Babalar günü de değil, niye babaları yazmak istedim, bilmiyorum?
Belki aile denen çekirdeği çürüten de filizlendiren de o olduğundan.
Devlet, babadır. Ay, dede… Niyeyse önemli makamlar erildir.
En önemli makam analık, doğurup dokuyan, sabır taşı kadın oysa .
En çok hangisi dellenir dersiniz, Devlet baba mı,evdeki baba mı?
Eskiden, her on yılda bir basiretsiz emir kulları dellenir, dürtülür, aldığı emirle devlet babayı alaşağı ederdi. Neyse ve çok şükür ki o dönem artık sona erdirildi.Siyasi erk’le birlikte hepimiz özgürlük ve yarınlarımızdan mahrum olurduk, ülkemiz kırk yıl geriye giderdi.
Evdeki babalardan akıl ve aile, görgü ve öğüt almamışlar dellenirdi, ki bu krize girmekti, sağaltılmayan ruh hastalığı yüzünden bütün aile üyelerinin hastalanmasına yol açardı.
Ömrümce çok baba gördüm, karşıma gelip boyun büken, halin arz’eden, ama, esaslı kaç baba gördün deseniz, bir elin parmakları kadar derim.
Acaba devlet baba ile öteki babalar arasında akıl-fikir, babalanma, yahut esaslı olma açısın dan doğru orantı mı var, ne dersiniz?
Bence öyle.
Devletin akıllıca yönetildiği ülkelerde, devlet babanın akıllı olduğu yerlerde öteki babaların bir kısmı akıllı olur, kalan kısmı akıllı olmaya heves eder… En azından gördüğünden ibret alır.
Esaslı babalar manşetlere çıkmaz, geri durur, çalım etmez, o yüzden yakın çevresi dışında pek bilinmez, keşke bilinse…
Babaların tarihi doğru yazılırsa, babalanmalar tarihini de doğru okuyup anlayabiliriz.
Kimi baba kendini birinci derecenin son kademesinde saysa da stajyer bile olamaz.
Kimi ben demeden, kendini silerek efendice, incelikle yaşar, makam almaz, madalyasızdır.
Ama ne varsa o madalyasız babalarda.
Arkasını dağ gibi babaya yaslayan kızlar, sultandır, tacı baştan takılmış… Onun kılavuzluğunda erkeklerle arası olması gerektiği gibidir. Daha ne olsun, iyi baba büyük ikramiyedir.
Selahaddin Pınar üstad ‘gecenin matemini aşkıma örtüp sarayım / Gittin artık, seni ben nerde bulup yalvarayım?’ şarkısını babası için yazmış.
Babanın ne iş tuttuğunun zerrece önemi yok, evde ne tutuyor, hane halkının ve arkadaşlarının gönlünü nasıl hoş ediyor, bu önemli.İzmir’de Eşrefpaşa’daki mahallemizde emekçi babaları andık geçende, hem gönül borcu hem rahmetle, çocuklarını mamur, mahallesini vazgeçilmez yapandı, onlar. Büyük okul diplomaları yoktu, ya köfteci, ya börekçi ya yapı ustasıydılar ama insandılar, esaslı adamdılar. Bunun da okulu yok yazık ki, belki yalnızca aile, dosdoğru aile, şefkat, görgü, görese…
Ve elbet bütün toplum… Mayası ekşitilmemiş, darbeler, muhtıralarla tepe sersemi edilmemiş, sağduyusu, inancı, dünyaya bakışı topa tutulmamış toplum…
Bazen bir fotografI, darbe kadar ekşitebilir, bir toplumun mayasını… (Ya da tam tersi, son işgal girişiminde bir kadın kardeşimizin , çarşaflı, ama, inançlı, güleç yüzle sürdüğü kamyonda, yanında örtüsüz ve çarşafsız komşusu, kamyon tepesinde bayrak açmış gençlerle darbeye sürerken, kamyonunu, bu resmi de unutmayacak bu toplum, o kahraman kadınları da…) Sözünü etmek istediğim, hiç unutmadığım o 27 Mayıs darbesinin resmi, Yassıada'da, rahmetli Menderes için idam kararı verilmesinden hemen sonra, ailesiyle görüştüğünün resmidir. Ada komutanı albay Tarık Güryay. Ailenin son kez biraraya geldiği bu resimde, bu hatıra fotografi sinde Albay başkomutan, kaldırmış devrik başbakanı, kendi oturmuş, onun yerine. Resimde boynu bükük başbakan ailesinin inadına gibi, dinç, ters, sağlık ve moral timsali, kalpsiz bir asker başrolde, uzatmış ayaklarını, başbakan ayakta, oğullarının ikisi oturuyor, onların kalkıp babaya yer vermesine de izin yokmuş anlaşılan.O yüzden ezik, ikisi de, Aydın Menderes babasının celladı komutan Güryay'ın yanında esas duruşta, komutan Tarık Güryay, gerilmiş bir yay, utanmazca, acımasızca poz vermiş.
İki baba, bir darbe, bir fotograf, aradan 55 yıl geçmiş, sanki dün gibi bu acımasızlık, utanmazlık, siyasi makam hırsızlığı ve katliamcı ruh. Temmuz 15'tekiyle aynı… İskele babası darbeciler sizi!'
Baba öyle kılavuz ki, yokluğu bile tayin edici olabiliyor.Babasız çocukların lider olmaya eğilimi olup, toplumları peşisıra sürüklediğini yazar, toplum bilimciler, gördüğümüz örnekler de bu nu doğrular.
Tarihin cilveli yazıldığı, zor zamanlarda babaların asiliyle taslağı daha iyi farkolunuyor.
15 Temmuz babalanması/ işgalinden bu yana babalar destanı yazılmakta, okunmakta ve öne çıkmakta.
Bunun toplum mayası açısından iyi olduğunu düşünüyorum.
Elbet dipten doruğa yazılıyor bu destan.
Demokrasi savunmasında babalı oğullu şehid olan demokrasi neferlerinden, en üst makam sahiplerine kadar, tankların, jetlerin, ölüm kusan hain ellerin bozuk mayalı babalarına canı cebinde siper olanlara kadar, hepsi, babalar ve kahramanlar tarihine derin, güzel ve silinmezce yazılmadı mı?
Baş nereye çekerse, ötesi de oraya yönelir, direnişe, iyi hale, bağımsızlığa, korkusuzluğa, ölçülü, doğru düşünceye doğru…
Bunu son yıllarda siyasette görmekteyiz.
Bir de darbeli babalar dönemi var, o fasıldaki kimileri, anası belli babası elli takımından.
Darbe dönemlerinde esaslı babaların bile süngüsü düşük, zor kullanarak hırsızlama devlet dümenine oturmaya kalkışan babalar utanç…
Kaderiniz hangi ülkede ve hangi babadan doğduğunuza bağlı bence.
Kimine armağan, kimine imtihan olan babalar, her ülkede farklı zamanlarda veriyor olgunluk sınavını. Biz 15 Temmuz işgalinden bu yana daha iyi gördük, anladık bu sınavdan yıldızlı pekiyi alarak geçen babaları, sınıfta döne döne çakan babaları, utancın dibine batanları, kovulanları, geride bıraktıklarını düşünmeyip kaçanları….
Canını hiçe sayarak ülkeyi savunan adam gibi adamlar tek silahı elleriyle tankların üstüne yürüyünce fark ettik, tank homurtusunu duyar duymaz şapkasını alıp çekip giden baba mı babadır yoksa ülkesi için ölümün üstüne yürüyenler mi ?
Siyasi babalar ve babalanmalar tarihi hakkıyla yazılsa ne çok şey öğreneceğiz…