Türkiye’nin ivedilikle çözüm bekleyen sorununun Kürt sorunu olduğunu yeri geldikçe hep vurguluyorum. Özünde bir demokrasi sorunu olduğunun, bu nedenle “yeni anayasa” konusu ile doğrudan ilintisi bulunduğunun altını çiziyorum. Dolayısıyla bu sorunun dün olduğu gibi bugün de siyasi gündemin ilk sırasında olması gerektiğini düşünüyorum.Türkiye’de bunu böyle görmeyenler, hatta böyle bir sorun olmadığını öne sürenler var. Bu görüşü savunan siyasi partilerin çözüm sürecine karşı çıktıkları ve evrensel ilkelere dayalı tam demokratik bir anayasanın sorunu çözecek hükümlerine kırmızıçizgiler koydukları görülüyor. Yeni anayasa çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının perde arkasında Kürt sorununu yok sayan görüşün başarısı olduğunu kabul etmek gerekiyor ne yazık ki.Aslında bu görüşün bir başka başarısı daha var: O da Kürt sorunu ve yeni anayasa konularını gündemden düşürmek. Bu, görebildiğim kadarıyla AK Parti’nin Türk usulü başkanlık sistemi önerisine haklı eleştirilerle başlayan, “Erdoğan’ın otoriterleştiği” söylemiyle gelişen, “rüşvet ve yolsuzluk” operasyonuyla pekişen kutuplaşmayla gerçekleştirilmiş durumda. Bugün eksik demokrasimizin tek sorunu “otoriterleşen Erdoğan” olarak gösteriliyor, üstüne üstlük ivedi çözüm bekleyen bir Kürt sorunumuz yokmuş gibi davranılıyor, hatta bununla da yetinilmeyip BDP’nin yalanladığı bazı haberler manşetlere taşınıyor.Türkiye siyaset sahnesinde çözüm sürecinin başlamasından sonra meydana gelen söz konusu gelişmeler sürecin siyasi aktörlerini rahatsız ediyor doğal olarak. Başbakan Erdoğan yeri geldikçe çözüm sürecini sabote edenlerden söz ederken, Öcalan da bu sürecin karşı karşıya olduğu risklere işaret ederek biran önce yasal bir çerçeveye kavuşturulmasını talep ediyor. İşte BDP’nin önceki gün TBMM’ye sunduğu toplumsal barış ve müzakere yasa önerisini bu çerçevede değerlendirmek gerekir.Siyaset hakkı ve ifade özgürlüğüYeni anayasanın yapılamaması, bunun sonucu olarak ana dilde eğitim başta olmak üzere Kürtlerin eşit yurttaşlık ilkesinden kaynaklanan hak ve özgürlüklerinin anayasal güvenceye kavuşturulamaması bir yana, yazılarımda eksikliğinin altını her vesileyle çizdiğim “topluma yeniden kazandırma” gibi, silah bırakmanın olmazsa olmaz karşılığının yasal çerçevesinin bulunmaması büyük bir sorun. Mevzuatımızda mevcut uygulama, TCK’nın “etkin pişmanlık” başlıklı 221. maddesi, her şeyden önce silah bırakmayı özendirmiyor. Daha önce Habur’da görüldüğü gibi, silah bırakanları, kan dökmemiş olsalar bile sadece terör örgütü üyeliğinden yıllarca hapis cezası almaktan bağışık tutmuyor. Oysa dünya örneklerine göz attığımızda, bu durumdaki militanların silahlı örgüt üyeliğinden bağışık tutulmalarının yanı sıra, siyasi haklarından mahrumiyetlerinin de söz konusu olmadığı görülüyor.Kuşku yok ki eline silah alarak siyaset yapmanın kabulü mümkün değil. Bunu yapanlar, bulundukları ülkede diledikleri siyasete izin verilmediği için bu yola başvurduklarını söyleyebilir, kendilerini böyle savunmaya kalkışabilirler. Evrensel demokrasi ilkelerine dayalı bir anayasaya sahip bir ülkede her türlü siyasetin, şiddet ve teröre çağrı ve övgü olmadığı takdirde, büyük çoğunluğun hoşuna gitmese, hatta bu çoğunluğu rahatsız etse bile serbestçe yapılması gerekir. Türkiye’nin kurucu üyesi sayıldığı Avrupa Konseyi (AK) ve AİHM’nin ifade özgürlüğüyle ilgili ölçütü böyle.Sonuçta Türkiye ifade özgürlüğünü bu ölçüte uyduracak bir anayasal güvence oluşturmak ve silah bırakanlara, elleri kana bulaşmamış olmak kaydıyla, yasal siyasetin yolunu açmak durumunda. Yeni anayasa daha yapılamadığına göre, öncelikle ifade özgürlüğünü AK ve AİHM ölçütüne uyduracak –ne kadar mümkün olur ayrı konu- bir anayasa değişikliğine ve silah bırakanları topluma yeniden kazandırmaya yönelik bir yasal düzenlemeye gidilmesi şart.BDP’nin yasa önerisinin “temel ilkeler” başlıklı 3. maddesine bakıldığında, bu ara başlık altında vurguladığım hususlar da yer alıyor. 2. fıkra, devletin “tüm yurttaşlar için demokratik ve eşit siyaset hakkının güvencelerini sağlama” yükümlülüğünü zikrediyor. Devletin böyle bir yükümlülüğü bulunduğuna kuşku yok ama bu güvencenin sağlanması için yasal düzenleme yeterli değil, ayrıca anayasa değişikliği de gerekiyor.Gerçi yasa önerisinin “güvenceler” başlıklı 6. maddesinde evrensel ilkelere dayalı yeni bir anayasa çağrısı da yer alıyor. Maddede sözü edilen “demokratik bir yeni toplumsal sözleşme” kırmızıçizgisiz bir anayasayı tarif ediyor.Önerinin 3. maddesine geri dönecek olursak, devleti “politik amaçlarla silahlı mücadeleye başvurmuş örgüt üyelerini demokratik, sivil, siyasal ve toplumsal yaşama katmak ve politik amaçları doğrultusunda demokratik mücadele zemini yaratmak için gerekli düzenlemeler yapmakla yükümlü” kılan 7. fıkrası, topluma yeniden kazandırma olarak ifade ettiğim yasal düzenleme ile birebir örtüşüyor. Bu düzenleme için ayrıca anayasa değişikliğine gerek yok doğal olarak.Yasa önerisinin “göçler” başlıklı 7. maddesi ayrıca çatışma dönemlerinde yerlerinden yurtlarından edilmiş, hatta yurt dışına çıkmak zorunda bırakılmış olanlardan geri dönmek isteyenlerin zararlarının giderilmesi ve topluma uyumlarının sağlanmasını öngörüyor. Bu da topluma yeniden kazandırma başlığı altında ele alınması gerekli konulardan birini oluşturuyor kuşkusuz.Geçmişle yüzleşme Yasa önerisinin 3. maddesinde ayrıca silah bırakan örgütle “çatışmalı süreç döneminde oluşturulmuş tüm paramiliter yapı ve birimlerin kaldırılması” var. Bu, son derece doğal ama yeterli değil, çünkü bu yapıların işlediği suçların ortaya çıkarılması ve cezalandırılması da barış açısından önem taşıyor.Yasa önerisi bu konuyu “kayıplar, yargısız infazlar” başlıklı 8. maddede ayrıca ele alıyor. Devlet adına görev yapan asker, polis, korucu ve paramiliter güçlerin işledikleri “kişileri zorla kaybettirme ve yargısız infaz” suçlarından yargılanmalarının sağlanması talep ediliyor. Bu suçların insanlığa karşı işlenmiş oldukları için zaman aşımına uygulanamayacağının da altı çiziliyor.Yasa önerisinin 10. maddesi ayrıca Meclis’te iki komisyon kurulmasını öngörüyor. Bunlardan biri “Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik”, diğeriyse “Hakikatleri araştırma komisyonu”. Birinci komisyona sürecin sağlıklı biçimde işlemesini denetlemek ve barışa katkıda bulunmaktan, toplumsal bellek oluşturulması ve Hakikatleri araştırma komisyonu kurulması çalışmalarını yürütmeye kadar çeşitli görevler yükleniyor. Dünyada örneklerine rastlanan hakikatleri araştırma komisyonlarınınsa geçmişle yüzleşme bakımından önemli bir işlevi olduğuna kuşku yok.Bütün bunları, burada zikredemediğim daha pek çok insani önlemle birlikte, yasa önerisinin olumlu hanesine yazmak gerekir.Öcalan’la yürütülen görüşmelerin yasal çerçevesi Devlet adına MİT aracılığıyla Öcalan’la yürütülen PKK’nın silahsızlanma sürecine yönelik görüşmelerin yasal bir çerçeveye oturtulması önem taşıyor. Türkiye’de yeni bir anayasa yapılamadığı için mevcut mevzuat çerçevesinde, demokratik ülkelerde sonuç vermiş olan böyle bir diyalog sürecinin, 7 Şubat (2012) girişiminde görüldüğü gibi, yargı marifetiyle engellenmeye çalışılabileceğini göz ardı etmemek gerekir. O bakımdan Öcalan ve BDP’nin söz konusu diyalog ve görüşme sürecini yasal bir çerçeveye oturtmak istemesini anlayışla karşılamakta yarar var.Ne var ki Meclis Başkanlığı’na sunulan yasa önerisi “müzakere” ve “taraf” gibi tam da tartışma konusu yapılabilecek, hatta çözüme karşı kesimlerce kullanılabilecek bazı kavramlar içeriyor. Böylesine alenî biçimde masaya oturulup belirlenmiş bir gündem çerçevesinde iki taraf arasında müzakere yürütülmesinin dünyada çok örneği yok. Kolombiya hükümeti ile FARC arasında yürütülen Havana müzakereleri bu konuda son örneği oluşturuyor. Sitede yer alan yazılarımdan da görüleceği gibi, bu ülkede taraflar arasında varılacak anlaşmanın 25 Mayıs’ta yapılacak başkanlık seçimlerinde ayrıca halkoyuna sunulması öngörülüyor.Peki, ama Türkiye’de benzeri bir müzakere süreci yürütmek bir yana, içinde “müzakere” ve “taraf” kavramların geçtiği bir yasanın tam da içinde bulunduğumuz bu kutuplaşma ortamında çıkarılması ve Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi halinde iptal edilmemesi olasılığı var mı?BDP’nin bu yasa önerisi yukarıda belirttiğim gibi birçok olumlu unsuru içeriyor. Önerilerinin birçoğunun hayata geçirilmesinde yarar var. Ama yasal çerçeveye yönelik önerileri hakkında herhangi bir değer yargısında bulunmadan önce herhalde yukarıdaki soruları yanıtlamak gerekiyor.
BDP’nin ‘toplumsal barış ve müzakere’ yasa önerisi
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik