Ortadoğu’daki saflaşmaların ciddi bir kutuplaşmaya doğru gittiği bir dönemde, Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani, 9-10 Aralık tarihleri arasında Türkiye’ye bir ziyarette bulundu. Bu ziyaret sadece Türkiye – Irak Kürdistanı ilişkileri açısından değil, barış süreci ve Türkiye – Ortadoğu ilişkileri açısından da önemli bir buluşmaydı. Bilindiği gibi Barzani 16 Kasım 2013’te de Türkiye’ye bir ziyarette bulunmuş; dönemin başbakanı Erdoğan ile birlikte Diyarbakır’da halk önünde bir konuşma yaparak barış sürecine olan desteğini güçlü bir şekilde dile getirmişti. Yine aynı gün, Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses de miting otobüsü üzerinde halka minik bir konser vermişlerdi. İşte o gün Diyarbakır tarihi bir gün yaşamış ve ben de, asla unutamayacağım o tarihî âna şahitlik etmiştim. Hayatım boyunca Diyarbakır halkını, o günkü kadar mutlu ve umutlu görmemiştim. Sayın Erdoğan hiç kimsenin tahmin bile edemeyeceği bir jest yaparak, tüm Kürtlerin tarihî Kürdistan’ın başkenti olarak hayal ettikleri Diyarbakır’da, Kürdistan hükümeti başkanını ağırlamıştı.
Türkiye’nin Barzani’ye düzenlediği muazzam karşılama
Biliyorum, o günden bu güne çok şey değişti. Ancak değişmeyen çok önemli bir durum var. Hem Erdoğan, hem Barzani, belki dünden de daha güçlü bir şekilde pozisyonlarını korumakta. Gündemin en kritik iki konusu olarak öne çıkan barış ve Ortadoğu konusunda söyleyecekleri, hattâ yapacakları çok şey var. Ve ben, Mesut Barzani’nin karşılanması meselesinde, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş bir hukuk devletine yaraşır örnek bir davranış sergilediğini gördüm. İlk defa Türkiye, Mesut Barzani’yi gerçek bir devlet başkanı protokolüyle ağırladı. Şüphesiz bu karşılamada en çok dikkati çeken şey, Çankaya Köşkü’nde Kürdistan bayrağı ile Türkiye Cumhuriyeti bayraklarının yan yana duruşuydu. Türkiye bu seremoniyle, biri içeriye, diğeri dışarıya olmak üzere iki mesaj verdi. Dış mesaj şöyle idi: Ben, yeri ve zamanı geldiğinde Bağımsız Kürdistanı tanıyacak ve kardeş bir ülke olarak bağrıma basacağım. Zaman zaman aile içinde kimi sorunlar yaşamış olsak da, Kürler ve Türkler kardeştir, aralarına sınır çizilemez. İç mesaj da şuydu: Türkiye, Kürt meselesinin çözümünde, bir daha asla geriye dönülemeyecek bir yola girmiştir. Kürdistan Başkanını bu şekilde onurlandıran Türkiye, kendi vatandaşı olan Kürtlerin de sorunlarını çözmek konusunda kararlı davranacaktır. Yeter ki Kürtler sivil ve meşru siyaset yoluyla, ne istediklerini açıkça ortaya koyabilsin. Ancak bu yol, Kürt halkı için ölüm, zulüm ve sürgün çukuruna dönüşen hendeklerden geçmiyor.
Nereden nereye
Çok değil, daha birkaç yıl öncesine kadar Mesut Barzani’ye nasıl davranıldığını hepimiz iyi biliyoruz. Türkiye’nin askeri vesayet altında olduğu dönemlerde, bu ülkenin basınında Mesut Barzani’ye ve onun şahsında Kürt halkına yapılan hakaretler saymakla bitmez. Ancak AK Parti, gerçek anlamda iktidar olma şansını elde ettiği andan itibaren işler değişti. Bu değişimde Mesut Barzani’nin de çok önemli bir rol oynadığı akıldan çıkarmamak gerekir. Düşünün, eğer Barzani ve Irak Kürtleri, Türkiye’ye karşı Ermenistan gibi bir politika izlemiş olsalardı ne olurdu? Onlar bir rahat yüzü görmez, Türkiye de zarar görürdü. Ama Barzani her fırsatta Türkiye halkının gönlünü kazanmaya çalıştı. En zor günde bile, hep Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmek istedi. O sınır boyunda askerle muhatap edildiği gün de, Ankara’da siyasilerle görüşmeden önce daha havaalanında faşist güruhlar tarafından yuhalatıldığı dönem de, Çankaya’da karşılandığı gün de, ilkesi ve idealleri aynıydı. Her zaman, her koşulda bağımsız bir Kürdistanı hedeflediğini söyledi.
Ziyaretin iki amacı
Oldukça kritik bir döneme denk düşen Barzani ziyaretinin iki amacı vardı: (1) Ortadoğu’daki saflaşma; (2) barış süreci. Ortadoğu’daki keskin kutuplaşmada; Iran, Irak ve Suriye’nin aynı saflarda olduğu ve Rusya’nın da meseleye çok daha aktif bir şekilde dahil olduğu bir dönemde, Kürdistan’ın Türkiye ile hareket ettiğini göstermek. Barzani her ne kadar diplomatik bir dil ile tüm komşu ülkelerle dost olduğunu söylese de, en son kertede, kader birliği olan Türk ve Kürt halklarının ortak çıkarlarını dikkate alır. Kürdistan’ın ana gövdesinin Türkiye’de yer alıyor olması, bunu böyle gerektirir. Tarih boyunca, istisnasız bütün savaşlarda Kürtler ve Türklerin ortak hareket ettiği gerçeğini gözardı etmeyelim. Hele bir de Ortadoğu’daki, örtülü de olsa mezhebî bir saflaşmada, Kürt-Türk hep birlikte hareket eder. Örneğin, 11. yüzyılın başlarında Büveyhiler, Mısır'daki Şiî-İsmailî Fâtımî devleti adına Bağdat’ı kuşatınca, Abbasi halifesi, Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’den yardım ister. Bağdat’a sefer düzenleyerek Büveyhilerin kuşatmasına son verecek olan Tuğrul Beyin askerlerinin çoğu, Mervanilerin sağladığı Kürt gönüllülerden oluşmaktaydı (bkz. İbnu’l-Adîm, Buğyetu’t-Taleb Fi Tarihi Haleb ve Sıbt İbnu’l-Cevzî, Mirâtu’z-Zamân Fi Târihi’l-A’yân adlı eserlerden aktaran, Müfit Yüksel, Yeni Şafak, 15 Şubat 2012). Aynı dönemde Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinde de Mervanî Kürt devletinin muazzam katkıları olacaktır.
Kürt tarihinden başka bir örnek
Barış süreci, Başkan Barzani’nin çok yakından takip ettiği ve her koşulda destek olduğu bir projedir. Hattâ onun bu projenin örtülü mimarlarından biri olduğu da sır değil. Barış sürecini değerlendirirken Barzani “Türkiye'deki çözüm süreci keşke bu noktaya gelmeseydi… Şu anda bu sürecin önünde engeller var” deyip, Kürt tarihinden canlı bir örnek vererek hendek meselesinin yanlışlığına dikkat çekti. Barzani, Bağdat yönetimi ile çatıştıkları dönemde Revandüz kentini almak istediklerini, ancak babası Mustafa Barzani'nin “Doğru strateji olmaz. Sonradan müdafaa edemeyeceğiniz bir yere girip işgal etmek, hem oradaki halka hem de işgal edene zarar verir” diyerek engel olduğunu aktardı.
Barzani’nin bu ziyaretinde dikkat çeken diğer bir husus da, Türkiye’deki diğer tüm Kürt partilerini aynı masa etrafında toplamasıydı. Kanımca burada da iki mesaj verilmek istendi: (1) Ey Kürtler, birlik olun; birbirinizi sevip sayın ve birbirinize tahammül edin. (2) Türkiye’deki sivil ve meşru siyaset kanallarının açık olması, Kürt meselesinin çözümü için büyük bir şanstır. Bunun kıymetini bilin ve bundan yararlanmayı ihmal etmeyin.