Dünya ve Türkiye siyasi gündeminin oldukça yoğun olduğu bu dönemde yazılarımı Katalan krizine hasretmemin iki temel nedeni var. Birincisi, bu krizin uluslararası hukuka ve İspanyol anayasasına uygun biçimde çözülüp çözülememesinin dünyanın başka yerlerindeki benzeri sorunlar için emsal oluşturacak olması. Bu konuda akla gelen ilk örnek Türkiye’yi yakından ilgilendiren Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Irak anayasasına aykırı bağımsızlık referandumu. Bağımsızlığı uluslararası hukuk ve İspanyol anayasası çiğnenerek tanınacak olsaydı, Katalunya IKBY’nin bağımsızlığı için Kosova istisnasından sonra artık yok sayılması mümkün olmayan bir emsal teşkil ederdi.
Böyle bir sonuç, İspanya’nın yerinden yönetimi ileri düzeye taşımış ve bir Özerklikler Devleti (estado autonómico) oluşturmuş olan 1978 anayasasının özgünlüğünü de ülkenin siyasi birlik ve toprak bütünlüğünü ortadan kaldırdığı gerekçesiyle yok ederdi. Sadece 78 anayasası değil, demokrasinin temel ilkelerinden yerelleşme ve yerinden yönetim de inanılırlığını kaybederdi. Hatta daha genel bir açıdan, uluslararası hukuk kurallarının da anayasa hükümlerinin de ülkelerin siyasi birlik ve toprak bütünlüğünü güvence altına almak için yeterli olmadığı gibi son derece kaygı verici bir durum da ortaya çıkardı.
Katalan krizi üzerinde yoğunlaşmamın ikinci nedeni, medyamızda bu konuda yanlış ya da yanlış anlamalara yol açabilecek şekilde aktarılan haberler. Gerek kitaplarım ve yazılarımda İspanya’nın siyasi birlik ve toprak bütünlüğünün güvencesi olduğunu savunageldiğim 1978 anayasası genelinde, gerek bu konuda “emniyet supabı” niteliği taşıyan 155. maddesi özelinde bilgi eksikliğinden kaynaklandığını düşündüğüm bu tür haberler, birçok medya kuruluşu bu konuda görüşüme başvurduğu halde hâlâ devam ediyor. Anayasaya aykırı olduğunu defalarca belirttiğim, bu nedenle de sadece hükümet partisi PP’nin değil, Sosyalist İşçi Partisi PSOE ve Katalan Ciutadans’ın da karşı çıktığı bağımsızlık referandumu için “İspanyol hükümetinin yasadışı gördüğü referandum” diye yazılabiliyor. Anayasal bir statü olduğu halde “İspanyol hükümeti Katalanların özerklik statüsünü iptal etti” ifadesi kullanılabiliyor. O bakımdan belki sadece haber niteliği taşıyan gelişmelere de yazılarımda yer vermek zorunda kalıyorum.
Yol haritası
Önceki yazılarımda belirtmiş olduğum gibi, Alman Temel Yasası’nın 37. maddesinden esinlenmiş ve bugüne kadar hiç uygulanmamış olan anayasanın 155. maddesi, anayasadan ve yasalardan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemiş olan özerk topluluklara karşı bu yükümlülüklerini zorla yerine getirmelerini sağlamak amacıyla Senato’nun salt çoğunluğunun onayıyla hükümet tarafından alınacak “gerekli önlemler” den söz ediyor ama bu konuda hiç ayrıntı vermiyor. Maddenin 2. fıkrası sadece “1. fıkrada öngörülen önlemlerin uygulanması için hükümet özerk toplulukların yönetimlerine talimat verebilir” diyor. Dolayısıyla bu maddede yazılı amaca ulaşmak için alınabilecek önlemler üzerinde birbirinden farklı hukuki değerlendirmeler yapılabiliyor. Ancak bu konuda “özerklik statüsünün iptali” ya da “askıya alınması” gibi aşırı yorumlarda bulunmak doğru değil.
Bir kere, önceki yazılarımda belirttiğim gibi, 78 anayasası bölgelerin ve milliyetlerin özerklik hakkını 2. özerklik statülerini de 147. maddesinde güvence altına alıyor. Bu statüler bizim hukukumuzda bulunmayan “organik yasa” niteliğinde. Organik yasalar hiyerarşik olarak anayasanın altında ama normal yasaların üzerinde yer alan hukuki metinler. O bakımdan bu statülerin anayasanın birçok maddesi değiştirilmeden iptali mümkün değil. Dolayısıyla salt çoğunlukla iktidar olan hükümetlerin -ki bugünkü Rajoy hükümeti azınlık hükümeti- statüleri iptal etme yetkisi yok. Kaldı ki Katalan bağımsızlıkçılar sadece anayasayı değil, bu anayasa çerçevesinde geçerlilik kazanmış olan Katalan özerklik statüsünü de çiğneyerek bağımsızlık ilan etmeye kalkışıyorlar.
Bu itibarla 155. maddenin hükümete verdiği yetki, Katalan özerk yönetimini anayasadan ve Katalan özerk statüsü (Estatut) başta olmak üzere yasalardan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeye zorlamaktan ibaret. Burada parantez açarak Başbakan Rajoy’un bu yetkiyi PSOE ve Ciutadans’ın onayıyla kullandığını vurgulamakta yarar var. Bu madde bağlamında alınan önlemlerin Senato’nun onayıyla yürürlüğe girmesi bekleniyor. 27 Ekim’de toplanması beklenen 266 üyeli Senato’da (149) ve 27 üyeli ilgili komisyonda (15) PP’nin salt çoğunluğu var. Sosyalistlerle (62) birlikte bu sayı Genel Kurul’da 211’e, komisyonda (6) ise 21’e yükseliyor. Dolayısıyla Başbakan Rajoy’un açıkladığı yol haritasının Senato tarafından benimsenmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Yol haritasında öngörülen önlemlerin başında Generalitat Başkanı Puigdemont ve özerk hükümetindeki 12 bakanın (consellers) görevden alınması ve Parlament’in (özerk parlamento) feshedilerek 6 ay içinde erken seçim yapılması geliyor. Seçimler sonuçlanana kadar geçecek zaman dilimi içerisinde özerk hükümetin görevinin merkezi hükümet tarafından üstlenilmesi, Katalan bürokrasisinin merkezi hükümetin talimatıyla çalışması öngörülüyor. Bu önlem 155. maddenin yukarıda aktardığım 2. fıkrasına uygun. Rajoy hükümeti bu bağlamda özellikle özerk polisin (Mossos d’esquadra) İçişleri’ne, ekonominin Ekonomi ve Maliye Bakanlığı’na bağlanmasını ve bağımsızlık referandumu sürecinde üstlendiği olumsuz rolden ötürü telekomünikasyonun kontrol altına alınmasını amaçlıyor. Ayrıca erken seçimler yapılana kadar görevini sürdürecek olan Parlament’te anayasa ve Estatut’a aykırı faaliyetlerin de yasaklanması söz konusu. Parlament’in yasama faaliyetlerinin kontrolü Senato tarafından üstlenilecek.
Ana hatlarıyla aktardığım yol haritasında yer alan ve adım, adım uygulanması öngörülen bu önlemleri özerkliğin askıya alınmasından çok “devletin özerkliğe geçici müdahalesi” olarak değerlendirmek daha doğru olur. Mutlaka askıya alınmaktan söz edilecekse bunun “kısmi” bir “askıya alma” olduğunun da altını çizmek gerekiyor.
Katalan krizi sonuçta bu şekilde çözülecekse de Senato’nun 27 Ekim tarihli toplantısına kadar bazı olağanüstü gelişmelere de gebe görünüyor. Puigdemont ve arkadaşları bir bakıma siyasi yaşamlarını sona erdirecek olan bu yol haritasının uygulanmasını engellemek için görevlerini terk etmemek gibi bazı önlemlere başvurabilir. O bakımdan güvenlik güçlerinin sokak gösterilerinde ve söz konusu olursa Puigdemont ve arkadaşlarının Generalitat Sarayı dışına çıkarılması ya da içeri alınmamasında orantısız güç, hatta güç kullanmaktan kaçınması önem taşıyor. Aksi takdirde bu konu Puigdemont ve arkadaşlarının anayasaya aykırı davranışlarının önüne geçer.
Bağımsızlık yanlılarını hemen sokağa döken Carles Puigdemont Cumartesi gecesi 155. madde uygulamasına karşı verilecek cevabı belirlemek üzere Parlament’i özel olarak toplanmaya çağırdı. Çağrısında tek yanlı bağımsızlık ilanından söz etmedi. Bunda savcılığın hakkında devlete karşı ayaklanma gerekçesiyle 25 yıla kadar ağır hapis cezası istemiyle dava açma hazırlığında olmasının rolü olabilir. Nitekim ertesi gün Generalitat sözcüsü Jordi Turull’un ağzından erken seçim opsiyonunu reddeden bağımsızlıkçıların Parlament’i de Senato gibi Cuma günü toplantıya çağıracağı ve tek yanlı bağımsızlık ilanıyla 155. maddeye anında yanıt vermeyi planladıkları söyleniyor.
Görünen o ki Katalan sorunu İspanya’nın başını bir süre daha ağrıtacak.