Ana SayfaYazarlar21 Aralık’ta Avrupa’nın geleceği oylanıyor

21 Aralık’ta Avrupa’nın geleceği oylanıyor

 

Bu cümle, Fransa’nın eski Başbakanı Manuel Carlos Valls’e ait. Barcelona’da doğan, Horta mahallesinde büyüyen ama daha sonra ressam babasının yerleşmiş olduğu Fransa’ya geçen ve bu ülke vatandaşlığını alan Valls, Hollande’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde başbakanlık koltuğuna oturan son isimdi. Kökenleriyle bağlarını hiç koparmayan mahalle arkadaşlarının küçük Manuel’i Cumartesi günü (16 Aralık) Katalan erken seçimlerinin favorisi Yurttaşlar Partisi Ciutadans’ın (C’s) Goya tiyatrosunda düzenlediği toplantının onur konuklarından biriydi.  

 

Konuşmasına Fransa’da iki dönem Cumhurbaşkanlığı yapan François Mitterrand’ın tarihe geçen “milliyetçilik savaştır” (le nationalisme c’est la guerre) sözüyle başlayan Manuel Valls, “burada sadece Katalunya veya İspanya’nın değil, aynı zamanda Avrupa’nın da geleceği söz konusu” cümlesiyle devam etti. AB Kurucu babalarının Eski Kıta’yı bitmek tükenmez savaşlarla felakete götüren milliyetçiliklere karşı birleştirme tohumlarını attığı 50’li yılları anımsattı ve Katalunya’nın olası bağımsızlığının Avrupa’daki tüm milliyetçiliklere kapıyı açacağının ve barışı tehlikeye düşüreceğinin altını çizdi.

 

Bugün Fransa’da Sol/Sağ çekişmesini aşan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a ve partisi LRM’e (La République en Marche) destek veren Manuel Valls, Ciutadans’ın da İspanya’da benzeri bir politika izlediğine dikkat çekti. Ciutadans’ın genç lideri Albert Rivera’nın “ya bağımsızlıkçı olursun ya da seni faşist ilan ederler” yakınmasına atıf yapan Valls, Fransa’da Sol kesimde yaşanan benzer tartışmalara işaret etti. “Biz Fransa’da da aynı şeyi yaşıyoruz. Tartışmayı bitirmek için sana faşist diyorlar, böylelikle tartışma da sona eriyor” diye ekledi.  

 

Barselona’yı milliyetçilik temsil etmiyor

 

Bu cümle de Goya Tiyatrosu’nun ikinci onur konuğu Mario Vargas Llosa’ya ait. Nobel ödüllü Perulu (ve İspanyol) roman, öykü ve oyun yazarı, Barselona’nın İspanya’nın Avrupa’ya açık, modern yüzü olduğunu, 70’li yıllarda Franco diktatörlüğü sona ermeden bile kente gelenlerin kendilerini Avrupa’da hissettiğini anımsatıyor.

 

Katalunya’nın içe kapanmanın tam aksini temsil ettiğini vurgulayan Mario Vargas Llosa, milliyetçiliğin “ilkel, anakronik ve antidemokratik bir siyaset tarzı” olduğunun altını çizdi. O da Valls gibi Sol kesime yüklendi. Bağımsızlık yanlısı partilerin özerk parlamentoda salt çoğunluğa ulaşmalarını sağlamış olan Halk Birliği Adaylığı’nı (CUP/ Candidatura d'Unitat Popular) özellikle hedef aldı. “Bugün milliyetçiliği kucaklayan antidemokratik bir Sol var. Bir siyasi parti kendini Sol olarak tanımlayabilir ama CUP gibi pekâlâ reaksiyoner olabilir” diye ekledi. Bu tür “Sol” partiler Türkiye dâhil birçok ülkede var elbette.

 

Anayasa Bloğu ve bağımsızlıkçılarla kafa kafaya

 

Ciutadans’ın bu toplantısı, Rivera’nın partisi son anketlerin rüzgarını arkasına aldığı için ses getirdi. Nitekim gerek Metroscopia (El País) gerek GAD3 (ABC) tarafından yayımlanan son   anketler, 21 Aralık seçimlerine bir hafta kala Anayasa Bloğu’nun C’s’in önlenemez yükselişi sayesinde Bağımsızlık Cephesi’ni zorladığını ortaya koyuyor. Her iki anket ayrıca Vargas Llosa’nın Goya’daki konuşmasında “en ilerici parti” olarak tanımladığı Ciutadans’ın 21 Aralık’ta sandıktan birinci parti çıkacağını gösteriyor. 

 

Metroscopia, Sosyalist Parti PSC’nin yüzde 14,3, Halkçı Parti’nin (PP) yüzde 5,4 oy alacağını ve Anayasa Bloğu’nun toplamda yüzde 44,9 oy oranına ulaşacağını tahmin ediyor. Anket bu oranlarla Ciutadans’ın 35-36, PSC’nin 20, PP’nin 5-6, Anayasa Bloğu’nun da toplamda 61-62 sandalye kazanabileceğine işaret ediyor. GAD3’ün partilerin oy oranı ve sandalye sayısıyla ilgili tahmini biraz farklı. Ama Anayasa Bloğu, bu ankete göre de yüzde 46,7 oyla yine 61-62 sandalye kazanıyor.

 

Ne var ki yürürlükteki Seçim Yasası daha az oy alacağı anlaşılan Bağımsızlık Cephesi’ne yarıyor. Metroscopia Bağımsızlık Cephesi’ni oluşturan üç partinin (ERC, PdeCat, CUP) toplamda yüzde 43,8 oyla 67 milletvekilliği kazanabileceğine işaret ediyor. GAD3 de değişik oranlarla Bağımsızlık Cephesi’nin 67 sandalyeye ulaşma olasılığını ortaya koyuyor. Bu sonuçlara göre Bağımsızlık Cephesi bir önceki seçimlere oranla 5 sandalye kayıpla bu defa salt çoğunluğun (68) biraz altında kalıyor.

 

Tek yanlı bağımsızlık eğilimi düşüşte

 

İki blok arasındaki fark büyük görünmüyor. O bakımdan Bağımsızlık Cephesi’nin yine salt çoğunluğa ulaşma olasılığı var. Ama gerek Cumhuriyetçi Sol (ERC) gerek Puigdemont’un Avrupa Demokratik Partisi PdeCat, “21 Aralık’ta neler değişecek?” başlıklı yazımda da belirtmiş olduğum gibi, strateji değiştirmiş bulunuyor. Salt çoğunluğa ulaşıldığında bu defa hedeflenen tek yanlı bağımsızlık değil. Yeni strateji, merkezi hükümete ve krizde İspanya’nın yanında yer almış olan AB’ye, Katalan sorununun “anlaşmalı” (pactado) bir referandumla çözülmesi için baskı yapmaya odaklanıyor.   

 

Kabul etmek gerekir ki bu strateji sandığa gidip oy atarak bağımsızlık ilan edilebileceğine ve bağımsız Katalunya’nın sorunsuz tanınacağına inandırılmış seçmen için tam bir hayal kırıklığı oluşturuyor. Daha önce açıklanan bağımsızlık hedefine varmanın söylendiği kadar kolay olmadığını gören seçmenin bu defa sandığa gitmek için eskisi kadar hevesli olmayabileceği de göz önünde alınması gereken bir eğilim.

 

Katalunya’da değil ama Katalunya’yı çok yakından izleyen Bask Ülkesi’nde yapılan bir anket (Euskobarómetro) başarısız kalan Katalan sürecinin bağımsızlık karşıtlığını güçlendirdiğini ortaya koyuyor. Pazar günü La Razón’da yayımlanan söz konusu ankete göre, Euskadi’ de bağımsızlık referandumu yapılması halinde, Hayır oyları Evetlere 17 puan fark atıyor. Her 3 seçmenden 2’si (yüzde 66) Katalunya’daki gibi tek yanlı bir bağımsızlık sürecine gidilmesine karşı çıkıyor. Bu oran kendini milliyetçi olarak tanımlayan seçmende bile yüzde 50’nin çok üstünde (53) kalıyor. Ama daha da önemlisi, Hayır’ların Katalan sürecinin ardından 8 puan artmış olması.

 

Perşembe günü (21 Aralık) yapılacak Parlament seçimlerinden anketlerin yansıttığı çerçevede bir sonuç çıkması halinde salt çoğunluğa dayalı bağımsızlıkçı bir özerk hükümetin kurulması zorlaşacak. İki bloğun arasında konumlanan radikal Sol Podemos’un Katalunya’daki ortağı Comú Podem burada anahtar parti. Barcelona Belediye Başkanı Colau’nun otodeterminasyon referandumundan yana ama bağımsızlığa karşı olan partisinin 7-8 sandalye ile dengeyi bu iki bloktan biri lehine çevirmesi mümkün.   

 

Aslında Katalunya’da hangi eğilimde bir hükümet kurulursa kurulsun tek yanlı bağımsızlık ilanı döneminin artık kapandığı anlaşılıyor. Manuel Valls’in Goya Tiyatrosu’nda vurguladığı gibi, AB kurucu babalarının ilke ve değerleri unutulmadığı, “milliyetçiliğin savaş demek olduğu” akılda tutulduğu sürece bu tür dayatmalara sadece İspanya’da değil, hiçbir Avrupa ülkesinde kapının aralanması söz konusu olmayacak.      

 

       

 

- Advertisment -