Ana SayfaYazarlarAK Parti ‘büyük konfor’unu nasıl elde etti?

AK Parti ‘büyük konfor’unu nasıl elde etti?

 

Bir önceki AK Parti’nin büyük konforu başlıklı yazımın spotunda şöyle demiştim:

“AK Parti, belki de dünyada eşi olmayan istisnai bir konfor kullanıyor; bazı temel politikalarını eleştirenleri ihanetle suçlayınca da, koşullar değişmediği halde o politikadan vazgeçince de ‘haklı’ oluyor. Kendisine oy verenler bunda bir problem görmediği gibi, muhalefetin, AK Parti’nin ‘çelişkileri’ üzerine yürüttüğü propaganda da hiçbir etki yaratmadan sönümlenip gidiyor. En taze örneğini TMK’da değişiklik yapmayı kabul ettiği AB atağında gördüğümüz bu konforun nasıl oluştuğu ve nasıl olup da her zaman işlediği üzerine uzun uzun düşünmek gerekiyor…”

Yazıda, bunun bir örneği olarak AK Parti önderliğinin ‘vizesiz Avrupa’ konusunda Avrupa Birliği’nin koşul olarak öne sürdüğü Terörle Mücadele Kanunu’nu (TMK) AB yasalarıyla uyumlu hale getirme talebiyle ilgili olarak sergilediği iki farklı tutum karşılaştırılıyordu.

Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AK Parti önderliği ve hükümet iki yıldır sürdürdüğü ’Bu teröre destek vermektir,  kesinlikle kabul edilemez’ çizgisinden bir anda geri çekilip koşulu kabul etme noktasına gelmişler, bunu da geçtiğimiz hafta bir mektupla AB yetkililerine bildirmişlerdi.

Geçen yazıyı okumayanları dikkate alarak, ‘AK Parti’nin büyük konforu’ derken tam olarak neyi kast ettiğim daha iyi anlaşılsın diye, ‘vizesiz Avrupa’ ve ‘TSK’nın Afrin şehrine girmesi’ tartışmalarıyla ilgili olarak yaptığım karşılaştırmaları da hatırlatmak istiyorum.

 

2016 Mayıs’ında muhalefet İbrahim Kalın gibi konuşsaydı?

 

“Önümüzdeki soru şu: 2016 Mayıs’ında muhalefetten birileri çıkıp da İbrahim Kalın’ın bugün dile getirdiklerini yüksek perdeden o gün söyleseydi neler olurdu? Muhalefetin, ‘AB’nin TMK’daki değişiklik talebi yerine getirilirse teröre karşı mücadele zaafa uğramaz’ biçimindeki bir çıkışı nasıl karşılanırdı?

Eğri oturup doğru konuşalım, bunun adı ‘teröre destek’ ya da ‘Türkiye’ye ihanet’ olmaz mıydı?

Denebilir ki, o günün koşulları bugünkünden farklıydı… Doğru, farklıydı ama böyle bir argümanı öne süreceklerin hiç işine gelmeyecek biçimde farklıydı; iktidar bakışı açısından Türkiye’nin bugün 2016’da olduğundan daha zorlu bir terör baskısı altında olduğu apaçık değil mi?”

 

Afrin tartışması

 

“Bugün mealen, ‘TSK Afrin şehrine girmesin, çok kan dökülür, bu işin altından kalkılamaz’ diyen Kemal Kılıçdaroğlu ihanetle, teröristleri korumakla suçlanıyor ve bu suçlamaları ona yönelten iktidar kanadı ‘haklı…’

Peki yarın iktidar şu ya da bu mülahazayla TSK’nın Afrin’e girmemesi kararı alırsa ne olacak?

Sorunun cevabı belli: İktidar yine ‘haklı’ olacak.”

Bu, gerçekten de çok büyük bir konfor. Dediğim gibi, başta ana muhalefet partisi olmak üzere, muhalefetin tamamının bu konforun nasıl oluştuğu ve nasıl olup da her zaman işlediği üzerine uzun uzun düşünmesi gerekiyor.

Benim bu konforun nedenleri konusunda kendimce yaptığım birkaç tespiti burada dikkatinize sunmak istiyorum.

 

Esas mesele: Kutuplaşma

 

AK Parti’nin böyle bir konfor kullanabilmesinin temel nedeninin toplumdaki derin kutuplaşma olduğunu güvenle öne sürebiliriz.

Toplumun biribirine düşman kamplara bölündüğü, her kampın kendi siyasi temsilcilerinin iktidarda olmasını kendi bekasının vazgeçilmez koşulu olarak gördüğü bir vasatta, ‘bizimkilerin’ iktidarının yanlışlarını ve çelişkilerini ‘görmemek’ siyasi rasyonalitenin en temel gereklerinden biri haline gelir.  

Böyle yapmayıp kendi kampının içindeki yanlışları, çelişkileri görmeye devam edenler önce ‘nush’ edilir, o çare olmazsa ardından kötek gelir.

Toplumsal kutuplaşma, bu yönüyle AK Parti’nin özne olarak yapıp ettiklerinden bağımsız bir biçimde ‘konfor’ üreten, onu öyle yaptığında da, tam tersini yaptığında da ‘haklı’ kılan bir rol oynuyor.

 

Taraftarlarına güven veren bir parti

 

Fakat bunun, AK Parti’nin şöyle bir özne değil de böyle bir özne olmasıyla da ilgisi var. Yani bir anlamda hak edilmiş bir konfor bu. İşin bu yanını da partinin taraftarları nezdinde  yarattığı güven duygusuyla izah edebiliriz.

Nedeni ne olursa olsun, AK Parti, liderinin karizması üzerinden AK Partililer üzerinde öyle bir güven yaratmış durumda ki, partilerinin, koşullar değişmediği halde bir halden bir hale geçmesi onlarda bir yanlışlık ya da çelişki duygusu yaratmıyor. Tam tersine, ‘partimiz herhangi bir konuda kendi kendisiyle çelişir gibi gözüken bir siyaset izlemişse koşullar değiştiği için öyle yapmıştır; demek ki koşullar değişmiş fakat biz farkına varamamışız’ deyip yollarına devam edebiliyorlar.

Bazıları bu yazdıklarıma bakıp, ‘sen AK Parti içindeki biat kültüründen söz ediyorsunr’ diyebilir. Doğru, AK Parti’nin, parti ne kadar yalpalarsa yalpalasın ‘doğru’ yaptığına inanan böyle bir çelik çekirdeği de var, fakat bu hangi partide yok?

Ben, pekâlâ partilerinin bu türden gitme-gelmelerinden rahatsız olabilecek, fakat hissettikleri temel güven nedeniyle bunu görmezlikten gelen bir kitleden söz ediyorum.

Böyle bir güveni yaratmak bir siyasi parti için hiç kolay bir şey değil, o nedenle bir anlamda hak edilmiş bir ‘konfor’dan söz edebileceğimizi söylüyorum. (Bu belki biraz, Gramsci’nin ‘rıza’ yaratmadan, sadece zor kullanarak hegemonya kurulamayacağını anlatmasına benzetilebilir. Taraftarlarınızda çok temel bir güven duygusu yaratamamışsanız, ne yapsanız ‘haklı’ pozisyonunuzu uzun süreyle koruyamazsınız.)

 

Alternatif yokluğu ya da alternatifin zayıflığı…

 

Kanaatimce, AK Partinin kullandığı istisnai konforun her zaman işlemesinin ve hiç yıpranmamasının bir başka nedeni de onun alternatifiyle (muhalefetle) bağlantılı…

Muhalefet o kadar zayıf ve etkisiz ki, AK Parti’nin sürekli olarak verdiği bu gollük pasları bile etkili bir propagandaya dönüştürüp gündemde tutamıyor.

İşte gördük: AK Parti, ‘vizesiz Avrupa’ meselesinde TMK’nın ifade özgürlüğünü terör sayan maddesinin değiştirilmesini savunanlara (ki bunlara CHP de dahildi) iki yıldır demediğini bırakmadı, şimdi kendisi yapıyor bu değişikliği.

Peki, CHP’den bu tutarsızlığı gündeme getiren oldu mu? Hayır, olmadı. 

 

 

 

 

 

 

 

 

- Advertisment -