Ana SayfaYazarlarAP’nin basın özgürlüğünü kısıtlamayı öngören kararı

AP’nin basın özgürlüğünü kısıtlamayı öngören kararı

 

Avrupa Parlamentosu, 23 Kasım Çarşamba günü, üçüncü taraflarca AB aleyhine yapılan propagandanın önlenmesini öngören stratejik iletişimle ilgili bir karar aldı. 179’a karşı 304 oyla benimsenen Polonyalı Anna Fotyga’nın raportörlüğünü üstlendiği bu karar basın özgürlüğünün bazı koşullarda kısıtlanabilmesini öneriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki günkü konuşmasında değindiği 2016/2030(INI) işaretli kararın daha iyi anlaşılması için biraz daha ayrıntılı bilgi vermekte yarar var.   

 

Karar esas itibariyle Rusya ile başta Daesh olmak üzere terörist grupların gerçeğin niteliğini değiştirerek toplumlarda korku ve kaygı doğurmak için yapmakta olduğu dezenformasyon amaçlı yayınları hedef alıyor. Bu bağlamda kararın eki Fotyga raporu, AB’nin uluslararası arenadaki etkinliğini “hukuk devleti, insan hakları ve temel özgürlükler” esasına göre yürüttüğünü, AİHS’in (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) belirlediği koşullarda sınırlanması mümkün olmakla birlikte medyaların çoğulculuğunu temel ilke kabul ettiğini, buna karşılık bu değerleri paylaşmayan üçüncü tarafların söz konusu ilkeden dezenformasyon amaçlı olarak yararlandığını vurguluyor.  

 

Medyaların serbestliği, habere erişim ve ifade özgürlüğünün, bu medyaların mülkiyeti ve finansman kaynaklarının şeffaf olması kaydıyla demokrasinin temel direğini oluşturduğunun altının çizildiği raporda, haber kaynaklarının güvenilirliğinin de büyük önem taşıdığına işaret ediliyor. Buna karşılık, sosyal medya başta olmak üzere “yeni medya” olarak adlandırılan oluşumlarda bilinçli bir yanıltma stratejisi çerçevesinde yanlış bilgilendirme yapıldığının gözlendiği vurgulanıyor.

 

Bu stratejinin ve enformasyon savaşlarının gerçek savaşlar kadar eski bir fenomen olduğu, Soğuk Savaş döneminde SSCB tarafından başarıyla uygulanmış bulunduğu hatırlatıldıktan sonra, günümüzde de modern karma (hybride) savaşların temel unsuru olarak kullanıldığı dile getiriliyor. Bu bağlamda Türkiye’nin de bir süredir maruz kaldığı karma savaşın amaçları şöyle dile getiriliyor: karma savaşla, savaş ilan etmeden, askeri ve askeri olmayan açık ve gizli önlemlerin kombinasyonuyla hedef ülkenin siyasi, ekonomik ve toplumsal istikrarını bozmak”.

 

Bu, Batı medyasının iki yıldır normal olmadığını bu köşeden aktardığım Erdoğan üzerinden Türkiye’ye yönelik yalan haber bombardımanının niteliği bakımından doğru bir saptama. Ancak AP, bu kararla, içeriğinde yakınılan her şeyi Türkiye’ye karşı yapan Batı medyasını değil, Rusya’nın ve ilan edilen yeni düşman İslam’la savaşa destek oluşturma amacıyla yapay olarak oluşturulduğu izlenimi veren Daesh gibi terör gruplarının yayınlarını hedef alıyor. Bu durumda, insanın aklına “AB, AP’nin bu kararıyla üçüncü tarafların kendisine yönelik karma savaşını lanetleyerek kendi karma savaşına mı destek çıkıyor acaba” sorusu takılıyor ister istemez. Aşağıdaki nedenle elbette.

 

AB aleyhindeki propagandaya karşı stratejik iletişim

 

Fotyga raporu, AB aleyhindeki propagandanın yukarıda tanımlanan karma savaşın bir parçası olduğunu vurguladıktan sonra, bunu engellemeye yönelik önlemleri sıralıyor. Bu önlemlerin başında, AB’nin iletişim stratejisini öncelikli bir politika olarak benimsemesi ve hayata geçirmesi için yeterli mali kaynak ayırması geliyor. Bu politikanın NATO ile işbirliği içinde, ayrıca ulusal düzeyde de desteklenerek yürütülmesi salık veriliyor.

 

Dikkat çeken önlemler arasında AB politikaları hakkında Birlik içinde ve dışında çok dilli bilgilendirme şebekesi oluşturulması, bu bağlamda özellikle Avrupa Dış Etkinlikler Servisi (SEAE) sitesi üzerinden Rusça ve Arapçanın yanı sıra Türkçe yayın yapılması önerisi de geliyor.

 

Raporda başlıkta dile getirdiğim ifade ve basın özgürlüğüne getirilen sınırlamalar çok dikkat çekiyor. Bu bağlamda öncelikle “şiddete, savaşa ve nefrete kışkırtmanın ifade özgürlüğünün arkasına saklanamayacağı” vurgulanıyor ki bu köşeden sürekli altını çizdiğim AK (Avrupa Konseyi) Venedik kriterleri ve AİHM içtihatları da bu doğrultuda. Ayrıca dezenformasyon yapanların sorumluluğunun arttırılmasına yönelik hukuki girişimlerin de cesaretlendirileceği açıklanıyor. Hatta AB Komisyonu’nun bu konuda çalışma yapması öneriliyor. Bunlar AB ve üyeleri aleyhine yapılan dezenformasyonla ilgili, Türkiye’ye karşı yapılanlarla değil elbette.

 

Toplam 59 paragraftan oluşan ve diğerleri gibi hukuki bağlayıcılığı olmayan bu AP raporu ve kararının ana hatlarını, eleştirilerimizle birlikte böyle özetlemek mümkün. Kararın ön plana çıkan özelliği, bir karma savaş aracı olması nedeniyle AB’ye yönelik dezenformasyonla hukuki savaşın desteklenmesini ve bu bağlamda ifade özgürlüğünün kısıtlanmasını öneriyor, buna karşılık, AB medyasının üçüncü ülkelere yönelik dezenformasyonuyla ilgili hiçbir şey söylemiyor olması.

 

Sonuç olarak, AB’nin üçüncü ülkelere yönelik karma bir savaş yürütebilecek ama kendisini hedef alan karma savaşın bir unsuru olan dezenformasyonu engelleyecek olması tek kelimeyle bir çifte standart oluşturuyor. Bu noktadan hareketle Batı Avrupa medyasının Türkiye ile ilgili yayınları veri alındığında, AB tarafının bizi müzakere eden bir aday değil, üçüncü ülke olarak kabul ettiği görülüyor. Bu durum, AB üyelik sürecimizin bugün ulaşmış olduğu aşama olarak son derece olumsuz. Olumsuz çünkü süreci rayına oturtmak artık elimizde değil. Bunun için öncelikle AB’nin en azından emperyalist geçmişi olan büyük ülkelerinin Avrupa değerleri ve objektif ölçütleri bağlamında darbeyle ve terörle mücadeleye net destek vererek Türkiye ile ilişkilerini yeniden değerlendirmeleri gerekiyor.        

 

  

 

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik