Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde teğmenlerin kılıçlı yeminiyle ilgili soruşturmayla ilgili olarak, Milli Savunma Bakanlığı (MSB) kaynakları medyaya bilgilendirme yapmış ve açıklamada “Yedi kez yemin töreninde okumak için başvurdular, ‘Resmî törende okutmazsanız alternatif törende okuruz’ tavrı sergilendi. Soruşturma, okunan metnin içeriği ve atılan sloganla ilgili değil. Mesele emre uyulmaması. Yüksek Disiplin Kurulu’na 10’un altında isim gönderildi, sevk edilenler bu işin planlayıcıları. Bölük komutanı, tabur komutanı ve alay komutan vekili de disipline sevk edilenler arasında” denilmişti.
Eski kurmay yarbay ve Serbestiyet yazarı Hakan Şahin, teğmenlerin yeminiyle ilgili son gelişmeleri değerlendirdi.
İZLEMEK İÇİN:
“MSB, anonim açıklamasıyla olayı siyasi niteliğinden ziyade disiplin konusunda sınırlandırmaya çalışıyor”
Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklamasının bu gayri resmi niteliğini vurgulamanız iyi oldu. Gerçekten de Milli Savunma Bakanlığı’nın, “Milli Savunma Bakanlığı kaynakları” şeklinde bir kısım basına verdiği bu açıklama, kendisinin resmi kanallarından yapılmış bir açıklama değil. Kim tarafından kaleme alındığı da doğrusu tam belirgin değil. Yani Milli Savunma Bakanlığı’nın onayıyla mı böyle bir şey yapıldı, Milli Savunma Bakanlığı’nın bünyesinde çalışan belirli bir kişi, bir general tarafından mı, bir sivil kişi tarafından, bir genel müdür tarafından mı hazırlandı belli değil. Bunun altını bir çizmek isterim öncelikle. İkinci altını çizmek istediğim şey; açıklama metnine baktığımız zaman vurgu yaptığı bence iki şey var. Bir tanesi bu olayın bir disiplinsizlik hadisesi olduğu meselesi. Hatırlarsak, 30 Ağustos’tan sonra bu olay ilk kamuoyu gündemine geldiği zaman bu olayın siyasi niteliği daha çok belirginleştirilmeye çalışılmıştı. Cumhurbaşkanı da böyle düşünüyor olmalıydı ki, bu kılıçları kime çekiyorsunuz şeklinde girmişti konuya. Milli Savunma Bakanlığı’nın, teğmenlerin disiplin kuruluna sevki sonrasında yaptığı bu gayri resmi, anonim diyebileceğimiz açıklamada, bu olayın siyasi niteliğinden ziyade disiplin konusunda sınırlandırılmaya çalışıldığı anlaşılıyor. Bir disiplin konusu, emre itaatsizlik konusuyla ilişkilendiriliyor.
Sebebi olarak da şu söyleniyor olayın gelişimi ile ilgili; bu teğmenler 2023 yılında 1993’ten beri yapılmakta olan yemin metninin ilgili yönergeden çıkarılmasından sonra, o yemin metnini mezuniyet töreninin resmi kısmında okumak istedikleri konusunda bir müracaatta bulunuyorlar. Bu müracaatları reddediliyor. Birkaç sefer daha aynı isteklerini dile getiriyorlar ve kendilerine en son kesin olarak ‘yapmayacaksınız’ deniyor. Teğmenler de denileni yapıyorlar aslında. Emre itaat ediyorlar. Törenin resmi kısmında bu yemin gerçekleştirilmiyor.
Fakat tören sona erdikten sonra, tören bitmiştir anonsuyla birlikte, informel bir şekilde, dönem birincisi Ebru Eroğlu’nun anonsuyla toplanarak o törenin yapıldığı alanda bu yemini ediyorlar. Milli Savunma Bakanlığı bu olayı şöyle yorumluyor o açıklamasında, kendilerine bu kadar çok sayıda hayır denilen, yapmayın, yapamazsınız denilen teğmenler nasıl olur da ısrarla böyle bir şey yapma girişiminde olurlar dedikten hemen sonra, motivasyon kelimesini kullanarak teğmenlerin bu motivasyonuna dikkat çekiyor, bunu ilgi çekici buluyor ve olası cezalandırılmalarının sebebi olarak da bu motivasyonu söylüyor.
“Sorulması gereken iki konu var”
Şimdi benim buradan sorulması gerektiğini düşündüğüm veya yeteri kadar sorulmayan ya da sorulsa bile cevap alınmayan iki konu olduğunu düşünüyorum. Bunlardan bir tanesi şu. 2023 yılının Nisan ayında bu yönerge değişikliği kim tarafından yapıldı? Şimdi bu yönerge, Milli Savunma Üniversitesi’nin bir yönergesi. Milli Savunma Üniversitesi’nin başında Prof. Erhan Afyoncu var. Ve Milli Savunma Üniversitesi’nin organik olarak, hiyerarşik olarak bağlı bulunduğu yer, Milli Savunma Bakanlığı. Dolayısıyla bu yönerge değişikliği iki yerden gelmiş olabilir. Birincisi, Milli Savunma Bakanlığı içerisinden bir birim bu değişikliği yapmıştır. İki, bu yönerge değişikliği isteği Milli Savunma Üniversitesi Rektörlüğü’nden gelmiştir, Milli Savunma Bakanlığı’na. Milli Savunma Bakanı da bu değişiklik talebini onaylamıştır. Fakat biz bunu bilmiyoruz şu an, tahmin ediyoruz. Bir, bizim tahminlerimize gerek kalmadan bunun kamuoyuna açıklanması bence sağlıklı olur. Bu değişikliği kim yaptı? İki, neden yaptı? Neden ihtiyaç duyuldu bu metnin değiştirilmesine? Belki bir üçüncü soru olarak da şu sorulabilir. Bu yemin metni kaldırıldıktan sonra yerine edilecek yemin olaraki askerlerin askerliğe başlarken etmeleri gereken, o İç Hizmet Kanunu’nda geçen askerlik andını okuma kısmını kim ekledi? Çünkü bu kanuna aykırı bir şey. Kanunda bu yeminin teğmenler tarafından değil, askerliğe yeni başlayan kişiler tarafından yapılacağı söyleniyor. Bununla ilgili daha önce de birkaç sefer yazdım ve söyledim. Burayı o yüzden hızlı geçiyorum ama bu önemli bir konu.
Şimdi buradan bence esas türetilmesi gereken ve benim türetilmediğini, sorulmadığını düşündüğüm esas önemli bir soru var. O da şu, şimdi bu teğmenler çeşitli defalarca o yemini okumak için törende talepte bulunduktan ve hayır cevabı aldıktan sonra bu konuda ısrarcı olmaları askeri disiplin açısından nasıl değerlendirilmeli? Objektif olarak baktığımızda, burada gerçekten Milli Savunma Bakanlığı’nın dikkat çektiği gibi belki de silahlı kuvvetlerden ayrılmayla sonuçlandırılabilecek kadar ciddi boyutta bir suç diyebileceğimiz bir disiplin suçu var mı konusundaki kendi kişisel düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Şimdi benim gördüğüm kadarıyla bu soruya cevap verilirken, hemen hemen herkesin ortaklaştığı bir şey var, o da şu. Bunu daha çok siyasi iktidara yakın çevreler şu anda dillendiriliyor. Deniyor ki, ‘Askerliğin temeli disiplindir. Atatürk de 1916 yılında askerliğin disiplini olmadan yürütülemeyeceğini söylemiştir. Bu teğmenler, biz Mustafa Kemal’in askeriyiz derken, aslında onun çizdiği bir şiar da olarak ve dünyanın bütün ordularında temel ilkelerden birisi olan disiplini çiğnemiştir. Böyle Atatürkçülük mü olur?’
Görünüşte haklı gibi gözüken bir soru bu, fakat bununla ilgili düşüncelerimi şöyle paylaşarak burayı biraz sorunsallaştırmak istiyorum. Şimdi bir defa bu disiplin olgusunun orduyla ve askerle ilişkilendirilmesi çok yaygın olarak yapılan bir şey.
Fakat disiplin, disiplinin askerlikteki anlamı bizim dışarıdan baktığımızda, gördüğümüzden kısmen farklı anlamları olan ve içinin biraz doldurulması gereken bir niteliği var askerlikteki disiplin ve özellikle emre itaat konusunda. Şimdi bunu, teğmenlerin yaptığı şeyin adını bir taraf bir tür sonu darbeye gidebilecek, askeri darbeye gidebilecek bir aşırılıkta ele alıyor. Başka bir taraf ise ‘E ne var canım, çocuklar Atatürk demiş. Atatürk demeyip de ne diyeceklerdi’ gibi bir basitlikte ele alıyor.
Ben her iki tarafın da gerçeğin bir kısmını gözden kaçırdığını düşünüyorum. Burada benim açımdan doğru soru şu olabilir. Teğmenlerin verilen bir emre mukavemet gösterme, direnç gösterme gibi bir hakkı var mı? Bunu da ordu içerisindeki disiplin uygulamaları üzerinden bir örnekle anlatmaya çalışacağım.
Buna cevabım; evet, belirli ölçülerde var olacak. Şaşırtıcı bir şekilde. Evet, askerliğin temeli tabii ki disiplindir. Emre itaat tabii ki askerliğin yürütülmesi için olmazsa olmaz koşullardan bir tanesi. Fakat burada çok ince bir nüans var. Bir örnek verirsem onu demek istediğimi anlatmış olacağımı düşünüyorum. Şöyle düşünelim, bu teğmenler yarın öbür gün Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yerlerine gidecekler. Örneğin bir tanesinin Hakkari’ye gittiğini düşünelim. Hakkari’de bir tepede, bir üs bölgesinde bölük komutanı yüzbaşıyla beraber orada görev yapıyorlar. Bir gün bölük komutanı bu teğmenlerden birini çağırıyor ve diyor ki Ahmet Teğmen’e, ‘Ahmet, yarın saat 5.00’te bütün takımınla birlikte, 40 kişilik bir takımın var, o takımla birlikte karşıdaki X tepesine gidip orada bir keşif harekatı yapmanı istiyorum’ diyor, diyelim ki. Teğmen Ahmet de diyor ki bölük komutanına, ‘Emredersiniz komutanım fakat takımımın tüm mevcuduyla gidemeyeceğim. Çünkü iki askerim rahatsız. Dolayısıyla kırk kişiyle değil, otuz sekiz kişiyle gidebileceğim diyor. Diyelim ki. varsayım yapıyorum burada şu an. Farazi bir olayı anlatıyorum. Bölük komutanı da diyor ki, hayır otuz sekiz değil, kırk kişiyle gitmeni istiyorum. O hasta olduğunu söylediğin iki askeri de götür diyor diyelim ki. Teğmen, o iki askerin götürülemeyecek kadar hasta olduğunu ifade etmesine rağmen, diyelim ki bölgede doktor falan da yok, askeri doktorluk da kaldırıldığı için parantez içinde onu da söylemiş olayım. Kendi yaptığı değerlendirme sonucunda oraya 38 kişiyle gitmesinin askeri açıdan daha doğru olduğunu düşündüğünü varsayalım.
Ertesi sabah oldu, saat 5’e 5 kala bölük komutanı bu teğmenin takımının çıkacağı bölgede şey bekliyor diyelim ki, takımın çıkışını kontrol etmek için bir bakıyor gerçekten de 38 kişi var. Bir gece önce emir vermiş olmasına rağmen diyelim ki o iki askeri teğmen almamış, götürmemiş. Teğmen burada bir mukavemet gösteriyor, onu demek istiyorum. Teğmen yüzbaşısından aldığı emre mukavemet gösteriyor, emire itaatsizlik ediyor aslında. Bu bir suç mu? Evet, kitabi olarak baktığımızda burada bir suç var.
Fakat teğmen kitabi olarak, burada bir hukuk felsefesi de yapmış oluyoruz aslında. Teğmen bölük komutanı emretti diye o iki tane hasta olan askerini o harekata götürüyor olsaydı, eğer götürseydi o hasta halleriyle, ne olurdu biliyor musunuz? Şu olurdu, teğmenin o takım üzerinde, sadece o iki asker üzerinde değil sadece, bunu öğrenen, bunu gözlemleyen takımın diğer bütün personeli, bütün diğer asker üzerinde, teğmen personelinin haklarını, hukukunu üstlerine karşı koruyacak dirayeti gösteremeyen bir pozisyona düşmüş olurdu.
Dolayısıyla şunu demek istiyorum, evet, askerlik disiplin ve emre itaat temelinde yürür, doğrudur. Fakat bu özellikle Kara Kuvvetleri açısından belirli düzeyde buradan sapmaları da kendi doğası içinde bulundurur, barındırır. Belli ölçülerde, tırnak içinde söylüyorum bunu, belli ölçülerde durum ve koşullara göre mukavemet göstermeniz gerekebilir. Teğmenlerin burada yaptığı şeyin adının bir tür belirli ölçüde bir mukavemet göstermek olduğunu düşünüyorum. Bence tartışılması gereken, yani olayın tartışma zemininin kurulması gereken şey bu olmalı. Evet, bence burada bir şey var. Dikkatle takip edilmesi gereken bir şey var. Fakat bu işte ya darbe mi oluyor falan gibi bir soruyla değil, teğmenler burada neden, nasıl, hangi ölçülerde bir mukavemet göstermişlerdir, bunun nedeni nedir, göstermeliler miydi, göstermemeliler miydi şeklinde bir tartışma yapmak daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.
Eski bir asker olarak benim şahsi fikrim, az önce verdiğim örnekteki gibi. Ben o teğmen olsaydım, yüzbaşıdan öyle bir emiri alan teğmen olsaydım, ben de hasta olan teğmenlerimi, askerlerimi o harekata her türlü kişisel riski alarak, üstlenerek çıkarmazdım, bölük komutanının emrine rağmen. Çünkü şöyle bir şey, Genelkurmay Başkanı dahil olmak üzere, erler hariç onbaşı bile askerlikte hem bir üsttür hem de bir astır. Genelkurmay Başkanı, silahlı kuvvetlerin, bütün silahlı kuvvetlerin, evet, komutanıdır, ama milli savunma kanunundan emir alan bir kişidir. Bir yüzbaşı, bir teğmen de, evet emin olun o emirleri uygulayan bir kişidir, ama aynı zamanda emir verebilen bir kişidir. Emir verebiliyor olmak için, emir verebilmek için, yaptığınız verdiğiniz emirlerin yerine getirilebilmesi için, zaman zaman durum ve koşulların belirlediği ölçüde, belirli bir aklıselim içerisinde bunlara karşı mukavemet göstermeniz gerekebilir. Ben teğmenlerin yaptığının böyle bir şey olduğunu düşünüyorum.
“Kısıtlı sayıda kişiyi cezalandırarak bu işi kapatmayı düşünüyorlar, ama bir kişiye bile haksızlık olsa büyük bir rakamdır”
Disiplin kuruluna sevk edilen 5 teğmen var. Artı bu teğmenlerin alay, tabur ve bölük komutanları da ihraç talebiyle sanırım disiplin kuruluna sevk edilmişler. Olay 5 artı 3; 8 kişiyle ilgili bir şey değil. Bence çok daha ciddi bir sorun var burada. Bu sayıyı aşan miktarda bir sorun var. Zaten o görüntüleri hepimiz izledik. birkaç yüz teğmen var. Birkaç yüz teğmenin tümüne bu işlemi yapamayacakları için herhalde sayıyı bu kadar küçük bir şeyle sınırlandırdılar. Cezasız bırakmak da herhalde çok içlerine sinmediği için. Kısıtlı sayıda kişiyi cezalandırarak bu işi kapatmayı düşünüyorlar ama sayı bir kişi bile olsa, eğer burada bir haksızlık ve hukuksuzluk varsa, bir bile büyük bir rakamdır diye düşünüyorum.
“Bu olay, iktidarın silahlı kuvvetlerdeki kültürü istediği ölçüde değiştiremediğini gösteriyor”
Bu sayıyı aşan ciddi dediğim şey şu; şimdi bu bence tek cümleyle söylersek şunu gösteriyor, siyasi iktidar, Cumhur İttifakı diyelim ona, MHP kanadını bir kenara bıraksak bile, sadece Erdoğan açısından, Cumhurbaşkanı açısından düşünsek bile, Cumhurbaşkanı’nın 2016 yılından beri, Milli Savunma Üniversitesi kurulduğundan bugüne kadar geçen 8 yıllık süre içerisinde özel olarak harp okullarında, genel olarak silahlı kuvvetlerde kurmak istediği o siyasi iktidarı, özellikle kültürel iktidarı, silahlı kuvvetler içerisindeki kültürel iktidarı veya eskiden var olan o geleneksel ve eleştirel yaklaştığı askeri kültürü istediği ölçüde değiştiremediğini, suların bu bakımdan durulmamış olduğunu gösteriyor bu olay.
“’Nasıl oldu da hem 2023 hem 2024 mezunu teğmenler siyasi iktidarın istediği şekilde çıkmadılar’ diye sorulmalı”
Bunu gösteren bir olay daha vardı. Geçen sene 10 Kasım’da olmuştu bu olay. Orada sarfedilen çok önemli bir cümleyi hatırlatacağım şimdi. Biliyorsunuz geçen sene 2023 yılının 10 Kasım’ında Piyade Okulu’nda yine teğmenler olayın özneleri. Bu sefer 2023 yılı mezunu teğmenlerdi. Yani şu an konuştuğumuz teğmenlerden bir yıl büyük olan teğmenler 2023 mezunları. Sınıf okullarına gittiler. 2 ay 3 ay sonra 10 Kasım mezuniyet töreninde bu teğmenlerden bir tanesinin 10 Kasım töreni sırasında yakasına takması için dağıtılan Atatürk fotoğrafını takmaması üzerine bir başka teğmen onu uyarmıştı. O takmamakta ısrar edince aralarında önce ikisinin başlayıp daha sonra onlarca başka teğmenin birbirine girdiği, yatakhanelerde falan devam eden, söylenen o ki işte tarikat mensubu teğmenlerle tarikat mensubu olmayan, Atatürkçü denilen, o ne demek bilmiyorum ama.
Teğmenlerin birbirlerine böyle kavga, dövüş, fiziksel darbın vesairenin de olduğu bir olay olmuştu. Daha sonra gene orada bir disiplin kurulunda bir soruşturma başlatılmış ve orada verilen ifadeler basına… sızdırılmıştı diyeyim. Orada bu teğmenlerin tabur komutanı olan subay şöyle bir ifade kullanmıştı. Ben bununla ilgili de Serbestiyet’te bu başlıkla bir yazı yazmıştım. Şöyle diyordu bu 2023 mezunu teğmenler için: ‘Kanı hızlı akan ateşli bir devre’ tabirini kullanıyordu bu teğmenlerin hepsi için. Devre dediği o 2023 mezunu, 2023 devresinden bahsediyor. Bu kanı hızlı akan ateşli bir devre ne demek diye sormuştum o yazıda.
Demek ki 2024 mevzunu teğmenler de öyle kanı hızlı akan ateşli bir devre. Dolayısıyla siyasi iktidarın bence hem bu 10 Kasım olayıyla ilgili hem de bu 30 Ağustos’taki olayla ilgili… Hem 2023 mezunu teğmenler hem 2024 mezunları. Bunların harp okuluna girişleri, 4 yıl geriye gidersek, 2019 ve 2020 yıllarında girmişler harp okullarına, yani siyasi iktidarın iktidarının doruğunda girmişler ve Milli Savunma Üniversitesi rektörlüğü içerisindeki uygulamalarla da, 4 yıl içerisinde orada böyle iyice yoğurularak… buradan istenen ürünün çıkmış olması gerekirken nasıl oldu da, nasıl oldu da acaba hem 2023 mezunları, hem 2024 mezunu teğmenler siyasi iktidarın istediği şekilde bir ürün olarak çıkmadılar da, epey çağrışıma açık bir şekilde “kanı hızlı akan ateşli devreler” olarak çıktılar. Bence bunun üzerinde hem siyasi olarak hem toplumsal olarak sosyolojik olarak dikkatli bir şekilde durmak ve biz nerede, neyi yanlış yapıyoruz sorusunu sorması gerekir siyasi iktidarın, bu okulu yönetenlerin ve askerlerin.
“Teğmenlerin komutanları tarafından yalnız bırakılmaması lazım”
Son bir şey söyleyerek sözlerimi bitirmek istiyorum. Bütün bu tartışmalara da dikkat ederseniz özneler ya teğmenler oluyor, ya teğmenleri savunan çeşitli toplum kesimleri veya siyasi partiler oluyor, emekli askerler oluyor veya onları el altından bir şekilde eleştiren suçlayan bir takım işte gazeteciler oluyor. Bütün bu tartışmalarda ben ne Genelkurmay Başkanı’nı veya başkanlığını, ne de Milli Savunma Bakanlığı’nı göremiyorum. Dolayısıyla bu teğmenler, siyasi iktidarın o bütün gücüyle ve şu anda da siyasi iktidarın yönlendirdiği çok açık olan yüksek disiplin kurulundaki çok sayıda yıldızlara sahip olan generallerle baş başa kalmış durumdalar. Askerliğin temeli disiplin, evet, ama askerliğin başka şiarları da var. Astının üstün hukukuna riayet etmek, silah arkadaşlığı vesaire gibi. Dolayısıyla bu teğmenlerin komutanları tarafından yalnız bırakılmaması lazım diye düşünüyorum. Genelkurmay Başkanı da, Kara Kuvvetleri Komutanı da, Milli Savunma Bakanı da bu bahsettiğim komutanlarından birer tanesi.