Serbestiyet’teki Yeni AKM: Muhafazakâr taban kızacak ama küsmeyecek başlıklı son yazım (9 Kasım), AK Parti’nin, kendi “çekirdek” tabanının hoşuna gitmeyecek işler yaptığında dahi, o tabanın partilerine küsmediklerine dairdi. Çünkü AK Parti kurmayları seçim kazanmanın yegâne yolunun kendi “çekirdek” tabanlarının dışından (da) oy almak olduğunu biliyorlardı ve kendi tabanlarıyla bu yönde işin başında zımnî bir anlaşma imzalamışlardı… AK Parti’nin yeri geldiğinde kendi tabanının yüreğini soğutacak, onları coşturacak siyaset dilini bir kenara bırakıp, tabanına bütünüyle zıt söylemlerle oy istemesine rağmen o tabandan hiç oy kaybetmemesinin sırrı buradaydı.
AK Parti, şimdiye kadarki seçimleri, a) kendi çekirdek tabanının tamamının oylarını alarak, b) başka partilerin çekirdek tabanlarının dışında kalan kabaca yüzde 25’lik “siyasetsiz” seçmenlerin de neredeyse tamamının oylarını alarak kazandı.
Tekrar etmekte fayda var: Uzun iktidar yılları boyunca ve çok sayıda seçimde AK Parti’nin siyasi-ideolojik söylemleri kendi çekirdek tabanının duymaktan hoşlanacağı bir içerikte olmadı. AK Parti bütün seçimlerde dilini, siyasetsiz seçmenleri ürkütmeyecek bir tarzda kurdu ve buna rağmen kendi tabanından tepki almadı. (Bunu, partilerinden sadece kendi yüreklerini soğutacak sözler duymak isteyen, ancak böyle bir söylemin içinde huzur bulabilen ve tabii o sarhoşluk içinde bu şekilde hiçbir seçimin kazanılamayacağını bir türlü idrak edemeyen Cumhuriyet Halk Partisi tabanıyla kıyaslayın.)
AKM hamlesi ve AK Parti tabanı
Son yazımda işte bütün bunları dile getirmiş, AK Parti’nin çekirdek tabanının, geçtiğimiz hafta sunumu yapılan yeni Atatürk Kültür Merkezi’ne ilişkin duyguları olumsuz olsa da bu duygunun partilerine küsme ve oy vermeme noktasına varmayacağını öne sürmüştüm.
Fakat yeni AKM hamlesi, AK Parti’nin kendi çekirdek tabanının dışında kalan toplumsal kesimleri etkileme ve mümkünse onlardan oy alma stratejisi içinde daha radikal bir adıma işaret ediyor. Çünkü neticede, Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan’ın ifade ettiği gibi, “Cumhurbaşkanımızın dediğinin aksine (…) muhtemelen sadece elit bir grubun opera dinlemek ve sergi gezmek için geldiği bir mekân”dan söz ediyoruz.
Son yazımın sonunda yer alan “gelecek yazı notu”nda işte bu radikalliğe işaret etmiş, nedenini bir cümleyle çıtlatmış, ayrıntılarını bu yazıya bıraktığımı söylemiştim:
“Yeni AKM, Hilal Kaplan’ın bence de doğru bir biçimde tespit ettiği gibi sadece laik kesime yönelik bir proje… Simgesel önemi apaçık (Taksim, Gezi Parkı vb.) bu dev projenin kuvveden fiile böyle bir tercihle çıkmasının bir nedeni var: AK Parti’nin ‘yerli ve milli’ siyaseti…”
Atatürk hamlesi: “Millîlik” siyasetinin son türevi
Atatürk’ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım’ın hemen öncesinde ve o gün şahit olduğumuz bir dizi gelişme, “Yeni Atatürk Kültür Merkezi” hamlesinin, çok daha geniş “Atatürk hamlesi”nin bir parçası olduğunu gösterdi: Önce AK Parti Gençlik Kolları bütün partililere Anıtkabir’i ziyaret etmeleri çağrısında bulundu, arkasından Cumhurbaşkanı Erdoğan Atatürk’le ilgili olarak, partisine yeni bir perspektif sunan konuşmasını yaptı ve Atatürk’ü sahiplendi.
Ben, AK Parti’nin laik kesimleri hedefleyen Atatürk hamlesinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015 seçimleri öncesinde ilan ettiğini düşündüğüm “millîlik” siyasetinin doğrudan uzantısı olduğu kanaatindeyim.
Düzenli okurlar hatırlayacak: İlk olarak Temel saflaşmanın ekseni değişiyor: Laiklik yerine ‘millî’lik başlıklı yazılarımda (Serbestiyet, 17, 20 ve 25 Ocak 2016) öne sürdüğüm gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, son iki yıldır laiklik eksenli reel siyasi saflaşmanın yerine “millîlik” eksenli yeni bir saflaşma oluşturabilme gayreti içinde olduğunu düşünüyorum.
Peki, içerde Gülenciler ve Kürt siyaseti, dışarıda ise Batı tarafından sıkıştırılan iktidarın, bunların üçüne de sempati beslemeyen laik sosyolojiyle ittifak arayışlarının bir yansıması olan “millîlik” siyaseti devlette ve toplumda bir karşılık bulabildi mi?
Geçtiğimiz aylarda kaleme aldığım iki muhasebe yazısında (Serbestiyet, 11 ve 14 Eylül 2017), bu soruya “devlet” ve toplum düzeyleri için iki farklı cevap vermiştim:
“Bence, iktidarın ‘millîlik’ çağrısı, Cemaat-Kürt siyaseti-Batı karşıtlığı zemininde devlet bürokrasisi içinde (ordu dahil) bir karşılık buldu. Fakat aynı sonuç, laiklik ve seküler yaşam tarzı konularında endişe taşıyan sivil kesimlerle onların siyasi temsilcileri içinde bir karşılık bulmadı.”
Hatta muhasebe yazılarının ikincisinin sonunda, bundan sonra da karşılık bulamayacağı kanaatimi dile getirmiştim:
“’Yerli ve millî’ tutmadı ve tutmayacak. Çünkü laiklik-dindarlık eksenli siyasi mücadelenin laiklik tarafında yer alanların, onun dışındaki herhangi bir pozisyonu İslamofobilerini aşındıracak ölçüde benimsemeleri mümkün değil.”
Atatürk hamlesi taktik mi strateji mi?
“Millîlik” siyasetinin “Atatürk hamlesi” biçiminde topluma sunulan son sürümünü basitçe bir 2019 seçim yatırımı olarak düşünmek yanıltıcı olabilir. Bu izah tarzı sadece ülke içini konuşuyor olsaydık ikna edici olabilirdi. Fakat AK Parti iktidarının ve Erdoğan’ın çok daha uzun vadeli bölgesel hedeflerini ve iddialarını da analize kattığımızda işin rengi değişiyor. Topluma “beka” kaygısı biçiminde sunulan bu bölgesel hedefler, ülke içinde sadece AK Parti’ye oy verenlerin rızalarıyla sürdürülemez. İşte bu nedenle, “millîlik” siyasetinin ve onun en radikal sürümü olan Atatürk hamlesinin 2019’dan sonra tedavülden kaldırılacağı yönündeki görüşler pek gerçekçi durmuyor.
Peki, laiklik-dindarlık eksenli siyasi mücadelenin laiklik tarafında yer alanların, onun dışındaki herhangi bir pozisyonu İslamofobilerini aşındıracak ölçüde benimsemeleri mümkün değilse, bu gayret niye? Erdoğan ve AK Parti neden ısrar ediyor?
Benim cevabım şöyle: Demek ki laik kesimdeki katılığın bu söylemlerle kırılabileceğine inanıyorlar; bugün değilse yarın.
Böyle olunca, Erdoğan ve AK Parti’nin laik kesimlere yönelik sempati hamlelerinin önümüzdeki dönemde yoğunlaşarak devam edeceğini güvenle öne sürebiliriz.
Laik kesimlerin “millîlik” siyasetinin çekim alanına girmemekteki ısrarları ve hassasiyet alanlarını yine “laiklik”, “hayat tarzı kaygıları” temaları üzerinden oluşturmaları, Erdoğan ve AK Parti’nin bundan sonraki hamlelerinin akıbeti hakkında bir fikir veriyor ama, belli ki laik kesimi etkileme çabaları uzunca bir süre daha bitmeyecek.