Ana SayfaYazarlarÇocuklar, ah çocuklar...

Çocuklar, ah çocuklar…

 

 Sezen’in o güzelim Kavaklar şarkısını son yıllarda hep böyle söylüyorum.

Kavaktır çünkü, ne mobilyaya ne koklamaya, ne yakmaya gelen,çiçeksiz, meyvesiz, yangınsız dosdoğru göğe yükselen.

Aslında çiçeğe duracakken, orman olabilecekken kıyıp yakıp, kurşunlayıp tükettik, çocukları, kavağa saydık, ondan…

Kova olacağıma kedi olaydım diyor ya , lavgar yazarlar,(bu lavgar bende’niz oluyorum) asıl çocuk olacağıma kedi olaydım demeli… 

Okullar açıldı diye seviniyoruz, servis derdi ve boynu anahtarlı çocukları  ve geçimi düşünmeden, bahar gelip gül açınca 23 Nisan çocuk bayramı ve 19 Mayıs Gençlik ve spor bayramında coşup taşıyoruz. Mutluluktan uçuyoruz. Bir yandan taşta çınar bitiren yetenekler öte yandan filizkıran fırtınasında köküne kibrit suyu ekilen çocuklar… 

 

Bazı yörelerimizde ve bazı kimliklerle çocuk olacağına taş ol, taş…

Hele kaderin demek olan coğrafyan Ortadoğu ise, hiç doğma, halkedildiğin yerde kal.

İsrail’e kafa tutan, askere yumruk gösterip üstüne yürüyen Filistin’li cesur kız Ahed’i, ömür boyu kalacaksın, denerek tutukluyorlar.

Derya deniz, göç yolunda permeperişan edilen mülteci çocuklar denize döküldüğünde, suyun üstünde parlayan ne yakamoz, ne nilüfer çiçeği, çocukların cesedi, çocukların…

 

Yaşı büyütülüp asılan da çocuk, elinde ekmekle evine dönerken nimetle birlikte kurşunlanan  kaşları kavuşuk oğlan da, çöpten aldığı boyayı elini fırça eyleyip çöplük duvarına çiçek çizen de, dili yok, nasıl olsun, okula da hiç gitmemiş, ama yokluktan ve mültecilikten habersiz ne güzel gülüyorlar,’ gülmek çünkü herkesin anadili’ (C.Koytak şiiri) göç yolunda kardeşini kucağında taşımak zorunda kalan da, maganda kurşunu denk gelip felçli kalan da, oyun oynarken başlayan bombardmandan kaçmayı  oyun eden de çocuk…Engelli kardeşini sırtlayıp oyun alanına taşıyan da. Tamirci çocuklar da, hastanede uzun yatıp iyileşmek oyunu oynayan da.

 

Suriyeli sığınmacıların, camii önünde, pasaport/kimlik sergileyerek dilendirdiği de, kağıt mendil satıp eve ekmek götüren de, fuhuş ve organ mafyasının elinde yitip giden de çocuk.

 

Anası, babası, engelli abla/ abisi yanında kuşlar gibi çığırarak şans oyunu satan, kendi şansı yahut şanssızlığı baştan belli olan da öyle…

 

Kamplarda gıda yardım kuyruğuna sokulmaya utanan küçük kızı sırtından itekleyerek, çocuk lisanıyla aç olduğunu söyleyip, kendini unutan, görevlilerin çağırıp ona da verdiği yemek tepsisini utana sıkıla alan da çocuk.

Cinnet getiren babasının silahından çıkan kurşunla vurulan da, yorgan altı ayıbın yorgan üstü aşikare olunca, boğuulp öldürülüp çöpe atılan da….

 

Çocuklar biliyor aslında kim çakma seviyor onu, kim naylon makamından kim kalp makamından seviyor…Kimi siyasilerin gösterisinde kucağa gitmeye direnen çocuk yanında, Cumhurbaşkanının yanağını okşayan, onu sahiden sevdiği gülen yüzünden belli olan da çocuk.

 

Çocukları düşünün, sahiden düşünüp taşının ey insanlar, ey siyasiler…

Çocuklara acıyın efendiler. 
Çocukları dinleyin beyzâdeler. 
Çocuklara kıymayın ey ahali. 
Tek cevheriniz onlar, ziyan zebil ediyorsunuz, Allah’ınızdan bulun diyeceğim, onun terazisi ve adaleti de kesin, haklı ancak geç işliyor, gücüne gitmesin de… 

Çocukları hayat kitabından silenler, kendininki dışındaki çocukları çocuktan, düşünülecektensaymayanlar, yangın yerine çevirdikleri ülke çocuklarını serçe kuşu kadar bile düşünmeyenler kitapsız eline düşsün, sebebolanlar, sebepsiz kalsın. 

 

Çocuklara da ilenç yahut ilahi adaletten önce, yardım eli uzatılsın, susup duranlar, denge hesabı yapanlar, lay lay lom'cular el uzatmayı denesin. Çocukların hayatla, oyunla, okulla, sütle, şarkıyla, barışla arasına girmeyin, yazıktır, günahtır, ayıptır…

 

Akıl ve ruh sağlığı örselenmemiş, zulmün ilk hedefi yapılmamış çocuklar ve gençler olsun, umudedebilen, hayal kurabilen, işitin, efendiler… 

Ah çocuklar biliyorum, o cefakar ve çaresiz annelerinizin karnındaki ilk yerinize dönmeyi şu size yaşattığımız günlere yeğliyorsunuz… 

Dayanmak zorundasınız. Kırıla kırıla, denizlere döküle döküle, göç yollarında telef ola ola, ihanet, işgal, darbe sergileyen başıbozukların ihanetine de dayanmak…

Büyükler de sizi duyup, çare üretmek zorunda… 

 

Kuşlar duydu, yıldızlar duydu, rüzgar duydu, yerin altı duydu, dağ taş duydu, büyükler duymadı…

‘Belki duyar, ha?’ diyorsun öyle mi?

Çocuk, ah çocuk…Sen gene öyle san…Kimilerinin can kulağıyla duyduğuna say…

- Advertisment -