Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Sema Ramazanoğlu geçtiğimiz günlerde Başkent Öğretmenevi'nde kadın sorunlarını ele almak üzere, akademisyenlerle bir araya geldi.
Bakanlığın projelerine değinen ve önerilerimizi de içeren bir değerlendirmeyi açık mektup olarak yazmak istedik.
Sayın Bakan,
Bakanlığınızın çözüm önerileri kuşkusuz önemli adımlar. Ancak daha çok oluşmuş sorunlara yoğunlaşılmış durumda. Elbette kısa vadede bu zorunlu görünmektedir. Fakat sorunların önüne geçilmesi için daha temel projelere ihtiyaç vardır: Bu bağlamda öncelikle eğitim odaklı projeler üretilmelidir. Örneğin evlilik okulları gibi yapılanmalarla, kişiler sadece evliliğe değil, kendileri hakkında farkındalığa kavuşmaları noktasında ciddi desteğe ihtiyaç vardır. Gençlere/bireylere kişilik, kimlik ve iletişim gibi konularda destek verilirken, karşı cinsi tanıma veya bir ilişkiyi götürebilme gibi konularda kendi ruhsal örüntüsünü göstermek için ciddi eğitim seansları tasarlanmalıdır. Kuşkusuz bu projenin iki diğer önemli ayağı, psikiyatri ve hukuk olacaktır. Çünkü bazı hikayeler vardır ki, sadece bilgiye dayalı sağaltım yetmez. Tedavi ya da sınırları fark ettirecek eğitime dönük hukuki yaptırımlar gerekebilir. Kısacası, sorunların önlenmesi kadar oluşmasının önüne geçmek, bir taşla iki kuş vurmak anlamına gelecektir.
Değerli Bakan,
Kız çocuklarının 12 yıl eğitim hayatında tutulmasının önemli bir çözüm olacağı sıradan bir adım olamaz. Böylelikle kızlar ensest, erken evlilik ve aile içi şiddet gibi olumsuz durumlardan doğal olarak uzak tutulmuş olunacak. Bireylerin okur-yazarlık süresinin uzatılması bakımından önemli bir proje olsa da, kadına ve aileye yönelik olumlu girdileri çok az olacaktır. Elbette eğitilmiş kadın demek, toplumsal sorunların çözülmesi anlamına gelecektir. Ne var ki, hali hazırdaki eğitim sistemiyle, bu ne kadar mümkündür? Bu öneride gözden kaçırılan hususlardan birisi, modern dünya bağlamında yaşıyor olduğumuz gerçeğidir. Öte yandan bu öneri, yaramaz çocuklarından yılan, okulun tatil olmasından ödü kopan ebeveynleri hatırlatmaktadır.
Yine bakanlığınızın sunduğu Aile Sosyal Destek Programı (ASDEP) da değerli bir atılım olacaktır. ASDEP aile hekimliğini model almış bir proje olarak, unutulan hususlardan birisi, deneyimsiz sosyolog ve psikologların ne kadar derde deva olabileceğidir. Dahası mevcut üniversitelerden mezun olan, sınav mantığıyla üniversiteye giren ve kitap okumadığı için kendini anlamakta yaya kalan ve dolayısıyla hayata eğreti bir meslek gurubundan sihir beklenmektedir.
Bakanlığın önerdiği, “her ilin sosyal risk haritasını çıkarma isteği” de kuşkusuz önemli. Ancak bu da temel ve kültürel problemlerle ilişkili olduğundan, kısa vadede çözüme ulaşabilmesi zordur. Belki bağımlılık gibi yeni sorunlarla baş etmede işlevsel olsa da, mesele çok da katmanlıdır. Antropolog, psikiyatri, pedagog ve hukukçularla orta akıla ihtiyaç vardır. Göstermelik haritalar, ciddi sorunları çözemez.
Sayın Bakan,
Kadına yönelik şiddetin medya ve basında açık ve aleni olarak haber yapılmasına ilişkin kesin sansürlere ihtiyaç vardır. Kadın cinayetlerinin bütün detaylarıyla verilmesi, sadece şiddetti tetikleme işlevi görmektedir. Zira şizofren veya borderline -sınır kişilik- bozuklukları için ekran, kurgu işini görmekte ve sadece uygulamaya geçmek için bir krizin çıkması kâfi olabilmektedir.
Öte yandan şiddet üzerine vurgu yapıldıkça önlem değil, sadece onun güçlendirildiği konusunda –özellikle sözde kadın hakları koruyucularının!/savunucularının- bilinçlendirmeye ihtiyaç vardır. Çünkü şiddet söylemi ve anlatısı sadece gerçeği ya gölgelemekte ya da mecrayı saptırmaktadır. Zira şiddet haberleri dikkati, deyim yerindeyse, kadının nasıl işkenceyle öldürüldüğüne veya suç aletlerinin vahşiliğine kaydırmaktadır. Arabesk havasında, kadına dair sisli ortamda, kadının “olma” serüveni buharlaştırılmaktadır. Esasında “ataerkillik”, hiper-gerçekliğe doğru evrilmektedir. Teknoloji çağında, ekran gerisinde cinayeti izleyen seyirciler, sıradan bir olayı izleme durumuna geçmektedir.
Yine yurtdışında yaşayan Avrupalı Türk kadınların, iki kültür arasında kalmış olmasının getirdiği kimlik sorunları için de çözümler düşünülmelidir. Zira bu bir tür vebaldir de. Çünkü siyasi algı olarak büyük çoğunluğu sizin iktidarınızı desteklemektedir. Toplum içindeki hareketlilik düşünülürse, farklı bir ülkede yaşasalar da, bir ucu ana yurtlarından etkilendiği gibi, sonuçta sorun burayı da etkileyecektir. Toplumsal sorunlar bir tür sarmala benzer. Çıktığı yerden çok sarmalın değdiği yerlere daha fazla nüfuz ederler.
Son olarak evlilik programları adı altında dönen oyunları, sıradan halk bilmediği için, gerçeği tam olarak görememekte. Bu da pek çok bakımdan sömürü anlamına gelmektedir. Öte yandan evlilik yerine, birlikte yaşamayı özendiren dizilerden tutalım da, evlilik programı adındaki tuzaklara da sansür getirilmelidir.