmesi. Bilim insanı salgın günlerinde tarlada ve yolda kalan ürünler nedeniyle fiyatların da artabileceği uyarısını da yapıyor.  

 

Koronavirüs salgını tedarik zincirlerini de olumsuz etkiliyor. Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü öğretim üyesi Prof.  Dr. Arzu Tektaş, yaşanan ulaşım kısıtlamaları nedeniyle lojistikte  sorunların ortaya çıktığını vurguluyor. Prof. Tektaş, gecikmeler nedeniyle gıda ürünlerin bozulduğunu belirterek, “Her ne kadar gıda lojistiğine esneklikler tanınsa da, gecikmeler hem gıda ürünlerinin bozulmasına ve bununla beraber fiyat artışlarına sebep olabiliyor.  Krizin ilerleyen aşamalarında üretimde de aksamalar olabilir ”diye konuşuyor. Bilim insanı bu süreçte Türkiye’nin sahip olduğu yüksek tarım potansiyelini kullanmasını gerektiği görüşünde.  Türkiye’nin kendine yetebilecek üretim stratejilerine, bunları sürdürmek içinse teşvik ve destek mekanizmalarına ve e-ticaret olanaklarını  geliştirmeye ihtiyacı var. Prof. Dr. Tektaş yaşanan tedarik zinciri krizini ve önerilerini şöyle anlatıyor: 

 

“YOLDA KALAN ÜRÜNLER  BOZULUYOR, FİYATLAR ARTABİLİR”

 

 Ülkeler ve şehirler düzeyindeki kısıtlamalar lojistik sorunları yaratıyor. Her ne kadar gıda lojistiğine esneklikler tanınsa da kısıtlamaların yarattığı gecikmeler hem gıda ürünlerinin bozulmasına, israfa ve bununla beraber fiyat artışlarına sebep olabiliyor. Krizin ilerleyen aşamalarında üretimde de aksamalar olabilir. Salgın, gıda tedarik zincirini hem arz hem talep açısından zorlayarak iki tarafta da belirsizlik ve riskler yaratıyor. Örneğin salgının başında un, makarna gibi dayanıklı ve zorunlu gıda ürünlerinde talep patlaması yaşanırken daha sonra evde kalmanın tetiklediği farklı tüketim eğilimleri belirmeye başladı.  Arz ve talepteki belirsizlikler veya artan lojistik sorunları gibi nedenler, tarlada kalan ürünlerde artışlar ve ürün fiyatlarında oynaklıklar yaratabilir. Diğer yandan, özellikle talep görmeye devam eden gıda ürünlerinde fiyatların artması için de önemli gerekçeler mevcut. Örneğin Ebola salgınında belirsizlikler Gine’de yerli pirinç fiyatlarında yüzde 30’dan fazla artış yaratmıştı. 

 

“TÜRKİYE KENDİNE YETECEK ÜRETİM STRATEJİLERİ GELİŞTİRMELİ”

 

Bu ölçüde bir kriz deneyimi, işletmelerin tedarik zincirlerinin kırılganlıklarını ortaya koyarak  orta vadede zincir yapılarında değişiklikler yaratabilir. Riski  dağıtmak amacıyla zincirler çeşitlenebilir, coğrafi çeşitlilik yaratmaya gidilebilir. Mümkün olan alanlarda yerel alternatifler oluşturmaya öncelik verilebilir, pazaryerleri gibi dijital kanallar zincirlere dahil edilebilir, zincirlerin kısalması ve verimliliklerinin artması öncelik kazanabilir. Türkiye de bu süreçte, sahip olduğu yüksek tarım potansiyelini dikkate alarak oluşturacağı politikalarda öncelikle kendine yetebilecek üretim stratejilerini geliştirmeli ve bunları sürdürülebilir teşvik ve destek mekanizmalar ile desteklemeli. Diğer yandan, dahil olduğu bölgesel ve küresel tarım gıda tedarik zincirlerini de gözden geçirerek oluşabilecek yeni fırsatlarla güçlendirmeli. Kısa vadede özellikle küçük üreticiye yönelik destek paketleri açıklanmalı.  Tarım ve Orman Bakanlığının, bitkisel üretimin devamlılığı ve gıda arz güvencesinin sağlanması amacıyla tohum hibe edileceğini açıklaması, Türkşeker’in sözleşmeli tarım uygulaması ile hububat üretimine destek vermesi gibi bazı destekler ilan edilse de kapsamın genişletilmesi ve bunların salgın sonrası dönem için sürdürülebilir destek modellerine dönüştürülmesi  önemli. Talebin azaldığı ve üreticinin elinde kalan ürünler devlet alımları ile doğrudan veya işlenerek acil durum için stoklanabilir.  

 

“KÜÇÜK ÜRETİCİLER İÇİN DESTEK GEREKİYOR”

 

Tarım tedarik zincirinin en kırılgan halkası, çoğunlukla aile işletmelerinden oluşan tarım üreticileri. Bu işletmelerin farklı tedarikçilere ve pazarlara erişim imkânları oldukça kısıtlı. Bu da tedariğin ve talebin sürdürülebilirliği açısından riski artırıyor. Dünya Gıda Örgütü (FAO), özellikle küçük çaptaki çiftçilerin üretime devam edebilmeleri için finansal destek verilmesi ve e-ticaret kanallarına erişimlerinin sağlanması gerektiğini vurguluyor. Bankalar kredi geri dönüş sürelerini uzatmalı, daha iyi finansman seçenekleri sunmalı. Gıda bankaları, gıdanın toplanması ve dağıtımı konusunda daha etkin rol almalı, küçük işletmeleri kapsayıcı örgütlenme modelleri gelişmeli. Gereken durumlarda hükümetler küçük üreticilerin ürünlerini satın alarak acil önlem olarak stok seviyelerini yükseltebilir. Diğer yandan arz talep dengesi yaratabilir. Büyük gıda, perakende işletmeleri de tedarik zincirleri içindeki etkileşimi artırarak küçük üreticilere destek olacak mekanizmalar oluşturabilir. Ayrıca, 2007-2008 gıda krizi döneminde kurulan ‘The Global Agriculture and Food Security Programı’ gibi küçük çiftçilere yönelik destek programların yaygınlaştırılması  da faydalı olacaktır. 

 

‘’YENİ FIRSAT E-TİCARET”

 

Kriz dönemlerinde yenilikçi iş modelleri gelişip yaygınlaşabiliyor. E-ticaret de bu kriz döneminde artan sayıda gıda tedarik zincirinde yer alacaktır.  Pandemideki karantina döneminde B2C e-ticarette talep artışı yaşanmakta, dijital pazaryerlerinin, sanal marketlerin kullanımı yaygınlaşıyor. Özellikle gıda alımları için mobil pazaryeri uygulamalarının kullanımı önemli ölçüde arttı. Tüketiciler gıda ihtiyaçları yanında, ekmek yapma makinesi gibi ürünleri de e-ticaret yolu ile alıyor. E-ticaret sayesinde küçük işletmeler yeni pazarlara ve daha geniş kitlelere ulaşabilir, gıda kaybı azalır, üretimi sürdürebilme olanakları artar. Bu modelle, aracıların kalkarak zincirin kısalması da kriz döneminde riski azaltacak, zincir içi işbirliğini artıracak. Örneğin Alibaba, ilk dijital pazaryeri modelini 2003’te SARS salgınında başlattı. Koronavirüs döneminde ise çiftçilere destek olmak amacı ile satılmayan ürünlerine pazar bulmaları için özel  bir çiftçi fonu oluşturdu ve taze tarım ürünleri için ‘yeşil kanal’  oluşturuyor. Farklılaşan alışveriş alışkanlıkları ile salgın sonrası dönemlerde de  e-ticaret, dijital pazaryeri gibi iş modellerinin yaygınlaşarak devam etmesi ve pazaryerlerinin tedarik zincirlerine dahil edilme oranının artması olası görünüyor. 

 

- Advertisment -