Ana SayfaYazarlarBaba olabilmek...

Baba olabilmek…

Haziran ayının üçüncü Pazar’ı, bildiğiniz üzre, babalar günü.

Çıkış noktası (gene) Amerika. Babanı sev, onu anla diye çıkmış olsa da, ilkeleri gereği ‘baban için satın al, tüket’ diye sürmüş.Belki ‘babanı bile sat’ yorumu da eklerler.

 

 İç savaş gazisinin kızı Dodd, ‘anneler günü varsa babalar günü de olmalı’ diye düşünmüş, bunu babasına bakarak düşünmüş olmalı.Çünkü gazi hem cephede hem evin için de  gazi, annesiz altı çocuğuna  ana baba olmuş.

 

Bizde ‘erkek eşeğin sıpası’ olmaz derler.

 

Yahut, ananemin baş sözüydü, ‘ana sağken baba çocuklarını tek gözüyle görür, ana ölünce o gören  gözü de kapanır…’ Gördüğünü sanırsınız, ama, görmez.

 

Haksızlık etmeyelim, bu tür peşin  yargıyı çürüten örnekler var, var olmasına, imalat hatası ürünler olarak, var ya, kastettiğimiz çoğunluk…

 

Baba olmak kolay, sahiden olabilmek zor. Baba , kaderin…'Kimine armağan', derdi eskiler,' kimine imtihan…'  Armağanınsa, yaşadın, değilse, sınavın olmuşsa, yandın…Tüketir seni, evladıyken sen ona atalık edersin, de, nereye kadar?'

 

İlk kutlanışı 1910, 19 Haziran günü, Washington, Spokane’de.Ama henüz resmen kabul edilmemiş. Başkan Johnson  bir bildiri yayınlamış olsa bile, asıl resmiyet 1972’de, 12  Mart muhtırası idrakimizin ertesi yıl.Hem resmen Babalar Günü ilan edilmiş hem resmi tatil , o nasıl oluyorsa, Pazar  yeterince tatil sayılmamış demek….

 

Katolikler farklı tarihte kutlayıp, dini açıdan ele almış ve  Hz.İsa'nın babası anısına 19 Mart’ı St.Joseph günü adıyla, babalara armağan etmiş.

 

İlk babamız Hz.Adem’den gazi Dodd’a gelesiye sayısız baba, gün görmemiş, babalıkları kutlanmamış. Armağan da alınmamış. Sevgi var, ama, heyhat harcama/tüketim yok, bu nasıl sevmek?

 

Eskiden yılın babası/anası seçilir, yazılı görsel basın baştacı eder, biz de öğrenirdik.

 

Hem kim olduğunu, hem seçilme gerekçesini. Epeydir bu iş de sulandırıldı, ya baba Bush seçiliyor ya bir sinema ünlüsü, ya  alemlerden lay lay lom biri, o baba bilinmese de olur…

 

Ülkemizde engelli çocuğu olan babalar, geçim darboğazındaki babalar, hasta çocuğu yahut Alzeimer’lı karısı olan erkekler, çocuğu dağa kaldırılmış , yahut, mülteci babaların tamamı yılın babası olmayı hak ediyor.

 

Teröre karşı cansiparane uğraş veren asker ve sivil babaları yılın babası seçmeliyiz.

 

Kurtardığı küçük çocuğun donmuş elini nefesiyle ısıtmaya çalışan binbaşıyı, misal…

 

O çocuk ve biz, yitirdiği gözünü ona gere veremesek de, askeri taktiklerde yeri olmayan  o öpüşün, nefesiyle bir ruhu ısıtmanın  bedeli olarak, bir minnet sunabilmek  ne güzel olurdu…

 

Savaşta can kurtaran sağlık personeli erkekler de yılın babası, baba olanı, olmayanı.

 

Terör saldırısında hayatını elinden aldığımız sivil erkeklerin babalar gününü kutlamalıyız, ardında bıraktığı babasızlara devletçe sahip çıkarak.

 

Yaşamakta olduğumuz şevşengeli günlerde, ak’a ak, kara’ya kara diyebilen korkusuzların…İyi şiirler yazıp, zulme dur diyebilen şairlerin…

 

Bir o yana bir bu yana, ama, ille o malum yana kıvırtanların babalar günü bizi ilgilendirmez, kim kutlarsa kutlasın, ama, siyaseten akılsızlıkla babalanıp durmaları bizi ilgilendirir, yazarız bi kıyıcığa unutmayız, bugünlerin yarınları da var…

 

Şu yazıp durduklarımız malum oluyorsa şimdi, ötegeçede Aziz Nesin gülüyor olmalı. (Babalığı, artık baba olamayacağı yaşında öğrendiğini itiraf edebilen yiğit adam…

 

Öğrendikten sonra da ama, cümle alemin babası olan, diktaya ve akılsızlığa tek  başına  dur diyebilen…Tarsus’a bir geldiğinde, niyeyse babalık üzre dert leştiydik.Bir işçi baba öldüydü, evlatları uğunuyordu,’ ne kalbimize ne bize tek fiske vurmadı, sözle bile incitmedi, onun sofrasındaki çorba ekmek ziyafet idi, ellere değil, evine güzeldi,’ diye.Bunu paylaşmıştım.Duygulanmıştı.)

 

Siyasi hesaplaşma değilse de öç almaların idam kararında kırılası kalemlerinin imzası olanları, en geriden bu yana düşünürsek, üç fidandan, yaşı büyütülüp asılandan ,  Menderes’lerin kararına kadar, tamamı erkek/baba olan hakimlerin babalar günü bir yana, babalık ve adamlıkları da düşünülüp, yargı darasına vurulmalı değil mi?…

 

Ve geliriz  terörist tıpışçısı, hainane bomba tuzakçıları, sahibinin sesi, kökü kömeci kuşkulu, ne yaptığından bihaber olmakla kalmayıp, baba da olanlar dönemine…

 

Bir zamanlar bu toplumda, aynı mahallede eylem koyan, mapusa düşen, solcuyum diyenden en yakınları, komşuları yüz çevirir, hala komşu gibi görünse bile konuşmaz

dı, aynı şekilde karşıt görüştekiler de sol yandakilerle…

 

Şimdi terörist cenazesine katılıp, bununla çalımlanıp, zafer işareti yapıp , marifet ettiğini sananlar,  yaptığından kınanmıyor, baştacı ediliyor, bombacılar törenle uğurlanıyor, yerel yönetimdekiler ve meclistekiler de o alayda yeralıyor…

 

Ota çöpe maydanoz olan karanlık ve aydınlıklar dilini, sesini yutuyor, ‘siz n’apıyorsunuz, bu kadar  dellenmek olmaz’ diyemiyor, ama, terörist tonla bombayla sivil ve resmi insanların canına kıyıyor, sonra o kaatillerin cenaze törenine  katılıyorlar, utanmadan.

 

Neredeyse gazeteye boy boy ilan verecekler, ‘alayımız seninle gurur duyuyor’, diye…

 

Tanışık köyünde insanlığın utanç çukurunda  bombayla silinip yokedilen erkeklerin evlatları karnesini alıp mezarlığa koşuyor. Hem babaları yok onların, hem şehitlikteki mezarda babalarının kırıntısı var. Ama buna sebebolan, hedef gösterenlerin çalımı çok, yüzü, utancı, aklı  yok…(Şu an ekranda hepsi, karnemi getirdim, babama gösterdim, onu özledim, demesin karnesi kırıktır, görsün.’ Diyor…

 

Hepsi büyümüş sanki, o günden bugüne, baba duruşu sinmiş üstlerine, el kadar çocuk hepsi, biri mezar taşını öptü, tümünün yüzü bir daha hiç gülmeyecekmiş gibi…)

Nedir? Diyen yok!

Bu suçtur, cezası ağırdır, diyen yok!

 

Teröristi kutsayıp, cenazesini sırtlayıp, zafer işaretini yaparak boyunca ayıba batan terörist vekili, yerel yöneticileri yok sayıp, yeşilmişik, aydınmışık, akıllıymışık, kurtaranmışık, bilenmişik, birimiz sizin beşinize bedelmişik, ayağına yatan, adam taslakları…

 

Kan üstünden gül devşirilir mi? Hedefi kan olanın kendi evi-yurdu da,  babalığı da kanar, unutmayın…Kal neyimiş, yalnız kendilerine değil, Türk ulusuna da demokrasi ve esenlik getirmekmiş hedef, yesinler kutlu hedefinizi. Siz hele ilkin kendi başınızı bağlamayı becerin, gelin başı bağlaması şöyle dursun…

 

Fetö’nüzle,  kapısına kul olduğunuzla, cümlenizin babalar günü, ocağını söndürdükleriniz başta, çer-çöpünü temizlemiş, kuru dalını budayıp indirmiş, ağı’sını silip atmış bir demokraside sala ile, sal ile kutlandığında belki  anlarsınız …Ama elbet geç gelen akıl da, tıpkı geciken adalet gibi ha olmuş, ha olmamış…

 

Yemişim sizin gününüzü, koftiden barışçılığınızı, babalanmanızı, devrimcilik diye pazarladığınız faşizminizi, terörünüzü, zerrece olmayan aklınızı , ahlakınızı, kan tacirliğinizi…Kendi çocuklarınız sizi babalıktan çıkardı, reddi miras yaptı, utanmanız olsa utanın derdim…

 

Terörün babasız bıraktığı çocuklar, asıl sizin babalar gününüz kutlu olsun, babanızı anlayıp anmak ve sevmek

için…

Kucağında çocukları, denizlerde, sınırlarda ölüm yolculuğuna çıkan, yavrusunun canını ve yarınını kendininkinden aziz bilen mülteci, vatansız, yarınsız babalar, sizinki de kutlu olsun. Ekmeği gökten kapıp yerde yediren, hasta çocuğuna bakan,mapustaki, kıyı köşedeki babaların, ülkesinin, ailesinin kıymetini bilenlerin de…

 

Babayım diye böbür etmeden siyasi önderlik eden, demokrasi okulunda öne çıkmasa da dersini çalışan, hangi tarafta olursa olsun, çocuklara ve bağımsızlığa oy veren babaların da…

 

Siyaset sanatını hakkıyla kavramış, nal toplanan zamanlardan çizgiyi göğüsleyecek kadar ön saflara taşıdığı ülkesi çocuklarını da dünya çocuklarını da, ekran pozu olarak değil, sahiden seven, düşünen, sevdiği gözündeki ışıktan, sevinçten besbelli olan liderlerin de…

 

Sofrasındaki çorba ekmeğin o evdekilere ziyafet yerine geçtiği , her iki dünyadaki bütün babaların da…

 

 

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik