Katalunya’nın bağımsızlıkçı lideri Carles Puigdemont namı diğer Puigdi tutuklu yargılanma olasılığını göze alamadı ve devlete karşı işlenen suçlarda yetkili mahkeme Audiencia Nacional ’de ifadeye zorla götürülmemek için gizlice Belçika’ya kaçtı. Brüksel’de medya karşısına çıkan Puigdi, Belçika’da bulunmasını, siyasi sığınma değil “özgürlük ve güvenlik içinde” olma arzusuna bağladı ve İspanya’ya dönmek için adil yargılanacağına ilişkin güvence verilmesini şart koştu. Anayasayı çiğnemeyi doğal ve demokratik görmeye devam ediyor olmalı ki beş bakanıyla birlikte “Avrupa’nın kalbine” kadar gelmelerinin nedeninin “İspanyol devletindeki demokrasi eksikliğini herkesin önüne koymak olduğunu” ileri sürdü.
Puigdi ve arkadaşlarının uluslararası hukuka ve anayasaya aykırı bağımsızlık dayatmasının demokratik, bunun engellenmesinin anti demokratik, hatta faşist bir girişim olduğuna ilişkin kara propagandasının bu dönemde Avrupa’da alıcısı var aslında. Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki Eski Kıta’da birileri Türkiye’de anayasa ve yasalara uygun seçimleri kazanan siyasetçileri “demokrasi sandıktan ibaret değildir” diyerek faşistlikle suçlarken, birileri de İspanya’da anayasal çerçevede yapılan özerk parlamento seçimlerini kazanandılar diye anayasayı çiğneyen ve tek yanlı bağımsızlık ilan eden siyasetçileri “özgürlükçü” olarak bağırlarına basabiliyor.
Puigdi bunun bilinciyle hareket ediyor. Nitekim Brüksel’de düzenlediği basın toplantısında kendilerine açılan davayı “İspanyol devletinin özerk hükümete ve özerk parlamento başkanlık divanına karşı aşırı saldırganlığı” olarak niteledi. Bu bağlamda iddianamenin hukuki değil, siyasi olduğunu, bu nedenle iddianameye siyasi olarak karşı çıkacaklarını söyledi. Oysa bunun böyle olacağı baştan belliydi zira bugüne kadar uygulanmamış olması 155. maddenin anayasa metnine laf olsun diye konulduğu anlamına gelmiyordu.
Kabul etmek gerekir ki 155. madde çevresel milliyetçilerin ötesine geçmemesi gereken bir kırmızıçizgi. Bugüne kadar uygulanmamış olması hiçbir siyasetçinin daha bu çizgiyi aşmamış olmasından kaynaklanıyor. 2008’de lendakari (özerk hükümet başkanı) Juan José İbarretche Bask Ülkesi’nde referanduma gitmeye kalkışmış ama Anayasa Mahkemesi iptal edince bu girişiminde ısrar etmemişti. 2014’te Generalitat Başkanı Artur Mas İbarretche’den bir adım fazla atmış ama Puigdi gibi tek yanlı bağımsızlık ilan etmeye ve İspanya’ya kafa tutmayı sürdürmeye cesaret edememişti.
Bir önceki yazımda gençliğinden beri nasıl bağımsızlık hayalleri kurduğunu ve kendisini bu davaya adadığını aktardığım Puigdi’nin Belçika’ya sadece tutuklanmamak için değil, ayrıca bağımsızlık dayatmasını sürdürmek için geldiği basın toplantısında dile getirdiği görüşlerden de anlaşılıyor. Toplantıda 21 Aralık erken seçimleri hakkında da konuşan Puigdi, sorunların siyasetçiler hapsedilerek değil, seçimlerle çözümleneceğini vurgulayarak şöyle devam etti: “Eğer İspanyol devleti 155. madde hakkında bir plebisit yapmayı kararlaştırdıysa, bu meydan okumayı kabul edeceğiz ve gerekli cevabı da vereceğiz.”
Cumhuriyetçi Sol ERC ile Puigdi’nin partisi PdeCat 21 Aralık özerk parlamento seçimlerine katılmayı kabul etmiş bulunuyor. Ama Puigdi’nin sözlerinden de anlaşıldığı gibi, iki parti de erken seçimlere Katalunya’yı anayasa ve özerklik statüsü çerçevesinde yönetmek için değil, bağımsızlığı yine dayatarak hayata geçirmek amacıyla girmeye hazırlanıyor. Bu strateji başlı başına sorunlu çünkü özerk parlamento seçimlerini kazanmak bağımsızlığın hukuken geçerli olacağı anlamına gelmiyor.
10 parlamenteriyle bağımsızlıkçılara salt çoğunluk getiren 3. ortak Halk Birliği Adaylığı CUP 21 Aralık seçimlerine katılım konusunda henüz karar almadı. Radikal Solcu parti Salı günü (7 Kasım) bu konuda taban yoklaması yapacak. Karar olumlu çıkar, üç parti tekrar bir araya gelir ve bir de 21 Aralık’ta özerk parlamentoda yine salt çoğunluğa ulaşırlarsa, bir önceki yazımda da altını çizdiğim gibi, Katalan sorunu daha da derinleşir.
Belçika’nın ve AB’nin de sorunu
Puigdi’nin Belçika’ya kaçması ve devlete karşı işlenen suçlarda yetkili mahkeme Audiencia Nacional yargıcı Carmen Lamela’nın dün (2 Kasım) ifadesini almak için verdiği randevuya gitmemesi sorunu daha şimdiden Belçika’ya, dolayısıyla Avrupa Birliği’ne taşımış durumda. Puigdi’nin Flaman avukatı Paul Bekaert ‘in Flaman televizyonu VRT’ye müvekkilinin durumu “gözlemlemeyi ve beklemeyi yeğlediğini” açıklaması sorunun sadece İspanya içinde değil, aynı zamanda Madrid’in Brüksel ile ikili ilişkileri çerçevesinde derinleşeceğini, ayrıca bu ülkedeki Wallon-Flaman çekişmesini tetikleyebileceğini ortaya koyuyor.
Puigdi’nin Belçika’ya kaçışının arkasında Charles Michel hükümetinin koalisyon ortağı Flaman ayrılıkçı parti Neo Flaman İttifak N-VA’nın (Nieuw-Vlaamse Alliantie) olması Katalan sorununu Belçika iç politikasına taşımış bulunuyor. Bilindiği gibi N-VA Flaman bölgesinin (Vlaams Gewest) AB içinde kalarak bağımsız olmasını savunuyor. Ekonomik politikası bakımından liberal olarak nitelenebilecek bu parti ile özellikle Puigdi’nin içinden geldiği Katalan Avrupa Demokrat Partisi PdeCat’ın (Partit Demòcrata Europeu Català) izlediği politikalar arasında paralellik var.
Puigdi Katalan sorununun Belçika’da nazik dengeler üzerine kurulmuş olan Michel hükümeti içinde soruna yol açmaması için siyasi sığınma talep etmeyeceğini söylüyor. Ama bu olasılık resmiyet kazanmasa da mevcut çünkü Audiencia Nacional ’in hakkında düzenleyeceği arama ve yakalama emrine AB üyesi ülkelerin 60 gün içinde olumlu cevap vermeleri ve Puigdi’yi tutuklayarak İspanya’ya iade etmeleri gerekiyor. Oysa Belçika bu konuda son derece sorunlu bir ülke. Ayrılıkçı Bask terör örgütü mensubu Natividad Jáuregui’yi Audiencia Nacional ‘in 2004, 2005 ve 2015’te düzenlediği üç yakalama emrini reddederek İspanya’ya iade etmemişti. Bu da bu teröristi sığınma hakkı tanısın tanıması kanatları altına alması demek oluyordu.
Altı çizilmesi gereken bir başka husus Natividad Jáuregui’nin avukatının da Puigdi’nin tuttuğu Paul Bekaert olduğu. Bir dönem Fehriye Erdal’ın avukatlığını da yapmış olan Paul Bekaert ’in iade taleplerinin sonuca ulaşmasını engelleme konusunda uzmanlaştığına kuşku yok. O bakımdan Puigdi ve yanındaki bakan arkadaşlarının İspanya’ya iade konusunun ikili ilişkilerde sorun yaratması mümkün.
Başbakan Charles Michel’ in bu konuda İspanya ile sorun yaşamak istemediği biliniyor. Ama Katalan bağımsızlıkçılara kol kanat geren hükümet ortağı N-VA ile ipleri germek istemediği de açık. Çünkü Belçika hükümet kurulması kolay olmayan bir ülke. Geçen Salı günü bu konuda yaptığı yazılı açıklamada, İspanya ile diplomatik kanallardan sürekli bağlantı halinde olduklarını belirten Michel şu muğlak cümleye de yer vermişti: “Belçika hükümeti olarak, siyasi krizin ulusal ve uluslararası düzen çerçevesinde çözümü için defalarca İspanya’da siyasi diyalog çağrısı yapmıştık.”
Son Durum
Yazımı kaleme aldığım sırada görevden alınan özerk hükümetin Puigdi’nin yanındaki 4 bakanı (Clara Ponsati, Antoni Comín, Lluis Puig y Meritxell Serret) dışında kalan üyeleri Audiencia Nacional’ de, özerk parlamento Başkanı Carme Forcadell ile Başkanlık Divanı üyeleri ise Yüksek Mahkeme’de (Yargıtay) ifade vermeye başlamışlardı. Öğlen saatlerinde Forcadell ’in ifadesine gelecek hafta devam olunacağı açıklanmıştı. Puigdi ve Belçika’da kalan üyeler için ise yargıç kararıyla “Avrupa Yakalama Emri” ODE (orden de detención europea) çıkarılması bekleniyordu.
Uzmanlara göre, Puigdi ve eski bakan arkadaşlarının yakalanarak İspanya’ya iadesinde bazı gerekçelerle engellemelerle karşılaşılması mümkün. Bunlardan ilki, iade için video konferans gibi başka ifade yollarının tüketilmesi ilkesine uyulmamış olması. Nitekim Paul Bekaart müvekkilinin bu yoldan ifade vermesini talep etmiş ama yargıç Lamela isnat olunan devlete karşı ayaklanma suçunun ağırlığını öne sürerek bu talebi reddetmişti.
İkinci olarak, devlete karşı ayaklanmanın AB’nin iade için belirlediği listede yer alan 32 suç arasında bulunmaması. Böyle bir durumda iadesi talep olunan ülkenin Ceza Kanunu’nun esas alınması söz konusu. Belçika hukukunda bu suçun tanımı değişik olduğu için iadenin geri çevrilebileceği söyleniyor. Ama Puigdemont ve arkadaşlarına isnat olunan bir suç daha var: “kamu fonlarının yerinde kullanılmaması”. Özerk hükümetin yasadışı referandumu finanse etmek ve bağımsızlık propagandası yapmak için bütçeden usulsüz olarak kaynak (6.2 milyon avro) aktardıkları saptanmıştı.
Görünen o ki giderek çetrefilleşen Katalan sorununun çözümü için köprülerin altından daha çok sular akacak.