“Aşkın düğünü kendisidir.”
Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi, s.196
“Keşke, sersemlerin alınyazısıdır” bir Toskana deyişidir. Yakın zaman önce Rakel Dink, Gülten Kaya ve Zeynep Tanbay, Adalet Ağaoğlu’nu ziyarete giderlerken, “sen de gel” demişlerdi. “Sizin baş başa konuşacaklarınız vardır” deyip ertelemiştim. Sersemlik işte..
Pandemi nedeniyle buluşamayınca rutin görüşmelerimiz de aksamıştı. Leonard Cohen gibi o da kendini hazırlamıştı sanki bu ebedi yolculuğa. Çok sevgili eşi Halim Beyin vefatı onu çok sarsmıştı. “Bu kadar çok yaşayacağımı düşünmemiştim” diye hayıflanırdı.
Adalet Ağaoğlu’nun vefat haberi üzerine çıkan birbirinden güzel yazılar mutlu etti edebiyatseverleri. Hoyrat mesajlar üzerine söz etmeye bile gerek yok. Herkes kendine yakışanı yapıyor. İki dünya arasındaki kalite farkı, Türkiye’nin de bir özeti aslında.
Adalet’in edebi derinliği ve sanatçı kişiliği üzerine yazmak beni aşar, ama son 25 yılına yakından tanıklık eden biri ve yakın dostu olarak bir iki anı paylaşmak isterim.
1996 yılındaki o talihsiz kaza sonrası ziyaretine gittiğimde, “aklım, yüreğim hep sizin sokak eylemlerinizdeydi, yatağımda, sağlık sisteminin bu halinin tanığı olmak bile hemen ‘bir şeyler yapmalı’ dedirtiyor insana” demişti.
Son 25 yıllık siyasi beraberliğimizde milletvekili adayımız ve her daim destekçimizdi, aidatlarını sektirdiğini bilmeyiz. Gelecek Dergisi’nde her sayı bir yazısı çıkardı. Ama onun gibi değerli insanlar tüm Türkiye’nin sesi, soluğu ve vicdanıydı aslında. Her zaman demokratik bir cumhuriyet hedefinin kararlı savunucusu oldu. Bizimle birlikte özgürlükçü siyaset hattında yürümeyi bir değer olarak gördü ve oy karşılığının ne olduğuna bakmadan, her türlü faturayı da üstlendi.
1999 seçimlerinde “nasıl konuşayım, ne yapayım” diye sorduğunda, “nasıl bir konuşma içinden geliyorsa, bildiğin gibi davran” demiştim. O da son mitingimizde, Üsküdar’da “Çeteleri, hırsızları, darbecileri destekleyen, bize oy vermesin” demişti. “Gördün mü Adalet, senin yüzünden oy alamadık” diye gülüşmüştük.
Otoriter cumhuriyetin bütün mağdurlarından yana tutum alması bazı seküler kesimlerde mırıldanmalara neden olmuştu, ama bu tür şeylere aldırmazdı pek.
Meşhur 2010 Anayasa değişikliği referandumunda 12 Eylül anayasasının değişmesinden yana oy kullandığı için bir toplantıda yumurtalı saldırıya uğramıştı. Onu toplantı çıkışı bir yere götürüp moral vermiştik. Saldırganlar arayıp özür dileyince, “bana değil, kamuoyuna beyan edin özürünüzü” demişti, ama sonuç malum.
Mahkeme kararıyla üniversiteye döndüğümde, ilk arayıp sevincini belirten o olmuştu ve “kutlayalım bunu” demişti. Çok sevdiği Bebek sahilinde buluşup memleketin hallerini konuşmuştuk.
Hem iktidarı hem de 12 Eylül rejimini eleştirmesini bir kesimin hiç anlayamaması üzerinde durduk. Son bir demeci üzerine, “Biz 12 Eylül anayasasına karşı kimsenin yanında olmadık, demokrasi ilkelerini savunduk, ama Erdoğan’a karşı mücadelenin yolunun 12 Eylül anayasasını değiştirmemekten geçtiğini savunanlar yanılıyor” dediğimde, “ben de böyle düşünüyorum” diye hak vermişti.
Siyasetin yanı sıra Ahmet Hamdi Tanpınar’dan, Orhan Pamuk’a yazarlarla ilgili değerlendirmelerini almak da çok keyif vericiydi. Bütün arşivini Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışlaması ve üniversitenin kıymetbilirliği de onu çok mutlu kılmıştı. “Gözüm arkada kalmayacak” diyordu.
Türkiye’nin en önemli ve özgün yazarlarından Adalet Ağaoğlu toplumsal, siyasal dönemeçlerde demokrasi ve adaletten yana kararlı duruşu nedeniyle darbecilerin, jakoben zihniyet sahibi unsurların salvolarını göğüslemek zorunda kaldı. Onlara karşı topluma sunduğu edebi ve didaktik metinler hepimize emanettir artık. Özlemle, sevgiyle ve saygıyla…