Büyükannelere torunlarına bakım aylığı ödenecek olması yasa taslağına, böyle bir girişime nasıl sevindiğimi anlatamam…
Ömrüm bu konuda tasalanmakla, çözüm aramakla, umup umsuruk olmakla geçti…
Niyçün derseniz ey okur, ilkin kendi hayatımdan.
Evlenir evlenmez çocuk sahibi olmak kahramanlığını yapıp da madalya beklerken, yakın çevreden, en azından birlikte oturduğum kayınvalidemden medet ummuştum.
Aaa, bir de ne görsem, kayınvalidem dünden hevesli, ‘yap kızım yap, ardı ardına iki çocuğumuz olsun, ben bakarım.’ Dedi.
Biliyordum, ama, yüzüme karşı, candan gönülden böyle demiş olması, kendisi hakkındaki takdir duygularımı harekete geçirdi, gözlerim yaşardı.
Nasıl desem, bir safiyet, bir candan gönülden borçluluk duygusu, amanın benim kaynanam gibisi bu dünyada var mı acaba, başkasında?
Meğer, mektupla bakarım diyormuş rahmetli, ben anlamamışım.
Mektupla öğretim var ya hani, onun gibi, uzaktan.
Elbet bakmakla yükümlü değil, kendi çocuklarına bakmış, bir de torun mu bakacak?
Çokluk, kızlarından olan torunlarına bakar, kaynanalar.
Zaten kaynanalar ikiye ayrılır, kayınvalide olanlar, kalınana olanlar. İlki, damadından olma kızlarının çocuklarına pek güzel, pek has bakar. İkinci gruptakiler, yani kaynanalar, oğullarının, gelinden doğma çocuklarına, yani sicilde daha alt kümede yeralan torunlarına bakmaz…
Kızından olan torunlar ikinci derecenin son kademesindendir, gelinden olan torunlar, onuncu derecenin birinci kademesinden ve dik terfii hep ötelenenler.
Ondan olmalı, damatların bir anne derken, ağzından beş anne dökülmesi, gelinlerin de metazori anne demesi.
Ben candan gönülden anne dedim valla, annecim bile dedim, birlikte de oturdum.
Yalnız büyük gelinin bebeğine de ‘bakarım’ deyip, arıyla namusuyla on ay kadar baktıktan sonra, ‘Ayşe’nin de çocuğu olacak, yazık, gideyim bir bakayım, ne halde?’ deyip bana iltica edip, sonra da geri dönmeyişinden anlamalıydım. Anlamadım, gelinler ilk birkaç yılda zeka yönünden olanın da altında seyrediyor, bilmem neden?
İlkini ekti geldi, sonra benimkine diye geldi, hamileliği bir arada geçirdik, sonra zaten doğum öncesi ve sonrası ben izinliydim, ona da sen git gez anne, dedim. Bebek doğdu, kaynanam bir gidiş gitti, kızının yanına, adeta dönüşsüz, ışınlandı sanki…Kendi annem deseniz, az üstelesek, Yunanistan’a iltica edecek, öyle fena oldu, belki bir zerre yardımı olur diye.
Kaldık mı el elde baş başta…
Sonrası hepten irezillik…
Zaten çalışan insanın çocuğuna bakması şimdiki gibi kolay olaydı, bu fakir altıda bile zor dururdu.
‘Niye böyle yapıyorsun, kendine hiç mi acımıyorsun?’ deyip, sonraki çocuklarıma karşı çıktıkça kaynanam, ‘ben çocukları çok seviyorum’ savunmamı, ‘iyi de kızım, sen kendini sevmiyorsun, bu çocuk dediğin şeyin hiç vefası yok, var işte bir tane’ diyerek göğüsledi.
‘Yap iki tane arka arkaya, büyür gider’, diyen kendi değil sanki, benmişim gibi…
Neyse, diyeceğim o ki, çalışan kadının çocuk sahibi olması, birkaç eve birden ateş düşürür, çocuklar gene de yarım buçuk bakılır, yani bakılamaz, annenin eli işte gönlü evdeki küçük çocuktadır, verim kalitesi tartışılır, hastalanması durumunda bu mağdurlara bebek de katılır.
Devlet çalışan annelerine yardımı zerrece düşünmedi.
Ne doğum öncesi ücretli izinlerin süresini uzattı, ne doğum sonrasını…Ücretsiz izin için bile yıllarca naza çekti kendini devlet.
Şimdi aynı devlet çocuk konusunda büyükannelere bakım aylığı vermeye hazırlanıyor.
Duy da inanma…
Başlangıç ta pilot bölgeler ve küçük gruplar halinde de olsa, makul bir miktar bakım aylığı verilecek, büyükannelere.
Zaten bakan büyükannelerin emekleri sağdıç emeği olmayacak, öte yandan annelerin yüzü yerde kalmayacak.
Yaş sınırını anlayabilmiş değilim, elli yaş denildi, yanılmıyorsam, elli yaş üstü ne oluyor?
Elli seksen arası büyükanneler ve asıl onlar bakıyor torunlara, elli yaş dediğiniz ne ki, kendi yeniden evlenir büyükanne o yaşta, canı isterse tüp bebek yapar, taşıyıcı anne tutar…
Elli yaşındakine ne büyükanne denir ne de nine, üstelik gücü yerinde, çokluk dul kalmamış, hatta emekli bile olmamıştır o büyükanne…
Başlangıç için bile olsa, yaş sınırı doğru değil.
Kendi bakıma muhtaç olmayan büyükanneler, bu durum sağlık raporu ve kişisel görüşme ile kanıtlanarak, zaten sembolik olan torun bakım aylığına hak kazanmalı.
Zaten bu bakım da uzun tutulmamalı, üç yaş kreş için uygun bir yaş, üçten sonra çocuğu kreşe göndermeyene naz etme vergisi koyulsun asıl.
Elbet bunun için de devletin öncelikle, hızla, her yerde kreş gündüz bakımevleri açması şart.
Bu konuda gerilerdeyiz.
Bizim dönemimizde kreşler hele de büyük kentlerde bir taneydi.
Şimdi gene bir tane…
Sorardım, üst makamdakilere, neden böyle diye?
‘Devlet kreş işinde zarar ediyor, kara geçmesi mümkün değil, az zarar etsin diye yeni kurum açmıyoruz’ derlerdi.
Sonra biz yönetici olduk, aynı kaderi yaşadık, açamadık, zaten önceden açılanları da dilenerek bitirmiştik.
Ömrüm boyunca hep dilenerek tamamladık, kreş ve yuvaların yapımını…
Sonrasında o kadarına bile para yatırmadı devlet, STK.na el açtık, resmen ve gayrı resmen dilendik, anlayacağınız…
O çocuklar mahalle arası dayanışma, acıma, hayrına elinden tutma, Allah rızası için bakımla ama öyle ama böyle büyüdü. İçlerinde hangi hicran lekelerinin açıldığını kimse bilemez.
Çocukların farklı bakım yolları bularak/yaratılarak büyümesi için, anneleri küçüldü.
Böyle olmasın isterdim. Bütün çalışan anneler öyle isterdi.
Aile ve Sosyal Politikalar bakanımız, görevi aldığında evladlarını annelerinin sorumluluğuna bıraktığını, öylelikle görevi kabul edebildiğini söylediği zaman, kendi dönemimizi düşünmeden edemedim…İyi ki gözü arkada kalmadan çalışabilecek durumda, başarılı bir bakandan mahrum kalacaktık…
O zaman bütün çalışan kadınlara ve büyük analara hepimizin borcu olduğunu düşünerek, önceliği sıfır bir yaş arasına, hemen, hızla, her yaştaki büyükanneye torun bakım desteğinin hayata geçmesini sağlamalı…
Kreş için üç yaşına basan çocuklara devlet desteği, hem de hallice bir desteğin de hayata geçirilmesi için elden gelen yapılmalı. Devletin zarar etme bahasına, kreş gündüz bakımevleri ve etüd merkezlerine yatırımı hızlanmalı.
Yamalıklı böğrüm, neler ister gönlüm, demiyorum, bunları yapmaya niyet, kararlılık, sorumluluk taşındığını bildiğim için üsteliyorum.