Şair böyle söylese de, kıydınız efendiler, yazıklar olsun …
27 Eylül 2014 günü yitirdiğimiz Metin Demirtaş söyler:
"Beni çocuklar kanatır.
Babaları götürülmüş evlerde
Asılı salkımlardır
Analarının eteklerinde."
Ömrü kanayan kalplere deva olmak için şiir söylemekle geçen Demirtaş’ı rahmetle analım.
Denk düştü, bu yazıya koyulduğum sırada yetişti geldi, epeydir, ille de Ortadoğu coğrafyasındaki bütün çocukların kalbinde, dizinde açıp durduğumuz yaralara tentürdiyot basıp, üfledi. Sonra yere tu dedi, ‘bak, böyle yaparsan acımaz’ dedi, çocuklar gülüverdi…
Çocuklar Cumhuriyeti kalabalık oysa…
Büyükler cumhuriyetine kıyasla, ne kalabalık…
Esed’in yapıp durduğu soykırım fotografileri önümde, savaş suçu olsa da , uçaklar gök ten, (yerde,’ateşkes bitti, ateş!’ demesiyle onun) 19 Eylül’den bu yana Halep’li çocuklara ölüm yağdırıyor.
Kundaktaki bebecik, yumuk elleriyle yüzünü örtmüş, bu ayıbı görmek istemez gibi, usulca ölmüş, belki beş, çok çok dokuz aylık…Susuyor…Ne desin? Dese, duyan hani?
Sonra başka resimler, yıkıntılar arasında çıkarılan, farklı yaş ve cinsiyette onlarca çocuk…
Babasız evlerin, anası eteğine asılı salkımlar, ölü çocuklar…
Artık hiç büyümeyecek olanlar…
Ne çok öldürdüğümüz çocuğumuz oldu , vay bize…Vay, çocuklara kör ve sağır kalan dünyaya.
Bir yanda bizimkiler, öte yanda Ortadoğu ülkelerini hallaç pamuğu gibi atan şer politikalarının, acemi, yanlış, hain politikaların savaşlarında ölüp gidenler…Hesabını kimden soracağız? Çocuklar sistemi, savaşı, kaatil ülkeleri Allah’a şikayet edeceklerini söylese de, çizdikleri resimlerde, suçluların bu dünyada mahkum edilmesi gerek asıl.
Yeni eğitim yılı 15 Temmuz demokrasi zaferi ve şehitleri anma programıyla dersbaşı yaptı.
Çocuklar işgal girişim gecesini anlatmış, mektup yazarak. Çoğu korkmuş, ülke Suriye’ye dönecek sanmış.Babasız kalmaktan kormuşlar, geleceğimiz lekelendi diye düşünmüşler, kimi, darbeyi ağlayan adamın yaptığını duymuş, bunu yazmış. ‘Kalbim duracak sandım’ diyen çok, ‘vatan sahipsiz değil’, diyen de öyle…Eskisi gibi oynayamayacağız sandım demiş biri, silahsız insanların ilk kez bir darbeyi geri püskürttüğüne sevinmiş kimi…
Ah, çocuklar, ah güzeller, ah büyük bedel ödeyenler, vatanını, ailesini, çocuk sevincini yitirenler…
Büyüklere artık hiç, hiç inanmayacak olanlar…
Hep çocuklarla çalışmış olsam da, ömür boyu tanık olduğum ayıplara habire yeni ayıplar ekleniyor. Biz memleketimizde ayıp tanımaktan, habire ve hala şaşırmaktan kurtulur muyuz dersiniz?
Çocuklar ayıpsız, zulümsüz yaşasın istedikçe biz, sevgiyle, şımarma hakkıyla, ailesiyle, kitapla,sütle, oyuncakla, özgürce yaşasın dedikçe, inadımıza gibi, budanıp indiriliyor çocuklar her yerde, ille bizim bölgede…
Yıllar önce, koruyucu aile olan birileri, küçük kızın kendi anladıkları ölçüde güzel olmadığını düşünüp geri getirdiğinde ayıplamıştım, çok, çok ayıplamıştım. Kurumsal ölçülerimizde bile bir ilkti, en azından bizim için.
Bir ilkokul çocuğunun, mahallenin bakkalının tecavüzüne uğrayıp, on dördünde doğurduğu bebeği için sosyal inceleme sırasında hepsini ayıplamıştım, ana babasından mahallelisine ve tecavüzcüsüne kadar, yalnız siyah önlüklü o kız çocuğu kalmış, kalbimde…
Sonra, çocuksuz iki aileden biri, yasal yollardan evlad edindiğinde , kıskanan amca ve eşi , mal mülk de çok olduğundan, bu işlemi kabullenemeyip şikayete kalkışmıştı, onları da ayıpladıydım. Hoş, bu kötücül tavır çocuğa zarar vermemişti, o ayrı, benim kalbime vermişti…
Şu sıralar, savaşlar, şehitler, sığınmacı çocukların denizlerde, bombardmanlarda ölü ölüvermesi bir yana, kişisel ve küçük dünyamızda ayıplamanın az geldiği nice işe tanık oldum…Anlatacağım örnek, bence ilgili devlet bakanlığınca sorgulanmalı, sebebolan, yani hayalleri yıkan kişi tek ayak üstünde durma cezası almalı: Daha yıl olmadı, İzmir’deki bir özel üniversitenin yönetim kurulu başkanı, Ege’nin Kasparov’u denen üstün zekalı bir ilkokul öğrencisi için bir hamle yaptı, ona destek çıkacağı, açacakları özel okula da kaydını yapacakları sözünü verdi, kaydını yaptı da, ders desteği de verdi. Bu ilgisi ve sözüyle gazete manşetlerine çıktı.
Bir yıl dolmadan daha, kayıt yaptıkları okulu açmayacağını söyleyip, sözünden caydı, bir anlamda ‘başınızın çaresine bakın ne haliniz varsa görün, ben manşete çıktım, sen nereye çıkarsan artık’ deyip, sonra da satranç desteğinden çekildiğini açıklamasını, çok çok ayıpladım, öyle ayıpladım, o kadar olur…O küçük oğulcuğa, bu arada on yaşına değdi, sünnet bile oldu, ne yapacağını şaşıran aileyi avutamadık, bir çıkar yol bulamadık. Destek alırken girdiği dokuz karşılaşmanın beşinde birinci olan ve büyüklere güvenme taşını sürdüğü satrançta patronun budayıp indirdiği büyük akıllı bu küçük çocuğa siz olsanız, üzülmesin diye ne derdiniz?
a) Büyükler yalancıdır evladım, en azından bir kısmı…
b) O patron amca kendine alkış için seni figüran olarak kullandı, aldırma.
c) Hayal kurmak belli gelir altındakilere göre değil, senin kanatların yamalı…
d) Hiçbiri…Kalbin taş olacağına varsın kanatların yamalı olsun…