Fransızcada karşılığı “Doğu için iyi” olan ve XIX. yüzyıldan bu yana “Batı için yeterli değil ama Doğu’da idare eder” anlamında diplomalardan başlayarak standartlara uymayan her şeyi tanımlayan bu kavram başka dillerde de kullanılıyor. Son yıllarda Türkçede kullanımının da yaygınlaştığı gözleniyor. Arama motorlarına bir göz atıldığında bu başlığı taşıyan o kadar çok köşe yazısı var ki.Bundan dört yıl kadar önce (27 Eylül 2010) Nuray Mert’in Hürriyet’te yayımlanan bir köşe yazısı “Demokrasi bon pour l’Orient” başlığını taşıyordu mesela. Ben de Türkiye’deki demokrasiyi öteden beri bu kavramla tanımlayanlardanım. AK Parti iktidarından çok, çok önceki dönemlerden beri Türkiye’de eksikleri olan ve arada askıya alındığı için eksikli halini bile “tercihe şayan” bulduğumuz bir demokrasi var. Avrupa Konseyi’ne (AK) kurucu üye olan bir ülkenin 64 yıllık demokrasi tarihine iki askerî darbe ve siyasete sayısız müdahale sığıyorsa, bu müdahalelere karşı Doğu usulü demokrasiyi desteklemek zorunda kalıyoruz doğal olarak.İki adım ileri, bir adım geri Kabul etmek gerekir ki askerî darbeler sonucu yapılan kusurlu anayasalar yetmiyormuş gibi, siyasi mühendislikler evrensel ilkelere dayalı nitelikli bir demokrasiye ulaşmamızı hep engelledi, engelliyor. Türkiye’de öteden beri daha çok demokrasinin ulusal güvenliği olumsuz yönde etkileyeceği, ülkenin bölünmesine yol açacağı masalıyla politika yapıldı, hâlâ yapanlar var. Buna politika demek ne kadar doğru olur, ayrı bir tartışma konusu. Çünkü daha çok demokrasi diyenlerin, Türkiye için “Bon pour l’Orient” ile yetinmeyenlerin karşısına sadece “milliyetçi” veya “ulusalcı” etiketi taşıyan seçilmişlerin değil, ayrıca devletin derinliklerinden kopup gelen “siyasetçilerin” de söylemleriyle oluşturulmuş aşılması güç bir güvenlik duvarı çıkıyor.Bu itibarla, liberal veya sosyal demokrat ya da kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar daha çok demokrasi talep edenlerin evrensel demokrasiye doğru kararlı adımlar atılmasını savunurken, mevcudu korumaya da özen göstermeleri gerektiğine inanıyorum. Mevcudun eksiklerini veya yanlışlarını kıyasıya eleştirmek şart elbette ama bunu yaparken alternatif siyasetin daha çok demokrasi talebimizi karşılayıp karşılamayacağını da iyi değerlendirmek gerekir. Çünkü alternatif siyaset desteklenerek iktidara taşındığında demokraside atılacak bir geri adım, kaybedilecek kazanımlar daha çok demokrasi isteyenlerin bu konuda inandırıcılıklarına darbe indirebilir.Kuramsal düzeydeki bu tartışmayı kutuplaşmanın had safhaya vardığı günümüze taşıyarak şu soruya cevap aramakta yarar var gibi geliyor bana: Daha çok demokrasi taleplerimizi bugün iktidar mı, yoksa alternatifi mi karşılayabilir?Kazanımları korumakBu soruyu yanıtlayabilmek için yukarıda belirttiğim gibi, AK Parti iktidarının tüm hataları ve eksikliklerine karşılık sağladığı demokratik kazanımlara ve muhalefetin bu kazanımlara ilişkin tutumuna da bakmak gerekiyor.Bu bağlamda AK Parti’nin başlattığı ve ideal şekilde olmasa da kararlılıkla yürüttüğü çözüm süreci bu iktidarın artı hanesine yazılması gereken en önemli kazanım. Barış Meclisi’nin cumartesi günü İstanbul’da yaptığı toplantıda CHP ve MHP cephesinin bu konudaki bariz olumsuz tutumunun giderilmesi için bu partilerle diyalog kurulmasının ve daha da önemlisi sürecin topluma mal edilmesinin önemi vurgulandı.Altan Öymen gibi CHP’li bir ismin yanı sıra AK Parti’ye kayıtsız koşulsuz destek vermeyen farklı siyasi görüşlerin de temsil edildiği toplantıda üzerinde tam uzlaşma sağlanan hususların başında bu noktalar geliyor. Barış Meclisi çarşamba günü basın toplantısı ve kapsamlı bir açıklama yapacağı için bu konuda ayrıntılara girmem doğru olmaz. Ama altını çizmek gerekir ki daha çok demokrasi talep edenlerin, “Bon pour l’Orient” demokrasi ile yetinmeyenlerin çözüm sürecine karşı durmaları, dolayısıyla CHP-MHP cephesini AK Parti’ye tercih etmeleri söz konusu olamaz.Aslında çözüm süreci evrensel demokrasiye ulaşmanın önemli bir aracı; çünkü sadece silah bırakmayı değil, aynı zamanda daha çok demokrasiyi de içeriyor. Cevat Öneş’in toplantıda isabetle dile getirdiği gibi, sürecin başarısı Türkiye’de nitelikli demokrasinin inşasından geçiyor. Bu hedefe varmak için de öncelikle CHP ve MHP’nin kırmızıçizgileriyle Uzlaşma Komisyonu’nda kilitlediği demokratik bir yeni anayasanın yeniden gündemin ilk sırasına taşınması gerekiyor. Dolayısıyla “Bon pour l’Orient” demokrasi ile yetinmeyenlerin anayasa konusunda da CHP ve MHP cephesini AK Parti’ye yeğlemeleri söz konusu olamaz. Bu itibarla, iktidar alternatifi siyasi partilerin ve özellikle CHP’nin AK Parti’ye yönelik eleştirilerini “demokrasiden uzaklaşma” ve “otoriterleşme” temaları üzerine oturtmasının çözüm sürecine ve Kürt sorununu çözen demokratik bir yeni anayasaya karşı çıktığı sürece “Bon pour l’Orient” demokrasi ile yetinmeyenler bakımından inandırıcılığı bulunmuyor. Bu, AK Parti’nin yaptığı ve yapacağı hataların hoş görüleceği ve eleştirilmeyeceği anlamına gelmiyor elbette. Ama çözüm sürecini ileri götürebildiği ve yeni anayasayı siyasi gündemin ilk sırasında tutabildiği sürece, ibrenin CHP ve MHP cephesinden yana çevrilmesi mümkün değil.Bununla birlikte, kendilerini liberal veya sosyal demokrat olarak tanımlayan ya da evrensel demokrasi talep ettiklerini söyleyen bazı aydınlar bir süredir AK Parti karşıtlığı üzerinden çözüm süreci ve yeni anayasa konusunda “Bon pour l’Orient” demokrasimizden de geri adım niteliğindeki olumsuz tutumlarına karşın CHP ve MHP cephesine destek oluyor. Başlangıçta AK Parti değişimin dinamosu olmaktan çıktı ve bu rolü artık bu iki parti üstlendi de ben mi göremiyorum diye kendi kendime sormadım değil. Ama o cephede görebildiğim değişim değil, aksine ağırlıklı olarak 30’lu, 40’lı yıllardan kalan ideolojik bir durgunluk. Evrensel demokrasiye dayalı hukuk devleti 70, 80 yıl öncesinin değerleriyle inşa edilebilir mi aklım almıyor doğrusu.
- Advertisment -
Sonraki İçerik