Amerika Birleşik Devletleri, anayasa hukuku bakımından birleşme yoluyla kurulmuş federal devletlere örnek oluşturuyor. 4 Temmuz 1776’da Birleşik Krallık’ın 13 eski kolonisinin bir araya gelmesiyle bağımsızlığını ilan eden ABD, 2. Kongre tarafından benimsenen 15 Kasım 1777 tarihli belgeyle (Articles of confederation) bugünkü anayasasının yürürlüğe girdiği 4 Mart 1789 tarihine kadar konfederasyon olarak örgütlenmişti.
Konfederasyon olsun, birleşme yoluyla oluşan federasyon olsun, bu siyasi birliği oluşturan birimlerin teorik olarak kendi geleceklerini belirleme, birliğe katılma gibi birlikten ayrılma hakları var. Çünkü federe ya da konfedere devlet olarak siyasi birliğin hukuki taraflarından birini oluşturuyorlar.
1789 Anayasası’nın 4. maddesi, birliğe yeni üyelerin Kongre kararıyla kabul edilebileceğine, ancak Kongre’nin onayı olmadan ilgili federe devletlerin yasalarının izin vermediği yeni bir devlet ya da devletlerin (bölünme ya da birleşme yoluyla) oluşamayacağına hükmediyor. Ama bu madde bağlamında sonradan ABD’ye katılmış olanlarla birlikte toplam 50 federe devletin birlikten ayrılma hakkını düzenleyen herhangi bir anayasa maddesi yok.
1815’de Başkan Thomas Jefferson, “bazı devletler birliğimizi terk etmek istiyorlarsa (…) onlara tereddütsüz ayrılalım derim” çıkışını yapmıştı. Bu yaklaşımın Amerikan iç savaşına (1861-65) kadar geçerli olduğunu söylemek mümkün. İç savaşın nedeni olarak her ne kadar Kuzeyle Güney arasında esaretin kaldırılması sorunu gösteriliyorsa da, gerçek neden Güney eyaletlerinin (11 federe devlet) Amerika Konfederal Devletleri’ni (AKD) kurarak ABD’den ayrılma girişiminde bulunmasıydı. İç savaşın en önemli sonucu da, ABD’yi oluşturan federe devletlerin, Jefferson ‘un kabul ettiği siyasi birlikten ayrılma hakkının aslında “savaş nedeni” olduğunu ortaya koymasıydı. Nitekim Güney eyaletlerinin seçilmesine karşı çıktığı, hatta seçilmesinden önce suikast girişiminde bile bulunduğu Başkan Abraham Lincoln, bu gerçeği şu sözlerle açıkça ortaya koymuştu: “bu devletlerin oluşturduğu birlik devamlıdır. Hiçbir (federe) devletin kendi girişimiyle yasal olarak bu birliği terk etme hakkı yoktur.”
Federe devletlerin ABD’yi terk etme hakkı olup olmadığı konusunda Yüksek Mahkeme’nin 1869’da aldığı bir karar da var. Yüksek Mahkeme, Texas-White davasıyla ilgili olarak aldığı kararla, İç Savaş boyunca AKD içinde yer almış olmasıyla Teksas’ın ABD’den fiilen ayrılmış olduğu tezini reddetmiş, bu ayrılığın hiçbir zaman gerçekleşmediğini savunmuştur. Bundan 137 yıl sonra, 2006’da bu defa Yüksek Mahkeme üyelerinden Antonin Scalia, kendisine konuyla ilgili olarak yöneltilen bir soru üzerine, bu sorunun İç Savaşla kalıcı bir çözüme ulaştığını söylemiş ve federe devletlerin birlikten ayrılma haklarının olmadığını vurgulamıştır.
Bununla birlikte Amerikan federe devletlerinin ABD’den ayrılma haklarının olmadığına dair ifadeler ve 1869 tarihli Yüksek Mahkeme kararı konuyu gündemden kaldırmışa benzemiyor. Kongre’de uzun yıllar Teksas’ı temsil etmiş ve Cumhuriyetçiler’ in 2008 ve 2012’de Başkan aday adayı olmuş siyasetçilerden Ronald Ernest, “biz serbest bir toplumda gönüllü olarak birleştik, aynı şekilde ayrılma hakkımız da var” diyor. Nitekim geçen yazımda da işaret ettiğim gibi, son aylarda ABD’de Birleşik Krallık’ın aldığı Brexit kararının tetiklediği ayrılıkçı hareketlerin güçlendiği görülüyor. Şimdi bu hareketlere biraz daha ayrıntılı bakarak başlıktaki soruya yanıt getirmeye çalışacağım.
Brexit ’in tetiklediği ayrılıkçı hareketler
Linki ilişik haberden (http://www.politico.com/magazine/story/2016/07/5-us-independence-movements-inspired-by-brexit-214010) görüleceği gibi, Birleşik Krallık ’ta geçen 23 Haziran referandumundan çıkan Brexit kararı Amerikan bağımsızlık hareketlerine esin kaynağı olmuş durumda. Bunlardan İç Savaş döneminde Güney’in kurduğu AKD içinde yer alan Teksas’ın ABD’den ayrılmasını savunan Teksas Milliyetçi Hareketi’nin (Texas Nationalist Movement) Başkanı Daniel Miller, Russia Today’e verdiği söyleşide Brexit’ ten nasıl esinlendiklerini şöyle açıklıyor: “Birleşik Krallık halkı AB’ye aldığından çok ödeme yaptığını hissediyordu. Burada, Teksas ’da da durum aynı. Teksas her yıl federal hükümetin kasalarına yaklaşık 400 milyar dolar ödemede bulunuyor. Bunun sadece çok küçük bir bölümünü geri alıyoruz ve bu miktar burada karşılaştığımız sorunları çözmemize yetmiyor (…) “ (https://francais.rt.com/opinions/23302-reve-californien-secession-etats-unis)
Teksas, yaklaşık 700 bin kilometre karelik yüzölçümüyle, bugün ABD’nin en büyük ikinci federe devleti. Kaç parçaya bölüneceği hakkında her gün haberler çıkan Suriye kadar nüfusa ancak tam on katı büyüklükte toprağa sahip. Meksika’dan ayrıldığı 1836’dan 1845‘e kadar ABD’nin resmen tanıdığı bağımsız bir Cumhuriyet olmuştu. Dolayısıyla kısa bir dönem için bağımsızlık deneyimi de olan bir federe devlet. Ayrıca başta petrol ve doğal gaz olmak üzere yeraltı zenginlikleri ve güçlü sanayiiyle ABD’nin ikinci büyük ekonomisini oluşturuyor. Birlikten ayrılması (Texit) ABD için büyük bir kayıp olur kuşkusuz.
Brexit ’ten esinlenen bir başka ayrılıkçı hareket “Yes, California Independance Campaign” Başkanı LJM (Louis J. Marinelli) de bağımsızlık taleplerini benzer gerekçelerle açıklıyor. ABD’nin GSYİH’sının yüzde 13’ünü temsil eden ve tek başına dünyanın 12. ekonomik gücü olan Kaliforniya nüfus olarak da en kalabalık federe devlet. Dolayısıyla bağımsızlığının ABD için Teksas’ınki gibi çok büyük kayıp olacağına kuşku yok.
LJM, atıfta bulunduğum Russia Today’e verdiği demeçte, Daniel Miller gibi, Kaliforniya olarak federal hükümete yaptıkları yüzbinlerce milyar dolarlık katkılarından daha azını geri aldıklarını ve bu miktarla bölgenin ihtiyacı olan yatırımları yapamadıklarını vurguluyor. Bu ihtiyaçları da yollar yapmak, sağlık ve eğitimi finanse etmek olarak detaylandırıyor. Alt yapı sorunları aslında Kaliforniya’ya özgü değil, Teksas ’ta, hatta New-York, New Jersey gibi daha birçok eyalette de var. LJM, Teksas gibi, Kalifornia’nın da birlikten ayrılmasının (Calexit) kendi halkları için daha hayırlı olacağını öne sürüyor.
Aslında Brexit ‘in tetiklediği ayrılıkçılık bu iki büyük federe devletteki hareketlerle sınırlı değil. Kanada ile sınırı olan küçük Vermont’ta ayrılıkçılığın adı Vexit, Doğu komşusu New Hampshire’da ise NHexit. Bir de Pasifik’teki turizm cenneti Hawaii’de benzeri bir hareket (Hawexit) var.
Ayrılmanın yasal araçları neler?
Yukarıda ilk bölümde birleşme yoluyla oluşan bir federal devlet olduğu için birliği oluşturan her birimin hukuken ayrılma haklarının da bulunması gerektiğine, ancak 1789 Anayasası’nda bu konuyu düzenleyen bir madde bulunmadığına, Yüksek Mahkeme’nin 1869 tarihli kararının da ayrılmaya cevaz vermediğine işaret etmiştim. Peki, öyleyse ayrılıkçı hareketler ayrılmayı nasıl gerçekleştirmeyi öngörüyorlar?
LJM bu soruyu “Brexit benzeri bir referandum düzenleyerek” diye yanıtlıyor. Kaliforniya’da mevcut katılımcı demokrasi örneğinden hareketle bir girişim başlatmayı öngördüklerini ifade eden LJM, birkaç yüz bin imza toplayarak 2020 Başkanlık seçimleri sırasında bir bağımsızlık referandumu düzenlenebileceğini söylüyor. Ayrıca konuyla ilgili bir anketten yüzde 41’lik “evet” oyu çıktığını, bunun da 2020 için kendilerini cesaretlendirdiğini vurguluyor.
LJM’ye göre, ABD, BM’ye taraf olduğu için referandumdan Calexit kararı çıktığında, kendi geleceğini belirleme hakkına saygı göstermek durumunda. Ama Yüksek Mahkeme 1869’da alınan kararı gözden geçirmeden bu mümkün olabilir mi?
Teksas ’da 2013 yılında bağımsızlık için tam 127 bin 746 imza toplanmış ama Beyaz Ev bu girişime olumsuz yanıt vermişti. 2012’de adına ayrılma anlamına gelen “Secede”i de ekleyen Teksaslı ayrılıkçıların en ateşlisi Larry Kilgore 2018’de Valilik seçimlerine katılmak için gereken imzaları toplamış durumda. Ama bugün “Teksas, Teksaslılarca daha iyi yönetilir” sloganını benimsemiş olan ayrılıkçılar azınlıkta bulunuyor. Kaldı ki çoğunluk olsalar ve Kaliforniya’da öngörüldüğü gibi, referandumdan “evet” çıksa, bu sonuç hukuken geçerlik kazanabilir mi?
Yukarıda anlattığım gibi, ABD, birleşme yoluyla oluşmuş bir federasyon olduğu, birliği oluşturan her birimin teorik olarak ayrılma hakkı da olduğu halde, federe devletlerinden birinde referandum yapılsa ve ayrılma lehine bir karar çıksa bile, şimdilik bu yol, barışçı ayrılıkçılar için bile tıkamış durumda. Bu da ABD’nin ülkesinin toprak bütünlüğüne ne kadar önem atfettiğinin somut bir göstergesini oluşturuyor.
Buna karşılık ABD kendi ülkesinde olduğu gibi, başka ülkelerde, bu ilkeye aynı ölçüde önem atfediyor mu? Denebilir ki Dışişleri Bakanı John Kerry önceki gün bağımsız “Kürt girişimini” desteklemedikleri, Birleşik (united) Suriye’den yana oldukları yönünde bir açıklama yapmadı mı? Peki, ama o zaman PKK, Türkiye’de ayrılıkçı amaçlarla terör eylemlerini tırmandırırken, Suriyeli Kürtler içinde küçük bir azınlık olan ve Arap ve Türkmen nüfusun çoğunlukta olduğu bölgeleri de kapsayan geniş bir alanda yönetim hakkı talep eden PYD/YPG ile neden askeri işbirliği yapıyor? Bu işbirliğinin karşılığında örgüte ne taahhüt ediyor? Bu sorulara tatminkâr bir yanıt bulmadıkça, 15 Temmuz'da darbe yemiş, kırılgan Türk-Amerikan ilişkilerinin rayına oturması hiç mümkün görünmüyor.