Bu yazının konusunu, Serbestiyet’teki son yazımın (15 Nisan) sonunda duyurmuştum:
“Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) parti örgütü ve parti gönüllülerinin yerel yönetim kampanyasındaki söylem ve tavırlarına katkıda bulunmak için hazırlanan” Radikal Sevgi Kitabı başlıklı kitapçık…
Bu durumda önce, geçen yazıyı bu kitapçığa nasıl bağladığımı, yani geçen yazıda ne anlattığımı kısaca özetlemeliyim.
Hatırlayalım, zikrettiğim son yazımın başlığı, 2011’de yayımlanan Ateş İlyas Başsoy imzalı bir kitabın adının biraz değiştirilmiş bir versiyonuydu: “CHP Neden Kazanır, AKP Neden Kaybeder?” (2011’de yayımlanan kitabın adı ise başlığın tam tersini yansıtıyordu: AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder).
Bir kelime oyununa baş vurarak ürettiğim başlık bence cuk oturmuştu: Çünkü, 2011’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) neden “hep kazanan”, CHP’nin neden “hep kaybeden” bir parti olduğunu anlatmak için kaleme sarılan Ateş İlyas Başsoy, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde CHP’yi başarıya götüren, benim “radikal sakinlik” diye adlandırdığım kampanyanın mimarıydı.
Özeti, geçen yazıyı okumayanların mutlaka bilmeleri gereken bir başka ayrıntıyla bitiriyorum: Ateş İlyas Başsoy, 2002-2011 arasında AK Parti’nin tattığı tek seçim yenilgisinde (Antalya, 2009) CHP’nin kampanyasını planlayan kişiydi.
Haklı olarak sorabilirsiniz: E, bu durumda, 2009’dan sonraki seçimlerde neden o kişiyle çalışılmamış ki?
Ben, “bir zamanlar CHP işte” deyip geçiyorum, siz neden çalışılmadığının ayrıntısını öğrenmek için 15 Nisan tarihli yazıma dönebilirsiniz.
Geç oldu, güç olmadı…,
O zamanlar olmayan şeyin şimdi olması, yani seçim kampanyasının bu defa Ateş İlyas Başsoy’a verilmesi, sadece bu bile CHP’de kafayı taşlara vura vura bazı şeylerin kabul edildiğini gösterir. Fakat biz şimdi, Başsoy’un seçim kampanyası için hazırladığı kitapçığa göz atarak, CHP’deki anlayış değişikliğinin boyutlarına biraz daha yakından bakalım…
CHP’nin nerelerden nerelere geldiği, kitapçık için bir önsöz yazan CHP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun’un sözlerinden de anlaşılabilir. Torun, yazdığı önsözde “Çalışmaktan kafasını kaşıyacak vakit bulamayan işçilere, köylülere” sırf AK Parti’ye oy verdiği için “makarnacı, rüşvetçi, göbeğini kaşıyan” diye hakaret eden “ukalalar”a çatıyordu ki, böyle bir önsöz, takdir edersiniz ki 2011’de yazılamazdı.
Böylece, “Mademki adam Antalya’daki kampanyayla yapılması gerekeni göstermiş, sonraki seçimlerde CHP neden onunla çalışmamış ki” sorusuna da cevap vermiş oluyoruz: Ateş İlyas Başsoy’un tavsiyelerinin 2011’de CHP içinde mâkes bulması imkânsızdı çünkü.
Yaptığın muhalefet kimi güçlendiriyor?
2011’de CHP tabanı “makarnacılar, kömürcüler” diye yazan yazarlar dışında kimseyi okumaya tahammül edemiyor, parti liderinden ve yöneticilerinden de “laiklik elden gidiyor”dan başka bir şey duymak istemiyordu. Fakat problem şuradaydı ki, CHP’nin CHP’ye, CHP’linin CHP’liye propagandasıyla seçim kazanmak mümkün değildi. Bir seçim öfkeyle, negatif propagandayla değil, umut vererek ve daha iyisini yapacağına ikna ederek kazanılabilirdi.
İşte bu nedenle, bir anlamda taşlaşmış bir partinin yıllar sonra biraz da şaşkınlıkla izlediğimiz sakin, kavgadan kaçınan, umut veren bir seçim kampanyası yürütebilmiş olması, çok büyük bir ileri adım sayılmalı.
Şöyle de diyebiliriz: Önce büyük şehirlerdeki seçim başarısının, ardından itiraz süreciyle gelen sinir bozukluğunun gölgesinde kalıp değerlendirilemedi ama, CHP bu seçimle birlikte, “hep yenilen” parti olmasının altında yatan temel nedenlerden birine karşı hayırlı bir isyan başlatmış görünüyor.
Yazının bundan sonrasında ben aradan çekileceğim ve bu yeni anlayışın temel yaklaşımlarını içeren Radikal Sevgi Kitabı’ndan bazı bölümler aktaracağım.
Fakat alıntılara geçmeden önce, kitapta yer alan ve bence ana fikrin ana fikri olan bir cümleye özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. İngiliz roman ve deneme ustası John Fowles’un bir sözü bu:
“Yaptığın muhalefet muhalif olduğun şeyi güçlendiriyor mu zayıflatıyor mu?”
Kitapçığın son cümlesi olması, dev bir puntoyla dizilmiş olması ve ardından da “Bu sözü hiç unutmayın” vurgusunun yapılması, CHP adına şimdiye kadar yürütülen seçim kampanyalarının temel yanlışının da büyük bir isabetle teşhis edildiğini gösteriyor. CHP’nin özellikle Kılıçdaroğlu’ndan önceki seçim kampanyaları gerçekten de muhalefet ettiğini zayıflatan değil güçlendiren bir rol oynuyordu.
Sıra geldi alıntılara… Çok sayıda başlık var ama ben yazıyı uzatmamak için aralarından birkaçını seçtim, tabii onları da mecburen kısalttım.
Radikal sevgi nedir? Kardeşin kardeşi sevmesi kolaydır ve doğaldır. (…) Bu kirle mücadele etmek için sadece “sevmek” yetmez. “Radikal biçimde sevmek” gerekir. Biz buna radikal sevgi diyoruz. Radikal sevgiyi, normal sevgiden ayıran temel fark, sizi seveni değil, sevmeyeni de sevmek.
Kamplaşma! Kamplaşma, kamp liderlerine yarar. Bu nedenle kamplaşma! Karşıttan güç alan bir düşüncenin karşıta ihtiyacı vardır. Bu nedenle karşıt karşıtı sürekli tahrik eder, sürekli arenaya çekmeye çalışır. (…) Bu nedenle kutuplaşmıyoruz, kamplaşmıyoruz; sabırla, sebatla adalet için adımlar atıyoruz.
Kibirden kaçın! En kibirli insanlar en korkak insanlardır. Böyleleri kimsenin karşısına teke tek çıkamazlar, hep bir şeylerin arkasına sığınarak diklenirler. Üniversite mezunu ilkokul mezununu aşağılayamaz. Aksine, bir okul okumuş olmak o kişiyi, o okulu okuma şansı bulamamış insanlara karşı borçlu kılar. Olgun başak eğri durur. Herkesin kendine göre bir bilgeliği vardır. Çok büyük üniversiteler bitirmiş olmak hayat hakkında çok fazla düşünmüş olmanın garantisi olamaz, bazen hiç okul okumamış bir kişiden en bilge sözleri duyarız.
Alaycılıktan kaçın! Mizah kibir kalelerini yerle bir eden müthiş bir güç. Hiciv geleneklerimizde var, hepimiz Nasreddin Hoca'nın torunlarıyız. Ancak siyasi kimliklerin kin üzerinden kurgulandığı toplumlarda mizah çok kolay biçimde “alaycılık” gibi algılanabilir. Alay bazen iktidarları güçlendirir. Kurnaz yöneticiler kendileri ve takipçileri arasında güçlü bir “biz” hissi oluşturur. Bu nedenle kimileri yöneticiyle alay edeyim derken, halkla alay eder gibi görünürler ve kötü niyetlilerin ekmeğine yağ sürmüş olurlar.
Hakaret etmeyin! İnsanların farklı siyasi görüşleri olabilir ve biz bu görüşlere hiç katılmıyor olabiliriz. Konuşmaya karşıdaki insanın oy verdiği partiye veya partinin liderine küfür veya hakaretle başlarsak, ondan sonra söyleyeceğimiz hiçbir sözün etkisi kalmaz. Siyasi liderlere kötü söz söylemeyelim, onları tamamen konuşmanın dışına çıkaralım.
Her şeyi bilmeyin! Bir konu açıldığında hemen ortaya atılan ve o konuyla ilgili tüm bilgilerini saçan kişiler genellikle itici bulunur ve yine genellikle yaptıkları hatalarla hedef tahtası haline gelirler. Bilgimiz olan bir konuda bile konuşmadan önce diğer insanlara fırsat tanımalı ve onları dinlemeliyiz. Bir vatandaş herhangi bir konuda bizim kadar düzenli bilgi sahibi olmayabilir ama meselenin özünü bizden daha iyi anlatabilir.
Bence bu kadarı fikir vermek için yeter. İsterseniz, şu linki tıklayarak kitapçığın tamamını pdf formatında okuyabilirsiniz.
https://secim2019.chp.org.tr/files/CHP_RSK_interactive.pdf