Ana SayfaYazarlarABD için toprak bütünlüğü ilkesi önemli değil mi? (1)

ABD için toprak bütünlüğü ilkesi önemli değil mi? (1)

 

Türkiye’nin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Ankara ziyareti öncesinde başlattığı Fırat Kalkanı operasyonu Suriye satranç tahtasında önemli bir hamle oldu. Önemli çünkü Suriye’ye müdahale için elverişli bir meşruiyet kaynağı olan Daesh’le mücadele bağlamında yürütülen operasyona, Özgür Suriye Ordusu’nu da terörist bir grup olarak niteleyen Esat rejiminin cılız protestosu dışında sadece PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’den şiddetli bir itiraz geldi.

 

Suriye’nin bölünme projesinde önemli bir aktör olan PYD/YPG’yi tüm uyarılarımıza karşın Daesh’le mücadele bağlamında müttefik ilan eden Washington operasyona hava desteği verirken, Membiç’e geçen YPG’nin Fırat’ın batısında kaldığı sürece Amerikan desteğine sahip olmayacağını vurgulamak durumunda kaldı. Ardından Beyaz Ev sözcüsü Josh Earnest, günlük basın toplantısında operasyonun Daesh’e karşı yürütülen mücadeleye önemli bir katkı sunduğunu vurgulamakla yetinmedi. Ayrıca konunun G-20 Antalya toplantısındaki Obama- Erdoğan görüşmesinde de ele alınmış olduğunu hatırlattı. Bu açıklamadan ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte Rus uçağının düşürülmesinin arkasındaki gizli amacın ne olduğu da ortaya çıkıyor.

 

Earnest, kendisine yöneltilen bir başka soru üzerine, ABD’nin PYD/YPG ile Daesh’e karşı işbirliği ilişkisinden vazgeçmediğini şöyle dile getirdi: “Suriye içinde Kürtleri de içeren bazı unsurlar var. Bunlar IŞİD karşıtı çabalarımıza önemli katkı sağlıyorlar. Durumun karmaşık olduğunu inkâr etmenin anlamı yok. Bu konuda duyarlıyız ve izlemeye devam ediyoruz." Bu açıklama PYD/YPG’nin kurucusu PKK’nın eş zamanlı olarak Türkiye’de tırmandırdığı terör eylemleri dikkate alındığında, Earnest’in “her türlü terör eylemini kararlı ve güçlü şekilde kınadıklarına” ilişkin sözleriyle çelişiyor.

 

Kaldı ki ABD’nin Daesh’e karşı müttefik gördüğü örgütün lideri Türkiye’nin Daesh’e karşı başlattığı operasyona şiddetle ve tehdit dolu açıklamalarla karşı çıkıyor. Bu son derece tuhaf çünkü Türkiye sonuç itibariyle ortak düşmanı hedefleyen ve işbirliği yaptığı ABD’nin hava desteği verdiği bir operasyonu yürütüyor. Salih Müslim’in açıklaması insanın aklına ister istemez “PYD/YPG Daesh’i düşman görmüyor mu, iddiaların aksine destekliyor mu yoksa” sorusu takılıyor. Ardından daha birçok soru elbette.

 

Biden, Başbakan Yıldırım’la görüşmesinden sonra düzenlenen ortak basın toplantısında kendisine Türkiye’yi güneyden kuşatacak bir PYD federe devleti ya da özerk bölgesi, kısaca “Kürt koridoru” oluşturulması hakkında yöneltilen soruya karşılık, “koridor yok, Türkiye sınırlarında ayrı bir oluşum yok, birleşik Suriye’den ödün vermeyeceğiz” dedi. Bu sözler de, YPG’nin Membiç’ten çekilmeye başlaması da önemli ama Washington’un ikircikli tutumunu bir yana bırakarak, Suriye’nin toprak bütünlüğünü öncelediğini tereddüte yer vermeyen bir netlikle ortaya koyması da gerekiyor.

 

Ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı aslında BM Antlaşması’nın temel ilkelerinin başında geliyor. Antlaşmanın 2. maddesinin 4. fıkrası, “tüm üyelerin uluslararası ilişkilerinde, gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı, gerek BM’nin amaçlarıyla bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanmaya başvurmaktan kaçınırlar” diyor. BM’nin bir üyesi olan Suriye’de bir iç savaşın çıkmış olması, hiçbir devlete bu ülkenin toprak bütünlüğünü ortadan kaldırma hakkı vermiyor elbette. 

 

Öte yandan, BM’nin temel ilkelerinden bir diğeri, halkların hak eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi. Antlaşmanın 1/2. maddesinde kayıtlı bulunan bu haktan bugüne kadar çoğunlukla Afrika ve Okyanusya’daki sömürge halkları yararlandı. Nitekim BM Genel Kurulu’nun 14 Aralık 1960 tarihli ve 1514 sayılı kararı “ sömürge altındaki halklara ve ülkelere bağımsızlık verilmesine ilişkin bildirge” başlığını taşıyor. Bu kararın Katalan ve Bask sorunları vesilesiyle yazılarımda sık, sık yinelediğim 6. maddesi sınırların değiştirilmesine tüm kapıları kapatıyor. Söz konusu maddeye göre, bir ülkenin ulusal bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü kısmen de olsa hedef alan hiçbir girişim BM yasasıyla bağdaşmıyor.

 

Bugüne kadar kendi geleceğini belirleme hakkını kullanmış ve uluslararası toplumca tanınmış sömürge olmayan tek etnik/kültürel antite Kosova. Bu yolun açılmasına dünyada neden olacağı kargaşayı göz önüne alarak karşı çıkan birçok ülke var. Bu nedenle Kosova istisna olarak kalacağa benziyor.

 

Bunları anımsatmamın nedeni, Suriye’deki Kürtlerin içinde dahi bir azınlığı temsil eden PYD’ye, “Kürt koridoru” adı altında bağımsızlığa giden yolu açabilecek bir düzenleme yapılmasının BM Antlaşması’na da aykırı olduğunun altını çizmek.

 

Ülkelerin toprak bütünlüğü Çekoslovakya’nın bölünmesinde olduğu gibi anlaşma yoluyla bozulabilir elbette. Aynı şekilde birleşme yoluyla oluşan devletlerde de gerçekleşebilir. Buna henüz gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen ama Birleşik Krallık ’tan bir referandumla ayrılmayı planlayan İskoçya örnek gösterilebilir.

 

Aslında birleşme yoluyla oluşmuş devletlerden biri de ABD. Yazıma bu başlığı atmamın bir diğer nedeni de, dünyanın tek süper gücü olan bu ülkede de, özellikle Brexit’in tetiklediği ayrılıkçı hareketlerin güçlenmekte olması. Aralarında Kaliforniya ve Teksas gibi büyük federe devletlerinin de olduğu eyaletlerdeki ayrılıkçı hareketleri (Calexit, Texit) bu başlık altındaki bir sonraki yazımda ele alacağım.         

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik