Darbe girişimi karşısında halkın sokağa dökülmesi, bir bakıma, demokrasiyi sahiplenme açısından Türkiye toplumunun seviye atladığını çok net gösteriyor. İnsanımız elbette gerçek anlamda demokrat olmaktan uzak; ama demokrasi standardını yükseltmiş olduğunu, meşru hükümete karşı bir darbe olduğunda eskisinin aksine buna boyun eğmeyerek göstermiş oldu. Bunun en büyük nedeni, muhafazakâr kesimin Kemalist devleti toprağa gömerek, üzerindeki ölü toprağını atarak, AK Parti’nin açtığı yolda sivilleşmesidir.
Bir başka nokta, darbenin karşısında duranların eskiye oranla zirve yapması… Ama bu bizi yanıltmasın. Unutmayalım: bu emir-komuta zinciri içerisinde vuku bulan bir darbe değildi. Ordu içindeki (üstelik Fethullahçı olduğu bildirilen) bir cuntanın darbe girişimiydi. Askeriyenin, bir bütün olarak darbe yaptığı (veya darbeye kalkıştığı) zamanlarda, belirgin bir siyasi aktör olarak ön plana çıktığını; bu anlamda, devletçi ve Kemalist rejime bağlı kişiler tarafından topyekûn desteklendiğini, dün gibi hatırlıyoruz. AKP’nin düşürülmesi için askere çağrı yapıldığı dönemler daha çok yeni. Çünkü bu ülkede asker, Kemalist ideolojinin siyasi partisi olarak hareket etmeyi kendine borç bilmişti. Darbe yapmak isteyen cunta eğer Kemalist bir cunta olsaydı, bugün yine destekçisi çok olurdu. Hattâ emir-komuta zinciri içerisinde, gayet net ve planlanmış bir darbe girişimi olsaydı (Cemaatin sulandırdığı Balyoz gibi), ben bugünkü görüntüyü göreceğimize hiç ihtimal vermiyorum. Buna karşılık darbe girişimi başlar başlamaz bizzat TSK’nın bu işin dışında olduğunu bildirmesi, askerin darbenin karşısında olması ve hükümetle birlikte hareket etmesi, askeri vesayet geçmişimiz açısından düşünüldüğünde bir devrim niteliğinde. Bu girişim, bir bakıma halkın demokrasiye bakış açısını konsolide etti ve asker (medya ve siyasi partiler dahil) gelişmiş ülkeleri aratmayan bir duruş sergileyerek güven tazeledi. Bu açılardan çok iyi sınavların verildiğini söyleyebiliriz.
Bir diğer nokta bazılarının halkın kimliğine takmış olmaları. Darbeye karşı sokağa dökülen halk tekbir getirdiğinde, insanlar bunu — bu saatten sonra, hâlâ — kötü bir şey oluyormuş gibi lanse edebiliyor. “Ya Allah bismillah Allahuekber diyerek darbeye karşı mı durulurmuş” diye soranlar, darbeye nasıl karşı konacağını bile kendilerinin bildiğini iddia ediyor anlaşılan. Verilen selalarda art niyet arayan; nerede sakallı, çarşaflı, şalvarlı insan varsa fotoğraflayıp bu insanlardan IŞİD çıkarmaya çalışan; halk arasındaki en “sağlıksız” görüntüleri cımbızlayıp herkesi aynı şeyi yapıyormuş gibi gösteren ve işi gücü manipülasyon olan bu insanlar hakkında bir şeyler yazmaya da gerek yok, ama en azından onların bu fırsatla afişe olması iyi bir şey.
Son noktaya parmak basarak bitireyim: Tüm bu olanlar bir oyun muydu? İki şeyi birbirinden ayırarak başlayalım: Bu darbe girişimi, her ne kadar böyle bir ortamda bunu düşünmek yanlışsa da, siyaseten elbette bazı sonuçlara yol açacak ve Erdoğan düşmanı herkes bundan hiç memnun değil. Onlar bu girişim sayesinden Erdoğan’ın tabanını siyaseten konsolide edeceğini, gücünü arttıracağını ve belki de buradan bir başkanlık devşireceğini düşünüyor. Ama bu, bir sonuç (önceden bir kasıt veya hesap değil). Sonuca bu gözle bakarsanız, nedenini de bir çeşit “oyun” olarak görmeniz olasıdır. Bu mantık, PKK ile savaşı Erdoğan’ın oy almak için başlattığını söyleyen mantığın aynısı.
Peki, bir anlığına bunun bir senaryo olduğunu farzedelim. O zaman şu soruların cevaplanması gerek:Bu komutanlar Gülenci değil de Erdoğan’ın adamları mı mesela? Bu oyuna girmelerinin nedeni Erdoğan’ın kölesi ve müridi olmaları mı? Eğer öyleyse, biri çıkıp da “onlar Gülenci değil “ demez mi? O vakit Erdoğan’ın anlaşmalı cuntacı askerleri Gülenci değil mi?
Bu soruları, olup bitenlerin bir senaryo olduğunu iddia edenlere üşenmeden tek tek sordum, ama hâlâ cevap verebilen kimse çıkmadı.