Evliliğe razı olması durumunda tecavüzcünün ceza almayacağı hükmünü seksen yıl boyunca ceza kanununda barındırmış bir hukukumuz vardı (ancak 2005’te kaldırılabildi)…
“Henüz girmiş on üç, on dört yaşına” kız çocuklarına “telli duvak” takmaktan, o duvağa da “altın saçmak”tan söz eden şarkıların radyolardan bangır bangır çalındığı bir kültürümüz vardı (bunun şarkılarda kalmadığını ve ne kadar yaygın olduğunu anlamak isteyenler dönüp ninelerinin evlenme yaşlarına bakabilir)…
Yani, evliliğin tecavüzü de çocuk gelinleri de meşrulaştırdığı problemli bir evlilik algımız vardı…
Vardı, diyorum ama aslında hâlâ var. İlgili kanunu kaldırdık diye… “13-14 yaş gelinleri”ne güzelleme şarkılarını artık çalmıyoruz diye, sanmayalım ki her şey toplumun zihninden bir anda silindi…
Yasa elverseydi, birçok tecavüz olayının ardından, “olan olmuş, bu kız da artık kimseyle evlenemez, evleniversin o da o adamla, evlilikte keramet vardır” diyeceklerin sayısı parmakla sayılacak kadar az olmazdı.
Aynı şekilde, çocuk yaşta evlendirilen kızlar için “anası babası razıysa kimseye laf düşmez” diyeceklerin sayısı da şaşırtıcı derecede yüksek çıkardı.
Fakat apaçık haksızlığa uğramış ya da kendini savunamayacak kadar, irade gösteremeyecek kadar küçük yaştakileri korumak söz konusu olduğunda, hukukla toplumsal eğilimlerin çatışması kaçınılmaz olur.
Şu günlerde işte böyle bir durumla karşı karşıyayız.
Yasadaki değişiklik ne getiriyor?
Ortalığı kaplayan gürültülü tartışma, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “çocukların cinsel istismarı”nı düzenleyen 103. Maddesinde yapılmak istenen değişiklikle ilgili… Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) bu maddeye getirmek istediği ilavenin, a) tecavüzcüleri hapiste yatmakta olan küçük çocukların o tecavüzcülerle evliliklerinin yolunu açacağı, b) kız çocuklarının küçük yaşlarda evlendirilmesini cezai yaptırıma bağlayan düzenlemeleri fiilen hükümsüz hale getirerek çocuk gelin sayısını artıracağı öne sürülüyor.
AK Parti milletvekillerinin 103. Maddeye getirmek istedikleri ilave şöyle:
“Cebir, tehdit, hile veya iradeyi sakatlayan başka bir neden olmaksızın 16.11.2016 tarihine kadar işlenen istismar suçundan, mağdurla failin evlenmesi durumunda, ceza açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazının ortadan kaldırılmasına karar verilir.”
103. Maddede yapılmak istenen bu değişikliğe getirilen eleştiriler karşısında hükümetin nasıl cevaplar verdiğine, haklı olup olmadığına bakalım.
‘Tecavüzcüsüyle evlenme sonucunu doğurmaz’
Hükümet önce Adalet Bakanı Bekir Bozdağ üzerinden, bu eleştirilerin geçerli olmadığını savundu. Bozdağ’a göre, “cebir, tehdit, hile veya iradeyi sakatlayan başka bir neden”in varlığı durumunda, fail mağdurla evlenmeyi kabul etse bile, bu onun cezasının ertelenmesi sonucunu doğurmayacaktı. Bozdağ, getirilmek istenen değişikliğin, aileleri tarafından küçük yaşta evlendirilmiş çocuklarla ilgili olduğunu, bu evlilikler devlet tarafından yıllar sonra tespit edildiğinde erkeğin cezaevine gönderildiğini, bunun da 3 bin civarında aileyi mağdur eden sosyal bir yara oluşturduğunu söylüyordu.
İlk bakışta Adalet Bakanı haklı gibi görünüyordu. Nitekim ben de değişiklik önergesini ilk okuduğumda şöyle düşünmüştüm: Cinsel istismar fiili işlenmiş, küçük kız ve ailesi şikâyetçi olmuş ve neticede fail cezaya çarptırılmış ve cezaevine konmuş… Eh, bu durumda “cebir, tehdit, hile veya iradeyi sakatlayan başka bir neden”in varlığı mahkeme tarafından tespit ve tescil edildiğine göre, o kişinin mağdurla evlenmek suretiyle dışarıya çıkması mümkün olamazdı.
Fakat benim hesaba katmadığım bir şey vardı ve bunu hukukçuların sonraki tartışmalarından öğrenecektim. Hukukçulara göre, cezaevinde yatmakta olan fail, yakınları aracılığıyla mağdur ve ailesi üzerine baskı kurabilir ya da onları “ikna” ederek yeniden ifade vermelerini sağlayabilirdi. Bu durumda mahkemelerin, bu yeni ifadeyi geçerli saymak ve “gönüllü birliktelik” gerekçesiyle tecavüzcüyü tahliye etmekten başka bir şansı olmazdı.
Öneriyi getiren AK Partili milletvekillerinin, bu ihtimali benim gibi hesaba katamamış olmaları mümkün mü? Ben bunu makul görmüyorum. Bu durumda da bunu nasıl ve neden göze aldıklarını anlayamıyorum. İleride, bu “imkân”dan faydalanarak dışarı çıkmış 60 yaşındaki bir tecavüzcüyle, onun “ikna” edip evlendiği, diyelim 14 yaşındaki mağdurun dramatik hikâyeleri sosyal medya üzerinden ortalığı kapladığında nasıl bir atmosferin doğacağını kestiremiyorlar mı?
Hükümetin Cumartesi gecesi değişikliği
Hürriyet gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi, dünkü (20 Kasım) yazısında, Cumartesi gecesi (19 Kasım) Başbakan Binali Yıldırım’ın bazı hukukçu milletvekilleriyle toplanıp krize çare aradığını yazdı. Aranan çare bulunmuştu da. Buna göre, yasadan sadece 16 Kasım 2016 tarihinde zaten resmen evli olan tutuklu ve hükümlüler faydalanabilecekti. Böylece, tecavüzcülerin cezaevinden yakınları aracılığıyla mağdura ve ailesine baskı yaparak evliliği gerçekleştirip cezadan kurtulmalarının yolu kapatılmış olacaktı.
16 Kasım 2016 tarihinde resmi olarak evli olanlar şeklindeki düzenlemeden 3.800 kişinin yararlanması bekleniyormuş.
Açık ki bu, öne sürülen sakıncayı kısmen gideren bir formül… Çünkü, “değişiklikten yararlanacak 3800 kişinin profilleri ne?” sorusunun cevabı hâlâ verilmiş değil. “Yasayı bilmediği için” küçük yaşta akranıyla evlendirildikten sonra cezaevine girip “mağdur” olanlar, yani hükümetin “sosyal yara” diye tanımladığı vakalar, acaba toplam vakaların kaçta kaçını oluşturuyor?
Bunları bilmiyoruz ve kamuoyunda hükümetin “profil” meselesini özellikle muğlak tuttuğuna dair haklı bir endişe var.
Çocuk evliliklerini hızlandırır mı?
AK Parti, TCK’da birkaç yıl önce gerçekleştirdiği bir değişiklikle, belli bir yaşın altındaki kız çocuklarıyla evlenen erkekleri ve o evlilikte rol oynayanları cezalandıran yeni bir uygulama getirdi.
Şimdi ise yine AK Parti, “bir defaya mahsus olmak üzere” bu kişilerin affedilmesini sağlayacak yeni bir düzenleme getirmek istiyor. Gerekçe, “sosyal yara…” Ayrıca diyorlar ki, bu iş ilk ve son kez yapılacak, yasadan yararlanacaklar da zaten evli oldukları için çocuk gelinler tablosunda bir artışa yol açmayacak.
Türkiye’de yaşayan birinin bu gerekçeyle ikna olup yüreğini soğutması pek mümkün değil. Çünkü genel af örneğinde, paralı askerlik örneğinde, vergi affı örneğinde defalarca görüldüğü gibi her “son kez”den sonra devamı mutlaka geliyor. Bunun geleceği bilindiği için suç daha kolay göze alınıyor ve bu iş zamanla berbat bir sarmala dönüşüyor.
Bir kanunun yaptırım gücüne sahip olabilmesi için onun arkasında durabilmek gerekir. Anılan 3800 vakadan bir bölümünün içler acısı bir muhtevasının olduğu açık. Fakat onların “mağduriyetlerini” giderirken, mevcudun onlarca katı büyüklüğünde yeni “mağduriyetler” oluşturmuş olmayacak mıyız? Yasa kararlılıkla uygulansa, pabucun pahalı olduğunu düşünen erkeklerin “çocuk gelin” heveslerinin giderek azalacağı açık değil mi?
Görüldüğü gibi, hükümetin, söz konusu değişikliğin “çocuğun cinsel istismarı” ve “çocuk gelinler” konularında olumsuz sonuçlar doğurmayacağına dair öne sürdüğü argümanlar geçerli değil.
Umalım, AK Partili kadınların da büyük tepkisini çeken bu değişiklik yarınki (22 Kasım, salı) Meclis oturumunda geri çekilsin ve mesele kapansın.
Kesin çözüm mü istiyorsunuz, buyurun
Mesele sadece iktidar milletvekillerinin savunduğu gibi yaşları küçük kız ve erkeklerin evlenmelerinden (evlendirilmelerinden) sonra erkeğin cezaevine girmesinden kaynaklanan sorunları bertaraf etmek mi? Eğer öyleyse, bu işi “gençlik hukuku” ile çözmek en iyisi…
“Gençlik hukuku” kavramına ilk olarak, konu hakkında yazıp değişikliğe karşı çıkan dindar kadın yazarlardan biri olan eski Başkent Kadın Platformu Başkanı, kadın hakları aktivisti Berrin Sönmez’in bir yazısında rastladım. Sönmez, tıpkı Sümeyye Erdoğan’ın başkan yardımcılığını yürüttüğü Kadın ve Demokrasi Derneği’nin (KADEM) bildirisinde denildiği gibi, değişiklikte erkeğin yaşına hiç değinilmemesinin büyük bir problem teşkil ettiğini düşünüyor ve kendi önerisini “gençlik hukuku” kavramı üzerinden şöyle dile getiriyor:
“Savunmalarda, canım çocuklar sevmişler, yapmışlar bir çocukluk yani on altı yıl hapis de yatmasınlar hafifsemesi çıkıyor karşımıza. Önergede failin yaşı yok. Bu kurnazlıktan vazgeçilsin. Kaldı ki öteden beri akran davranışlarını, akran deneyimlerini gençlik hukuku oluşturarak ayrıca düzenleyelim diyoruz zaten. Bu çok uzun iş diyerek iktidar mensuplarınca geri çevriliyoruz.”
Meselenin “gençlik hukuku” üzerinden çözümüne dair bir öneri de, 2005’te yürürlüğe giren ve çocukların cinsel istismarı alanında devrim niteliğinde maddeler içeren yasanın mimarlarından Prof. Dr. Adem Sözüer’den geldi:
"Cebir, tehdit, hile olmadan akran olan çocuklar arasındaki cinsel davranışların cezalandırılmayacağı yönündeki bir düzenleme, sorunu temelli olarak çözer. Cinsel istismar suçunda, evlenme koşuluna bağlı önerilerden vazgeçilmeli. Eski Ceza Kanunu döneminde tecavüzcüsüyle evlendirme, intiharlar, cinayetler başta olmak üzere büyük trajedilere sebep oldu. Bu iktidar döneminde o kanunlar kaldırıldı. Türkiye hiçbir koşulda, insan haklarına çocuk haklarına ve tarafı olduğumuz sözleşmelere aykırı, cinsel istismarda evlenmeye bağlı af uygulamalarına geri dönmemelidir."
Bakalım yarın Meclis’te neler olacak?