Şahan Şahin
İlk eylemin yapıldığı 1984’den günümüze, bölgemiz toplumsal barışa hiç bu kadar uzak olmamıştı.
Doğu ve güneydoğu Anadolu’da olayların başladığı günden bugüne kadar hep bölgede yaşamış ve olayları muhabir olarak 1987’den beri izleyen, haber yapan biri olarak diyebilirim ki şimdi barışa çok daha uzağız.
7 Haziran seçimleri öncesi oluşan ılımlı hava, barış umutlarını arttırmıştı. Bölge insanı artık cenazeleri gömmekten, gaz yemekten, esnaf her gün kepenk kapatmaktan kurtulmuş ve barış umutları güçlenmişken… Bir anda ne olduysa, tüm bunlar sanki ters yüz oldu ve bölgedeki o karanlık günler geri geldi. 7 Haziran seçimleri bölgede sevinçle karşılanmışken bir anda sevinç kâbusa döndü. Yeniden olaylar, eylemler, cenazeler ve kepenk kapatmalar başladı. Bölge insanı şaşkına döndüü ve hemen kendince sebepler aramaya koyuldu.
Sorduğumuz, sohbet ettiğimiz hemen herkes aynı görüşte: HDP’nin başarısını ne hükümet ne de KCK/PKK sindiremedi. Bundan dolayıdır ki seçimlerden hemen sonra Duran Kalkan “Başarı bizim, HDP’nin değil” dedi ve bölgedeki yol kesmeler, araç yakmalar, şantiyeleri basıp araç gereçi ateşe vermeler başladı. Olaylar yeniden tırmandı; bölgedeki huzurlu ve olumlu hava yerini karamsarlığa ve karanlık günlere bıraktı. Bölgede bu kez örgüt tarafından yeni bir konsept ve paradigma devreye sokuldu. Hendekler kazanılacak, barikatlar kurulacak ve olaylar yeniden tırmandırılacak; her yerde öz yönetim ilan edilecek.
Özyönetim duyurusu yapan yöneticilerin de okumaları için ellerine tutuşturulan metinlerin ne olduğunu anlayamadığı, Yüksekova “halk meclisi başkanı” Şerafettin Dede’nin dahi kendi okuduğu metni açıklayamamasıyla ortaya çıktı.
Yüksekova gibi 150.000 insanın yaşadığı bir ilçede, aylardır mahallelerde kazılan hendeklerden ve barikatlardan dolayı en çok mağdur olan, gene Yüksekova halkı. Kışı çok yoğun yaşayan yerlerin başında gelir Yüksekova; eksi 30-36’larda yaşar soğuk havayı. Kış geldi; insanlar evlerine odun kömür götüremiyor. Düğünlerde gelini almak bile ayrı bir çile.
Yangın çıksa itfaiye gidemez; yol yok. Tüm yollar hendekler ve barikatlarla dolu; eylem için camilerden anons yapılmaya başlayınca, emniyet camideki cihazları almak zorunda kaldı ve onlarca camide ezan dahi okunamıyor. Bu da dindar Kürtleri son derece rahatsız ediyor. Okul servis araçları öğrencileri alamıyor; yol yok. Kış bastırınca öğrenciler ne yapar, belli değil. Bu hendekler, barikatlar kimlere zarar veriyor? Sadece Kürtlere, bölge halkına.
Devlet her seferinde barikatları kaldırmak için girişimde bulunuyor; sokağa çıkma yasağı ilân ediyor, barikatların bir kısmını kaldırıyor. Döndükten hemen sonra değişen bir şey olmuyor. Barikatlar yeniden konuluyor ve işin ilginç tarafı, halk itiraz edemiyor; edenler ihanetçi ve devletle işbirlikçi olarak nitelendiriliyor. Aslında Yüksekova’da ve bölgede hiç kimse bu barikat ve hendeklere taraftar değil. Fakat konuşamıyorlar; sizi samimi bulan insanlar çok yakınıyor, aramızda kalsın diyor. Son olaylarda Yüksekova’da iki gün sokağa çıkma yasağı ilan edildi. İki kişi yaşamını yitirdi; beş kişi yaralandı ve güvenlik güçleri binlerce mermi harcadı. Sonuç değişmedi. Açılan yollar tekrar kapatıldı. Örgüt Yüksekova ve bölge halkının tutumundan memnun değil; “yaz olsun siz görürsünüz, cezalar başlayacak” diyor. Halktan destek görmüyorlar; bu da onları fazlasıyla rahatsız ediyor. Halk “bunlar barışa hendek kazdı’’ diyor. Barışa barikat kurdular.
Bölgede ve Yüksekova’daki insanlar hiç bu kadar devletten uzaklaşmış değildi. Herkes toplumsal barış nasıl sağlanacak diye birbirine sormaya başlamış bulunuyor.
Bir yandan, ilk kez halk örgütü sorgulamaya, yanlışlarını söylemeye, halk üzerindeki baskısını konuşmaya başladı. Fakat ilginç olan, devlet de halktan uzaklaşmış, sadece rutin işler dışında bağını koparmış gibi duruyor. Bu da bölgedeki insanları tedirgin ediyor, yalnızlaştırıyor, yeni arayışları itior. Devletin halkı sahiplenmediği algısı var. Halkta büyük bir hayal kırıklığı ve yalnızlık duygusu oluşmuş durumda. İnsanlar ara kara düşünmeye başlamışlar ve suskun bir şekilde olacakları bekliyorlar. Yani sokakta konuştuğumuz herkes, “biz ne devlete ne de örgüte yaranamadık, şimdi sonumuz ne olacak” diyor.
Toplumsal barış nasıl sağlanacak, bunu da şu an bilen yok. Artık siyasilere olan güven yitirilmiş durumda. Herkesin umudu yeniden toplumsal barış ve çözüm sürecinde.