Ahmet Aydın Hoca ile ilk kez çölyak ve alerjik rahatsızlığa sahip çocuklar için geliştirilecek glutensiz ürünlerle ilgili bir proje çalışmasında tanışmıştık. İstanbul Üniversitesi Çocuk Hastalıkları Bölümü’nde hocanın odasının yerini sorduğumuz bir temizlik elemanı -her halinden hocaya saygı ve sevgi beslediği belli bir ifadeyle- “Onu herkes tanır” diyerek bizi cevaplamıştı.Oldukça mütevazı olan odasında sohbete başladığımızda, hocanın çocuklarla ilgili yazdığı reçete ve yaptığı beslenme önerileriyle şimdiye kadar ezberleri bozan bir tedavi metodu izlediğini fark ettik. Hastalarına ilaç yazmaktansa öncelikle çiğ süt, tereyağı gibi temiz havada büyüyen, doğru gıda ile beslenen hayvanların ürünlerini, genleriyle oynanmamış tohumlardan elde edilen sebze ve meyveleri, ev turşusu, ev yoğurdu ve kefir gibi probiyotik yerel yiyecekleri ısrarla tavsiye etmesi, çok da duymaya alışık olduğumuz öneriler değildi. Otizm hastası olan çocuklar için öncelikle metabolizmadan ağır metallerin arındırılmasını ve sonrasında bağışıklık sistemlerinin iyi gıdalarla kuvvetlendirilmesinin önemine dikkat çekiyordu hoca.Konuşmamız arasında, yüz şeklimizle ilgili yorumu da ayrıca ilginçti. Benimkinin üçgen yapıda olduğunu, bunun da çocukken iyi beslenmediğimi, bu durumun da burun ve çene yapımı darlaştırdığını (maalesef çocukken fazla şeker ve çikolata tüketmiştim); arkadaşımın ise (beş yaşına kadar temiz havalı, küçük bir yerleşim yerinde yaşamış ve gerçek gıdalarla beslenmiş) yuvarlak bir yüz, çıkık şakak kemikleri, düzgün diş ve geniş çene yapısıyla daha sağlıklı bir beslenme geçmişi gösterdiğini söylemişti. Hocanın yazılarında da referans yaptığı Diş Hekimi Weston Price, dünyanın değişik ülkelerinde gerçekleştirdiği araştırma gezilerinin sonucunda hem çene ve kemik yapısı hem de diş çürümeleri noktasında diş sağlığı açısından en iyi durumda olan insanların endüstriden en uzak yaşayan toplumlar olduğu sonucunu paylaşmaktadır. Bu sağlıklı bireylerin endüstri bölgelerine göç etmiş ikinci ve üçüncü nesillerinde ise kemik ve diş yapısındaki bozulmanın çok net görüldüğü fotoğrafları da çalışmasına kanıt olarak yayınlamıştı.Ahmet Hoca, savunduğu fikirler açısından belki dünyada ilk değildi ancak ülkemizde hemen hiçbir tıp doktorunun ilgilenmediği beslenme ve gerçek gıda konularını dikkate alan, sağlıkla doğrudan ilişkisinin olduğunu kanıtlayan, üstelik bu topraklara özgü geleneksel gıdaların önemine dikkat çeken ilk tıp uzmanlarından biriydi. Hocanın “7’den 70’e Taş Devri Diyeti” kitabı bu konuların ayrıntılı şekilde ele alındığı önemli bir başucu kaynağıdır. Örneğin çiğ süt konusundaki düşüncelerine karşı, sözde bilimsel çevrelerin yaptığı suçlamalar karşısında hocanın bu kitapta yer verdiği gerçek cevaplar yeniden zihnimizi aydınlatmıştır.Gıdalarımızla ilgili gerçek aslında tıbbın atası olduğu söylenen Hipokrat’ın “Yiyeceğiniz ilacınız, ilacınız yiyeceğiniz olsun” sözüyle çok eski bir bilgiye dayansa da maalesef günümüzde geldiğimiz nokta, bu esastan oldukça uzağa düşmüştür. Ahmet Hoca’nın da aralarında olduğu doğru beslenme ile ilişkili pek çok uzman ve aktivistin kullandığı “babaannelerinizin yedikleri yiyecekleri yiyin, gıdalarınızı onların yöntemleriyle hazırlayın” mottosu hâlâ önemini korumaktadır. Son çeyrek yüzyılda daha görünür olan organik, sürdürülebilir ve yerel beslenme kavramları da gıdaların sağlık üzerindeki etkisinin fark edilmesiyle ortaya çıkmıştır.Bütüncül olarak sağlıklı olmamızı engelleyen durumun neden olduğu yapı, gerçek gıda ve sağlık aktivisti olan Natural News’in kurucusu Mike Adams’ın karikatüründe oldukça açık bir şekilde gösterilmiştir.Endüstrinin kötü ürünlerini üretmeye devam edebilmesi için, sağlıklı müşterilere değil, hazır gıdalara bağımlı, hayat kalitesi kötüleşerek hastalanan, şifalandıran değil süründüren ilaçlar olmadan yaşayamayan bireylere ihtiyacı vardır.Bu gerçeği her fırsatta dile getiren değerli Ahmet Hocama Allah’tan rahmet diliyorum…
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik