Programın tamamını izlemek için:
HDP’nin eski eş genel başkanı, tutuklu Kürt siyasetçi Selahattin Demirtaş Türkiye’deki bazı aydınlara eşi Başak Demirtaş aracılığıyla bir mektup gönderdi. Bu mektubu gönderdiği kişilerden biri de sizdiniz. Mektubun içeriğini ve Selahattin Demirtaş’ın bu inisiyatifini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Uzun bir mektup gönderdi Demirtaş. Siyaseten belirli bir konumda olan, kendisine bir konum biçen, Kürt meselesinde sorumluluk hisseden ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmeye çalışan bir kişinin mektubu olarak değerlendirebiliriz bunu.
Demirtaş, hapishanede olmakla birlikte Kürt hareketi içerisinde yadsınamayacak kadar önemli bir figür. Kandil-İmralı-HDP dengeleri ne olursa olsun bir özgül ağırlığı ve geniş bir hareket alanı var.
Mektup, temel olarak Kürt meselesini tekrar bir biçimde dile getirmek, bir hatırlatma yapmak ve aynı zamanda elbette siyasi çıkış amacını taşıyor. Kürt siyaseti etrafındaki sıkıntıları hatırlatmak kadar, metinde ayrıca demokratik seferberlik çağrısı var. Hapishanede olan ve kendisini sorumlu hisseden bir insanın yapmış olduğu bir harekete geçme çağrısı bu.
Karşılık bulur mu ya da bugünün koşullarında böyle bir aydınlar birlikteliği söz konusu olabilir mi, tartışmalı. Diğer taraftan Demirtaş’ın inisiyatifine Kürt hareketi, Kürt sivil inisiyatifleri sahip çıkarlar mı? Daha doğrusu bu hamle, Kürt hareketi içerisinde nasıl bir yansımaya yol açmıştır?
Zaman gösterecek.
Ama bu noktadaki en önemli husus, mektubun simgeledikleri çerçevesinde Demirtaş’ın varlığı. Demirtaş, doğal liderlerden birisi konumunda. Ve hapishaneden liderlik yapmaya devam ediyor. Yaptığı her açıklama, ki bu açıklamaları oldukça sık yapıyor, gerek HDP’nin politikalarına gerekse Kürt meselesi ile ilgili temel politik tutuma ilişkin yön vermekten geri kalmayan nitelikte oluyor.
En son cumhurbaşkanlığına aday olabileceğini de söyledi. Bu çeşitli tartışmalara yol açtı: Adaylığını mı açıklıyor? HDP içerisinde bir tür ‘ben adayım’ baskısı mı yapıyor? Yoksa bunların tamamen dışında ‘ben buradayım’ mı diyor? Bunlar tartışılıyor ama şu açık ki her konuşması HDP Genel Merkezi ile paralel olmakla birlikte roller bakımından muhtemelen burada kimi soruları sorduruyordur.
Demirtaş’ın adaylığı bir taraftan dillendirilirken diğer taraftan Demirtaş’ın hukuken aday olamayacağı söyleniyor hukukçular tarafından. Yine de bir şekilde aday olmasının önü açılırsa ve Demirtaş aday olursa seçimin gidişatını ve sonuçlarını bu durum nasıl etkiler? Muhalefet bloğu açısından Demirtaş aday olmalı mıdır?
Aslında olması gereken ‘altılı masa’nın ‘yedili masa’ya dönüşmesidir. Oraya HDP’nin de katılması, yedi partinin ortak bir aday belirleyip tüm seçmenleri bunun etrafında seferber etmeleridir. Böyle bir ihtimal yüksek olmamakla birlikte, Tayyip Erdoğan’ın mağlup edilebileceği en ciddi formül budur.
Eğer HDP masaya alınmaz ve altı partinin seçtiği bir aday üzerinden seçmenler oy vermeye davet edilirse, bu, çok gerçekçi olmaz diye düşünüyorum. Gerçekçi olmaz çünkü HDP’nin buna biat etmesi, itaat etmesi çok mümkün gözükmüyor. Kendi siyasi kitlesi bakımından da dışlanmış bir parti olur ve güveneceği hiçbir şey kalmaz. Kaldı ki daha şimdiden parti içerisinde bu konuda sert rüzgarlar esmiyor değil.
Bir kere şunu söylemek lazım. Altılı masa HDP ile cumhurbaşkanı adayı konusunda temas edip ortak tutumla aday belirlemezse ilk turda HDP kendi adayını çıkartacaktır. Memleket Partisi, Zafer Partisi gibi partiler de aday çıkartabilir ama bunların seçimi çok fazla etkileyeceğini sanmıyorum. Fakat HDP’nin (kapanırsa, yerine devreye girecek partinin) aday çıkartması etkiler. HDP’nin aday çıkartması, bu adayın %13 ila %16 arasında bir oy almasına ve seçimlerin ikinci tura kalmasına yol açacaktır.
Senin soruna gelirsek, Demirtaş’ın aday olması halinde herhangi bir adaydan daha çok oy alma ihtimali olduğunu söyleyebiliriz. Bu, bir güç ifadesi anlamına gelir 2. tur için. Güç, bu iki tur arasındaki 15 günü önemli ölçüde etkiler. Nasıl etkiler? Seçimlerde yarışacak iki aday, bazı hamleler yapmak zorunda kalır. HDP’nin aldığı oyu kendisine çekmeye çalışır. Erdoğan’ın elinde Öcalan kozu var. İmralı ile yapabileceği bir pazarlık var. Seçim sonrasında ev hapsi tartışmasından af tartışmasına kadar gidebilecek ucu açık bir süreç var. Erdoğan, verilecek sözler, Öcalan’ın devreye girmesi, Kürt oylarının bölünmesi gibi birtakım manipülatif hamlelere sahip ve aklı, zekâsı da bunlara son derece yatkın.
Diğer taraftan bakarsak, ikinci turda muhalefetin kendi adayına HDP oylarını davet etmesi, sırf Erdoğan karşıtlığı ile gerçekleşmeyebilir. Kürt meselesi şöyle ya da böyle kampanyanın parçasına dönüşür. Dolayısıyla HDP meselesi, ikinci tur seçimlerine kadar kritik bir şekilde gündemde kalacak diye düşünüyorum.
Demirtaş’ın adaylığını Kandil’in istemediği sık sık duyuluyor. Onun yerine örneğin Mithat Sancar’ın adaylığı dile getiriliyor. Sancar da uzlaşıcı ve önemli bir isim parti içerisinde. Bu kritik günlere uygun bir aday ismi olabilir.
Tabii tüm bunlar, söz konusu isimler yasaklı duruma düşmezse mümkün.
Bir yıl kaldı seçimlere ve seçimlerin son altı ayına girildiğinde gerek aday belirlenmesinde gerek de seçimin ikinci tura kalması ve kapatılmaması halinde HDP çok merkezi bir yerde olacaktır diye düşünüyorum.
Son olarak Ahmet Türk’ün açıklamalarını sormak istiyorum size. Türk, “Kürtler olmadan muhalefet kazanamaz”, “Mansur Yavaş aday olursa Kürtler oy vermez”, “HDP kapatılacak gibi gözüküyor” gibi birtakım önemli açıklamalar yaptı. Bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kapatma kısmı bin kenara, gerçekçi buldum açıklamalarını. Ahmet Türk, Kürt hareketinin önemli bilgelerinden biri haline geldi yaşı ve tecrübeleri itibariyle. Söyledikleri, hatırlattıkları önemli. Örneğin Kılıçdaroğlu’na İnönü zamanını hatırlatıyor ve bugün daha geri noktada olunduğunu söylüyor. HDP’nin ve Kürtlerin bugün bir kilit olduğunu söylüyor ve cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde Kürtlerin dikkate alınması gerektiğini hatırlatıyor.
Mansur Yavaş gibi bir isme Kürtlerin oy vermeyeceğini hatırlatması da önemli.
Kaldı ki Mansur Yavaş’ın ismi kamuoyu araştırmalarında önde çıkıyor ve zaman zaman dillendiriliyor, ama İmamoğlu gibi bir tartışmaya, zemin yoklamasına tâbi olmadı.
Bununla birlikte Mansur Yavaş ismi çok zikredilen bir isim. Bunun birkaç sebebi var. Bir kere muhafazakâr, MHP’den gelen ve MHP’den belediye başkanlığı yapmış bir isim. Devletin ve sağ partilerin ona yönelik güveni yüksek olabilir diye bir iddia var. Başka bir iddia da Yavaş’ın şahıs olarak çok fazla ön plana çıkmamasının onun için avantaj olması. İmamoğlu örneğin bir programı, kendi partisini değil de bir şahsı temsil eden bir kişi istikametinde çıktı karşımıza. Halbuki Yavaş’ın geride durması, altılı masada hazırlanacak bir programın muhtemel ve geçici taşıyıcısı olması iddiasını ortaya getirebiliyor.
Bence Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ihtimali çok daha yüksek olmakla birlikte burada sorunlar çıkacak olursa Mansur Yavaş’ın bu tür bir formül olarak ortaya çıkabileceği, geçici bir CEO tipi, ara dönemi yönetecek genel müdür gibi ortaya çıkabileceği de iddialar arasında.
Sonuç olarak, Ahmet Türk’ün söylediğini ve Mansur Yavaş’ın adaylığı ihtimalini yan yana getirecek olursak, merkezde yine Kürt meselesi var bir bakıma.