Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’nun mitingine yapılan taşlı saldırı hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu saldırı, seçime günler kala ne anlama geliyor?
Seçimin son haftasına girerken bu tür saldırıların kamu yönetimi tarafından, özellikle emniyet güçleri tarafından ‘toleransla’ karşılanması, birkaç yerde birden -çapı aynı olmamakla birlikte- çeşitli şiddet olaylarının yaşanması gerilimin iktidar tarafından yükseltildiğini gösteriyor. Erzurum’daki hadiseden sonra Adalet Bakanı’nın açıklaması ve bazı kişilerin gözaltına alınması bir miktar ortalığı teskin etmiş olabilir, ama diğer taraftan AK Parti milletvekilleri, belediye başkanı ve hatta vali bu hadiseyi sıradanlaştıran, kabahati ötekine atan bir tutum aldılar. Bunlara sonra Erdoğan da katıldı.
Çok büyük hadiseler değil bunlar. Konya’daki görüntüleri gördük, Erzurum’da 150-200 tane yaşı on altı, on yedi, on sekiz olan ülkücünün yürümesi ve taşlaması; bunlar tek başına bir şey ifade etmezler. Kentlerin büyük bir kutuplaşması, kalkışması, tepki göstermesi değil. Ama katiller bir kişi olur. O vuran çeteler üç kişi olur, beş kişi olur. Mesele bunları engellemektedir. Bize bu durum daha çok kamu yönetiminin, emniyet güçlerinin, hakemlik yapması gereken aktörlerin partizan tavırlarının sorun yaratabileceğini düşündürüyor. Bunun altını çizmek lazım.
Bu saldırı, Erdoğan’ın Twitter’dan paylaştığı ‘birlik ve beraberlik’ mesajından bir gün sonra gerçekleşti. Ayrıca aynı gün Erdoğan dakikalar önce İstanbul’daki mitingde montajlanmış görüntülerle Kılıçdaroğlu’nu PKK yöneticileri ile birlikte gösterdi. Erdoğan’ın bu çelişkili açıklamalarını ve davranışlarını nasıl yorumlamak lazım?
Açıkçası bu her zaman olan bir şeydir cumhurbaşkanında. Gerektiği zaman birlik, bütünlük, sükûnet tavsiye eden bir Erdoğan görürüz. Alabildiğine asayiş politikaları uygularken bile bunu yapar. Bence bu bir kampanya gereği, kampanya konuşması. Kılıçdaroğlu’nun bugüne kadar izlediği geleceğe dair tutum, bütünleşme, kucaklaşma, kucaklama söylemine bir cevap. Ama söyleminin ve kampanyanın esasını ve özünü oluşturan tam tersine son derece sert, kutuplaştırmacı, asayişçi, karşı tarafı gayrimeşru ilan eden tavır. Bu tavrın kaçınılmaz olarak bu tür tahrik ortamlarını beslemesi de beklenir. Şiddet olaylarıyla birleştirirsek burada en büyük tehlike bu tür gerginliklerin muhalefetin söylemini, dilimini bozması ihtimalidir. Yani o güler yüzün ve geleceğe yönelik ‘her şey çok güzel olacak’ vurgusunun yerini bir iddialaşma, polemik, çatışma, bir meydan okumanın almasıdır.
Bu önemli bir risktir. Şu ana kadar olmamakla birlikte daha önümüzde dört gün var. Üstelik son anketlere göre seçimler ikinci tura kalacak gibi görünüyor. Tabii iddialı konuşmamak lazım ama eğer öyle olursa daha önümüzde uzun bir süre var demektir. Birinci tur seçimlerine kadar gidecek evre ve birinci turdan sonra başlayacak ikinci evre belki daha da kritik olacaktır. İktidar bunun biraz daha önünü açabilir. Bu gerginlikten kendisine oy devşirmeye çalışabilir. Bunları göreceğiz.
Peki olayın ardından iktidar temsilcilerinin ‘asıl provokatör İmamoğlu’ çıkışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabii bunlar ‘tahrike devam’ anlamına gelen açıklamalardır. Yani siz muhalefetin tümünü ve muhalefetin liderini Türkiye’yi bölecek ve PKK’yla iş birliği yapan adam olarak lanse eder ve Türkiye’deki seçimleri bölücüler ve biz şeklinde lanse ederseniz özellikle milliyetçi kesimde bunun yaratacağı etki açıktır. Özellikle bazı kesimlerde, bazı genç kesimlerde bu daha da sertleşebilir. Şimdi bunların önünü almak için mesela Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklama daha makulken hemen hemen bütün iktidar temsilcileri tersini yaptılar işin. Yani provokasyonun karşı taraftan geldiğini söylediler. Bu, bu tür saldırıları tabiileştirmektir. Ama bunların ben böyle bir şiddete davet ve tahrik anlamında bir etki yapacağını sanmıyorum açıkçası.
Bu ilk tur seçimlerinin daha sakin geçeceğini düşünüyorum. Burada önemli şey, bunlar kadar çok yakın oranlarla bitecek seçimlerde ortaya çıkacak tartışmalar ve bunun sokakla ilişkisidir. Yani diyelim ki bir puan farkla ilk tur bitti. Elliye kırk dokuz bitti ve bunu muhalefet kazandı. Burada itirazlar, tartışmalar, kabul etmemeler, müdahale etmeye çalışmalar olacaktır. Bunlarla biraz önce konuştuğumuz tablolar arasındaki bağlantı daha riskli olabilir. Bu ikinci tur için de geçerli. Dolayısıyla evet bir sokak endişesi hep var ama daha eski yılları düşündüğüm zaman o kadar da büyük ve korkacak bir tablo olduğunu düşünmüyorum açıkçası.
Sizinle çok uzun zamandır bu haftalık söyleşileri yapıyoruz. Seçim sürecinin de başından beri gündemi değerlendiriyorsunuz. Artık 14 Mayıs seçimlerine günler var. Eğer ilk turda seçim sonuçlanırsa, haftaya yaptığımız söyleşide seçim sonuçlarını konuşacağız. Seçimlerden önce takipçilerimize, sizi izleyen, dinleyenlere seçimle ilgili söylemek istediğiniz son şeyler nelerdir?
Bugün bir anket okudum. Gördüğüm kadarıyla hâlâ çok başa baş giden bir yarış söz konusu. Bir iki puan farkla gidiyor, kararsız oranı hâlâ yüksek. Türkiye’nin en kritik seçimlerinden bir tanesini yaşıyoruz. Otokratik bir sistemimiz var. 2017 anayasa değişikliğiyle bu otokratik sistem kurumsallaştı ve iyice yerleşti. İktidarın seçimleri kazanması hem otokratik sistemin derinleşmesi hem toplum desteğinde seçimli bir otokrasi anlamına gelecek. Çünkü kabul edelim ki bundan önceki seçimler, 2018 seçimleri darbe girişimi sonrası önlemler ikliminde yapıldı. 2018’den bugüne kadar giden evre ise otoriterliğin derinleşmesi, sistemde keyfiliğin ve şahsiliğin artması açısından çok daha derin, etkili bir dönemi ifade ediyor. Seçimlerin iklimi şimdi bu. Bu bir kâbus. Bu kâbustan uyanmamız, bu tahribatı aşmamız Türkiye’nin geleceği için çok önemli. Bu seçimlerde iktidar başarılı olursa, iktidar seçimleri kazanırsa ben çok karanlık bir Türkiye’ye doğru gidileceğini düşünüyorum.
Bugün hâlâ yüzde 10 civarında bir İnce-Oğan oyu gözüküyor. Bu, muhtemelen yüzde 6-7’ye düşecektir. Bu kesim dahil tüm seçmenin de açıkçası demokratik ve ufku açık Türkiye’ye destek vermesini bekliyorum, buna davet ediyorum. Bir de şunu söyleyeyim; bütün kamu görevlileri, emniyetçiler, askerler, kaymakamlar, valiler bu dönemde hakikaten iktidarla mesafeyi doğru almalıdırlar.